Mehmet MAKSUDOĞLU
Yurdumuzda, maalesef, para hırsı yüzünden, malzemeden çalındığı, 5 kat yapılacak binaya 8 kat çıkıldığı, vb sebeplerle, binalar çöküyor, içindeki masum kardeşlerimiz, binaları yapanların, usulsüz ruhsat verenlerin, sorumsuz sorumluların hırsına kurban gidiyorlar, ölüyorlar.
Kuyumcunun yapacağı, ince işçilik gerektiren bir broşu, kolyeyi, demirci yapmağa çalışsa, göz hastalıkları uzmanı bir operatörün yapması gereken göz ameliyatını, bir üroloji profesörü operatör yapmağa kalksa ne olur?
Siz hasta olsanız, kalp ameliyatı olmanız gerekse, bir cildiye uzmanı profesörün sizi ameliyat etmesine razı olur musunuz?
Dişinizde çürük olsa, temizletmek, dolgu yaptırmak için bir nöroloji profesörüne gider misiniz?
Bunlar, en fazla, 90 yıl, 100 yıl süren, hayatınızın yakın (Dünyâdaki) kısmı ile ilgilidir. İnsanın hayatı, ölümle sona ermez, Baharda toprağın dirildiği gibi, insan da dirilecek, sonsuz hayâtına devam edecektir. İçinde bulunduğumuz Şubat ayında, toprağı canlandırmağa, bir şeyler ekip yetiştirmeğe çalışın bakalım; ne elde edebileceksiniz. Ama, Mart ayında, baharın gelmesiyle, ayın sonuna kalmadan, toprak canlanacak, bitkiler kendini göstermeğe başlayacaktır. Sınav safhası olan Dünyâ hayatında yaptıklarının karşılığını, sınavın sonucunu, Mart ayında kuzey yarımkürenin canlanması gibi, dirilecek olan insan, Âhiret (sonraki safhadaki, sonsuzluğa uzanan) hayâtında görecektir.
İnsanın bu yakın (Dünya) hayâtında nasıl davranması gerektiğini, insanı Yaradan, Peygamberler göndererek bildirmiştir. Yalnız bir semâvî dîn vardır; insanlar, o tek dînin, İslâm’ın önceki safhalarına, o devirdeki Peygamberlerin adlarını vererek Mûsevîlik, Îsevîlik (Hristiyanlık) demişlerdir. İnsanlar elinde tahrîfe uğrayan bu safhaların hükmü, son kullanım tarihi geçmiş yiyecek maddelerine benzer şekilde, yürürlükten kaldırılmıştır.
Yaradan’ın koyduğu, insanın bütün hayâtını ilgilendiren kanunları bildiren Hazreti Muhammed Aleyhisselâm, bütün insanlığı muhatap edinen Kur’ân-ı Kerîmi tebliğ etmiş olması yanında, bu ilâhî kanunlara En İyi Uyan, Örnek İnsan olarak da son derece mühimdir. O’nun davranışları, sözleri Hadîs-i Şerîfler yoluyla bizlere gelmiş, İslâm Ümmeti’nin kültürü öyle yoğrulmuştur. Öz olarak; Sünnet, Sünnetin ifâdesi olan hadîs-i Şerîfler, İslâm’ın İKİNCİ TEMEL kaynağıdır.
İslâm’ın 5 farzından biri olan Zekât, Kur’ân-ı Kerîm’de emredilmiştir, mikdârını Peygamber A.S.ın uygulamasından öğreniriz. Dînin direği olan Namaz, Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulmuştur, hangi namazın kaç rek‘at olduğunu, namâzın nasıl kılınacağını hadîs-i şerîflerden öğreniriz.
Zamanla, hadîs olduğu ileri sürülen bâzı sözler ortaya atılmıştır; ama bunların uydurma olduğunu gösteren kitaplar da yazılmıştır.
Hadîs Usûlü (metodolojisi) konulu muazzam bir ilim dalı ortaya konulmuştur. El Cerh vet Ta‘dîl yöntemi vardır: Hadîs rivâyet eden bir kişi (râvî)de meselâ fartul gaflet hâli varsa, veya o kişinin yalan söylediği belirtilmişse (ittihâmur râvî bilkizb) o hadîs, o kişi kanalından kabul edilmez. Bu iki süzgecin içinde bulunduğu, 10 süzgeç vardır. Bu işin uzmanları, Muhaddislerdir, günümüzdeki Hadîs uzmanları bu konuda söz sâhibi olabilirler. Tefsîr, Fıkıh, Akaid, hele hele Felsefe, Pedagoji gibi alanların profesörleri değil!
Kaldı ki, kâfir, bu konuya burnunu hiç sokmamalıdır. Ona ne? Önce îmâna gelsin! Adam, Son Mesajı, İslâmı, Allah’ın Peygamber olarak seçtiği Hazreti Muhammad Aleyhisselâm’ın Peygamberliğini inkâr edecek, tanımayacak (kâfir : apaçık İslâm gerçeğini Örten demektir), Muhammed hâşâ yalancıdır, şarlatandır, diyecek, sonra da kalkıp O’nun sözleri, davranışları ile ilgilenecek, Müslümanların işlerine karışacak, onlara YARDIMCI olacaktır. Bâzı Müslümanlar da, Profesör ünvanını taşıyan Müslümanlar da, onu ciddîye alıp dinleyecek, bu iş de Diyânet İşleri Başkanlığında bir heyet kurularak yapılacak!
Soğuk, münâsebetsiz bir şaka gibi geliyor, değil mi?
Ama, kaskatı gerçek! Cizvit râhibi Felix Körner, Diyânet İşleri Başkanlığındaki, hadîslerin ‘ayıklanması’ faaliyetini ‘izlemekte’, yardımcı olmakta imiş! İyi mi?
Öyle bir faaliyet yapılacaksa, Türkiyemizde ve diğer Müslüman ülkelerinde, yetişmiş, Müslüman Hadîs Profesörleri, Doçentleri, Doktorları vardır. Asıl onlar bu işte görevlendirilmelidir.
Ama, çok tehlikeli bir oyun oynanmaktadır; Türkiye, bütün Müslümanların ümitle baktığı merkez durumundadır ve burada, belli bir görüşe sâhip, oryantalistlerin, doktora safhasında İngilterede başkalaştırdığı, iyi bir âlim iken zavallı duruma getirdiği Fazlurrahman’ın görüşlerini benimseyen ZİHNİYET bu işi götürmektedir. Diğer ülkelerdeki hadîs âlimleri bir yana, Türkiyedeki hadîs erbâbından bile, bu zihniyeti taşımayanlar, bu çok mühim ve tehlikeli işin dışında tutulmaktadırlar!
Cuma günü, Kâbe’de veya büyük câmilerden birinde papaz Felix Körner kürsüde konuşuyor ve hoparlörlerle bütün câmilere naklediliyor! OLMAZ ÖYLE SAÇMA ŞEY, KÂFİRin câmide, Kâbe’de ne işi var! MÜSLÜMANLARA HİTAP EDEMEZ ! mi diyorsunuz?
Olmakta olan budur! Bundan da beterdir!
Papaz câmide bir defa konuşur, sapıttığı belli sayıda zavallı olur, etkisi sınırlı kalır. Hadîs-i şerîfler, bütün Ümmet’in kültürüdür, Müslümanların günlük hayâtını biçimlendirir ve onlarla oynamak, ümmet varoldukça kötü etkisini sürekli olarak icrâ edecek fecî bir olaydır.
Kalp ameliyatı için ortopedi profesörüne gitmezsiniz, ama, bütün ümmetin çok mühim bir işi, o ümmetten olmayan, Müslüman olmayan, gâvurun, papazın da içinde bulunduğu bir ‘titizlikle seçilmiş’ heyet tarafından ele alınır, bu heyet (içinde kaç hadisçi vardır acaba?) HADÎS-İ ŞERÎFLERİ ‘ayıklar’.
Böyle bir iş için, Türkiye’deki Hadîs öğretim üyeleri yanında, klasik eğitim görmüş, yetişmiş hocalar görevlendirilmelidir.
Yüzyıllarca önce ifâde edildiği gibi :
NEFSİ, DÎNİN ELİNDE KAR GİBİ ERİMEYENİN ELİNDE;
DÎN KAR GİBİ ERİR.
23/02/2019