“Yenilik” Ve “ Yenilenme” İlahi Kanundur

Ömer AĞAÇLI

Dinin bir varlık ve varoluş sorunu olduğunu kabul edenlerdenim. Peygamberler vasıtasıyla gelen vahiy kapsamındaki bilgilerin mutlak hakikat bilgileri olduğunu düşünüyorum.

Mutlak hakikat bilgileri, mutlak varlık olan Allah’ı ve O’nun yaratma kanunlarını açıklamaktır.

Allah’ın zatına ait bilgileri “ AHADİYET”; sıfatve fiillerine ilişkin bilgleri de “ VAHDANİYET” kavramları ile ifade etmekte hiç bir mahsur yoktur. Evren, kozmoz, vahdaniyetin suretleri, formları, yansıması olarak düşünülebilir. Bu bağlamda bütün mesele, Ahadiyetin, vahdaniyetle ilişkileridir. Buna göre vahdaniyetin kaynağu ahadiyettir.

Kur’an’a bakıldığında , Allah’ın insanlara ilahi akıl ile yol gösterdiği, varoluşun işleyiş kanunlarına göre onun doğru düşünmesini, doğru yol almasını sağlamaya çalıştığını anlayabiliriz. Vahiy, akla yol göstermektedir. Evrendeki dinamizme göre  her an doğru tavır alınmasını, ona uyulmasını söylemektedir. Ve bu mutlak durmun adını “ İSLAM” olarak kavramlaştırıyor. Tekvinat, oluş, yaratılış, ortaya çıkma anlamındadır. İslam, Allah’a tabi olmadır. Allah’a tabi olmada tekvinata tabi olmadır. Allah’ın kanunlarına uyma, yarattığı fıtrata, sünnete tabi olmadır.

İnsan bilen bir varlık olarak, ontolojiyi bilmek ve buna uygun epistemolojiyi oluşturmak ve ona göre beşeri sistemleri geliştirmek durumundadır. Bu bir varoluşsal zorunluluktur.

İnanç sistemi insan ve toplum hayatında çok önemlidir. İnanç sistemi kültürleşmenin, belli bir kültüre tabi olmanın en güçlü aracıdır. Tarihte, din insana ve topluma bir yaşam yaşam ve davranış çerçevesi çizer. Hakikat olan dinin, değiştirici, dönüştürücü gücü olduğu inkar edilemez. Din, nur, ilahi, kozmik bir enerjidir. Bu kozmik enejiyi Kur’an “ RUH” olarak isimlendirir. Bu bağlamda din, özü itibariyle ruhla ilişkileri düzenler, din manevi hayatımızı düzenler. Fakat maddi hayata da kayıtsız kalmaz. Maddi hayatla ilgili evrensel, temel değerleri, ilkeleri belirtir ve bunlara göre beşeri hayatın kurulmasını, insana bırakır. Çünkü beşeri hayat, zaman, mekan ve imkanlara göre değişim gösterir.

Bu bağlamda İslam, bir varlık meselesi olarak evrendeki her an ortaya çıkan değişim ve yenilenmeye göre dinamik bir ruhu temsil eden bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bu ilahi varoluşsal gerçek kavranılmadan geliştirilecek din anlayışları da sonunda donuk, statik, bir fikir şablonu olmaktan öte hurafeye bürünür. Yani din, din olmaktan çıkar. Böylece dine karşı din ortaya çıkar.

Hayat, zaman, mekana bağımlıdır. Hayat, zaman ve mekana yaslanmakla gerçekleşir.

Şimdi bu konudaki ilahi referanslara, ayet ve işaretlere bakalım: 

Rahman 29 : “ Allah her an, sürekli, durmadan yaratma işleri içindedir.”

13/31: “ Bütün bu oluşlar, tekvinat Allah’a aittir.”

9/5: “ Allah, yarattıklarını kendi zat ilmine göre, gerçek ilimle yaratmıştır.”

20/98: “ Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır.”

29/19: “  Allah, nasıl yaratmaya başlıyor, sonra dönüp YENİDEN YARATIYOR.”

30/ 27: “ YARATMAYA BAŞLIYAN, SONRA ONU YENİDEN YARATAN O’DUR.”

Yukarıdaki ayetlerin işaret ettiği ilahi kanunlar bağlamında çıkan anlam ise akıl sahiplerinin üzerinde düşünmesi gereken işarettir: ALLAH, HER AN, SÜREKLİ KENDİ İLMİNE GÖRE HER ŞEYİ YENİDEN YARATMA HALİNDEDİR.

Yenilik ve yenilenme ilahi kanundur.

Yeniden yaratma, bir halden bir başka hale geçiştir. Yeniden yaratma yenilenmedir. Şu kadar ki evrendeki her varlık her an yeni bir hal üzeredir. Her insan da bu ilahi varoluş düzenine göre her an yeni bir hal üzeredir. İnsan üzerindeki haller alçalış ve yükseliştir.  İnsan, bütünsel, kozmik boyutlu bir varoluş yapısına haizdir. O nedenle diğer bütün varlıklarla manevi olarak içten bağlı bir varlıktır.  Kur’an bize bu varoluş geçeğini anlatmaktadır. İlim, Allah’ın sıfatıdır. İnsan Allah’ın ilmine varis kılınmıştır. Bu nedenle insan bilen bir varlıktır. Allah’ın vahyine muhatap tek varlıktır. Her ilahi isim, kevnin sebebidir. Allah’ın eşyaya hayat verişi, varoluşa ilim kaynağıdır. “ ALLAH, İNSANI KENDİ SURETİNDE YARATMIŞTIR.” Hadisi ile belirtilen bu gerçektir. Bu hadisin anlamı ile anlatılmak istenenler: İnsanın hem Allah’ı hem de onun yarattıklarını bilebilecek yapıda yaratıldığının açıklanmasıdır. Vahiy, aklın önüne ezeli ve ebedi değişmez ilkeler koyar ve bu ilkelerin ışığında zaman mekan da yürümesi için insanı döne döne uyarır. Ve sonunda Mülk 10 : “ Aklını kullanmayanlar, cehenneme yuvarlanır.” Diye belirtir.

Gelelim ilahi kanunlar karşısında insan davranışlarına…

İnsanlar içinde iki tür anlayış ortaya çıkmıştır. Bir kesim, geçmişten hiç birşey değiştirmeden ona göre yaşamayı din kabul edenler; diğer bir kesimde içinde bulundukları zamanı doğru okuyarak, zamanın yaşam koşullarına uyarak yaşamayı zorunlu görenler.( Hüseyin Atay’dan alıntı) Evet! Sayın Hüseyin Atay’dan bir alıntı yaptık. Sayın Atay’ın tesbitlerine katılmamak mümkün değildir.

Anladığım odur ki, zamanla beraber yürümek, ilahi kanun gereğidir. Zamanla birlikte yürüyemeyenler insani boyut ve bütünlüğünü kaybeder, sistem dışına savrulur. Fıtrat kavramının içeriği insanın doğal , bütüncül yapısına işaret eder. Zamanda yürüyemeyenler fıtrat dışına savrulurlar.

Allah’ın kozmik düzenine göre yaşamayanlar, bu mutlak gerçekliği idrak edemeyenleri Kur’an 17/72 ayette şöyle uyarıyor: “ Bu alemde kör olanlar öbür alemde de kör kalır.”

13/11 ayette. “ İnsanlar kendi hallerini değiştirmedikçe, Allah onların hallerini değiştirmez.” Denilir ki, değişim ve dönüşüm, sorunlardan kurtuluş, insanın kendi durumunu değiştirmesine bağlıdır. İnsanı ve insanlığı dışarıdan kimse gelip kurtaramaz, Sonuçta dinin inşaa etmeye çalıştığı zihin, kültür bu kozmik düzene göredir. Kozmik, ilahi düzene uymayanlar, düzenin dışına çıkanlar özgürlüğünü kaybeder ve savrulur. Bu ilahi düzene göre yaşamanın gereklerini açıklayan Yunus Emre’dir.  “ HERDEM YENİDEN DOĞARIZ. BİZDEN KİM USANASI.” İslam kültür çevrelerinde sufi yolu tutanlar bu ilahi düzene göre yaşadıkları için doğru yolu bulanlar olmuştur. SUFİLER ANIN ÇOCUĞUDUR. GEÇMİŞTEN YAKAYI KURTARMIŞ, GELECEK KURUNTULARINI YENMİŞ, HER AN SÜREKLİ YARATMAKTA OLAN ALLAH’A UYANLARDIR.  BU NEDENLE DE SUFİLER HER AN YENİLENEREK HEP İLK BAHARDA YAŞAYANLARDIR. SUFİLERİN, NE YAZLARI NE KIŞLARI OLMAZ.

 

Yazar
Ömer AĞAÇLI

Aksaray doğumlu, Ankara Devlet Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Daha sonra işletme masteri yaptı. Kamu da çalıştı... Emlak Kredi Bankası’nda mühendislik, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde imar başkanlı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen