Turgut GÜLER
Selçuklu şafağında, satıhtan bakan gözlere bile görünen bir sevimsiz kardeş kavgası vardır ve bu münâsebetsiz kavga, maalesef Türk devletleri arasında cereyân etmiştir. Oğuz Yabgu Devleti’nden ayrılarak Cend’e hicret eden Selçuk Bey ve emri altındaki Oğuz kitleleri, Sâmânoğulları’ndan istedikleri din adamları mârifetiyle Müslüman olduklarında, yanı başlarında duran Karahanlı ve Gazneli soydaşlarından destek yerine köstek gördüler. Selçuk Bey’in, İslâm dinini kabûlü ile başlayan ve hızı fevkalâde bir sür’ate ulaşan hâdiselerin akışı, bahsedilen kösteklerin git gide büyüdüğüne şâhit oluyordu.
Karahanlı ve Gazneli Türk devletlerinin, Selçuk Bey’e olan ve birkaç nesil süren adâvetleri, ilerleyen zamânla birlikte kîne dönüşecek, hattâ, Arslan Yabgu’ya kurulan pusu ile, Türk hasletlerine aslâ ve kat’â yakışmayan bir ihânet zirvesine çıkacaktır. Burada, bu iki Türk siyâsî teşkilâtının, yâni Karahanlı ve Gazneli devletlerinin Türk geçmişinde yer alan ve hepimize şeref bahşeden medenî hamlelerinden, kültür hazînelerinden tek tek bahsetmek, sözü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu devletler, benzer hamûleleriyle, Türk milletinin hâfızasına altın harflerle nakşedilmiştir. Kâşgarlı Mahmûd ve Yûsuf Hâs Hâcib misilli millî şahsiyetlerimizi, Karahanlı siyâsî yapısına borçlu olduğumuz gibi, Hind İklîmi’ndeki Türk hâkimiyetinin temel taşlarını da Gazneli Sultan Mahmûd’un strateji dehâsı sâyesinde attığımızın idrâkindeyiz. Bunları, şunun için tekrârlıyoruz: Karahanlı ve Gazneli, bizim öz geçmişimizin olmazsa olmaz rükünlerindendir. Lâkin, bunca haslet, vasıf ve imrenilecek hâllerine rağmen, bu iki Türk devletinin Selçuklu’ya bakışı, kat’iyyen tasvîb edilemez. Hele, sözünden dönmek ve misâfirini hapsetmek gibi fiilleri, bu mümtaz Türk devletlerinin hükümdârları ile aynı yere koymak, mümkün değildir.
Selçuk Bey’in vefâtından sonra Kınık Boyu’nun başına geçen Arslan Yabgu, babasının muhayyel plânlarını tatbîk etmeye niyetlendiğinde, Gazneli Sultan Mahmûd ile Karahanlı Yûsuf Kadır Hân, bunu, kendi devletlerinin istikbâlleri açısından büyük bir tehlike olarak görmüşler ve bir araya gelerek ortak bir hatt-ı hareket üzerinde anlaşmışlardı. Bu hükümdâr kavlinin esâsını, Arslan Yabgu’nun ortadan kaldırılması teşkîl ediyordu. Görüşmek, konuşmak, aradaki mes’eleleri hâlletmek gibi gerekçelerle dâvet ettikleri Arslan Yabgu’yu, girdiği çadırda derdest eden, bilâhare de Hindistan’daki Kâlincâr Kalesi’ne hapseden Sultan Mahmûd ve Yûsuf Kadır Hân, Selçuk Bey’in bu adı gibi yüreği de arslan olan oğlunun, vücûdunun nemden çürüyerek ölmesine sebeb oldular. Şimdi, bu vahşet sahnesini, hangi kardeşliğe sığdırabileceğiz? Burada bahsi geçen tâlihsiz Arslan Yabgu, 1048 yılında Tuğrul Bey’in saltanatında bize Pasinler Zaferi’ni hediye eden iki Selçuklu şehzâdesinden biri olan Kutalmış Bey’in babasıdır. Kutalmış Bey ise, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu, İznik Fâtihi Süleyman Şâh’ın pederidir. O Süleyman Şâh, Türk’ün dilinde Kutalmışoğlu Süleyman Şâh adı ile tanınıp sevilmiştir.
Arslan Yabgu’ya revâ görülen Karahanlı ve Gazneli zulmü, hangi kardeşliğin izlerini taşımaktadır? Buna kardeşlik demek, mümkün müdür? Olsa olsa “düşman kardeşlik” denebilir…