Turgut GÜLER
“Hayâtiyet”,daha ilerisi felâket olan sınır boyudur ki, o mahallin sâkinleri, hep yalınkılıç nöbettedir. Fakat hayâtiyetin umursamazları da mütemâdî bir nüfûs artışı gösteriyor. Söylemesi ve de inanması kolay değil, ama o, umûra bîgânelerin şahısları el üstünde, fiilleri fazîletten sayılıyor.
Utanma duygusu çuvala gireli beri, altımızdaki atın gemini boşalttık. Vitrinde seyredilen acınası ve utanılası duruma, birdenbire gelmedik. Kademe kademe, her gün bir kaleyi yıkarak, fütûrsuzluğu bayrak yapıp sallaya sallaya, “hayâtiyet”hassâsiyetini ortadan kaldırdık.
Cemiyet hayâtının, ifratla tefrîti frenleyen mekânizması, “hayâtiyet”balatalarına bağlıdır. Bunlar kopunca, geriye enkâz namzedi bir et-kemik mahşeri kalıyor. Bu vaziyetteki his yoksullarına, hangi niyet ve maksatla, “vatan, millet, hayâtiyet”tâbirlerini anlatacaksın? Boşuna zahmet. Zîrâ bütün vidalar yalama olmuştur. Tornovidayı dayadığın nokta, etrâfında beyhûde dönüş hareketi yapıyor.
Âd, Semûd kavimlerinin, Sodom ve Gomore’nin âkıbetleri, ihtiyaç duyulan ibret mikdârını verememişler. Kabahat kimin? “Hayâtiyet”in yokluğu, hissediliyor mu?.
“Geniş zamân”kalıbında dile getirilen hâdise ve gelişmelerin iki ucu da açıktır. Her hâle uygun düşebilecek bir karakterleri vardır. Bu yüzden, “darb-ı mesel”pâyesi almış sözler, kâhir ekseriyetle geniş zamânlı elbîse giyerler.
Kâşgarlı Mahmûd’un ilk def’a yazı ile tanıştırdığı; pek lâtif, pek hakîm bir Türk atasözü:
“Kişi alası içtin, yılkı alası taştın.”
kelimelerine ses vermişti.
Bugünün Türkçesine:
“İnsanın alası içinde, hayvanın alası dışındadır.”
diye aktarılabilecek bu, tülbendden süzülme kelâm şerbeti, geniş zamânın bütün hacim imkânını, muhteşem biçimde kullanıyor.
Dünyâ durdukça, insanın ve hayvanın alası masadan çekilmeyecektir. “Ala”üzerine ortaya konan muhabbetin ibresi, lekeleyici mânâları gösteriyor. “İçten pazarlık”tan başlayarak günâha, ayıba, harâma, nifâka, ihânete, küfre, zulme kilometre taşı döşeyen “ala”tugayı, eskiden hayvan hızına bel bağlamışken, el’ân motorize ve elektronize sıfatlar takınmıştır.
İnsanın, içinden geçenleri gizleyebilme kaabiliyeti, hayvanda da bulunsaydı, âkıbet nasıl tecellî ederdi? Burada efdâl mevki kimde dersiniz?
“Ala”üstündeki insânî ve hayvânî etiketler pazara çıkadursun, devletlerin “ala”lıkları insana rahmet okutturuyor. Bunca muhârebeye, kıtâle rağmen, siyâsî arena hâlâ “ala”dan “âlâ”lar semirtiyor… Ebâbil kuşlarının taşlama vakti, yine gelir mi?