Melike METİNTAŞ
16 yaşındaki İsveçli Greta Thunberg, çevre sorunları ve geleceğine olan etkisini konu alan İsveç parlementosu önünde yaptığı eylem ile bir sosyal hareket oluşturdu. Bu sosyal hareketle, onun sayesinde ekoloji Avrupa Parlementosu’nun en önemli gündem konusu haline geldi. Şimdi dünyanın farklı yerindeki gençler, gelecekte daha iyi bir çevre için Greta’nın başlattığı harekete katılıyor, sesini duyuruyor.
Sudan’daki yönetim karşıtı protestoları 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Alaa Salah çok daha farklı bir boyuta taşıdı. Salah, “Mermi öldürmez; insanların sessizliği öldürür. Sudanlı kadınları kitleler halinde sokağa çıkmaya teşvik ediyorum. Tiranı devirelim. Zafer bizimdir” sözleri ve protestolardaki aktif yeri ile Sudan’daki kadınları harekete geçmeye yöneltti. Bu seyir benzer bir çok ülkedeki kadınları da hareketlendirmeyi başardı.
Günümüz dünyası bu örneklerle dolu ve örnekler ard arda geliyor. Farkedilmesi çok zor değil, biraz uğraşan ve bir çıkış bulan herkes kendisini etkileyen sorunları hızlı bilgiye erişim ve paylaşım sayesinde bir sosyal harekete dönüştürebiliyor, aynı sorunu paylaşan insanları kolaylıkla harekete geçiriyor.
Fransız İhtilali, Ekim Devrimi, Büyük Yürüyüş (Çin) gibi tüm toplumu güçlü ve büyük ortak bir hedefte toplayıp, dünyayı etkileyen ve değiştiren sosyal hareketlerden farklı olarak, endişeler daha bireysel, hareketler daha lokal hale geliyor.
Peki tam olarak nasıl şekilleniyor bu yeni sosyal hareketler ?
Öncelikle, yeni sosyal hareketler Fransız Devrimi veya Marksizm’deki gibi felsefi bir dayanağı, bir dünya görüşünü, onun ideolojisini ve o yönde toplumsal değişimleri esas almıyor. Konuları günlük bireysel veya bir çıkar grubu sorunlarıyla ilgili, amaçları sadece o konuyu menfaat yönünde çözmek, işlevselliği de lokal. Yeni sosyal hareketler ağırlıklı olarak çevre, cinsiyet, cinsel tercih, kimlik gibi post-meteryalist ve gündelik yaşam ile iç içe olan konuları içeriyor. Artık devrimci güçler yok, çıkarı olanlar ya da çıkarı zedelenenler var.
Yaşadığımız günlerde konu edilen sosyal hareketleri orta-sınıf ve eğitimli insanlar yürütüyor. Eski sosyal hareketlerden ve Büyük Buhran’dan sonra gelişen Keynesyen ekonomi modeli sayesinde oluşan bu orta sınıf, genellikle sosyal hareketler bağlamında şu şekilde tanımlanıyor; yüksek eğitimli, ancak toplumdaki pozisyonundan memnun olmayan, beklentileri neyse onda tatmin olmamış, yaşanan sosyal çevrenin sorunlarında söz hakkı olmak isteyen grup.
Eski sosyal hareketlerde ezilen – ezen, köylü – aristokrat, işçi – burjuvazi sınıfları karşı karşıyaydı, esasta bir sınıf mücadelesi mevcuttu, sorunları sınıf çıkarına kökten çözmek ve mutlak zafere ulaşmak ana hedefti. Yeni sosyal hareketlerde ise kökten sorunları çözme gibi bir dert yok, endişe ettiğimiz konular küçük çapta, lokal ve kimliksel endişeler taşıyor ve diğer sosyal sorunları göz ardı ediyor. Ayrıca, bu yeni sosyal hareketler sadece bilinen sosyal genellemelere dayanmıyorlar, yoğun bir seviyede toplum içinde yaşadığımız bireysel deneyimler sayesinde ortaya çıkıyorlar, yani deneyimlerimizin sembolik olarak temsili bu sosyal hareketleri ortaya çıkarıyor.
Peki kökten sorunları çözmeyen, hakim paradigmayı hedef almayan, farklı endişelere sahip insanları farklı hareketlerde biraraya getiren bu yeni sosyal hareketler, eski sosyal hareketler ve devrimler kadar dünya sistemlerindeki sorunlar, yaşanan günlük olaylar ile başa çıkabilecekler mi ?
Şunu belirtmek gerekir ki, yeni sosyal hareketler küçük çapta ve lokal konulara yönelmiş olmalarına karşın, eski sosyal hareketlerden farklı olarak esnek bir hedef kitleye ve birbirleri ile iç içe geçme özelliğine sahipler. Yani, kadın hakları konusunda gelişen feminist bir hareket diğer yanda gelişen LGBT hareketi ile bir araya gelebilir, kitle ne kadar heterojen, hedefler farklı olsa da hareketlerin iç içe geçişi, çıkar birlikteliği ya da yön birlikteliği nedeniyle kolaydır. Bu durum bize yeni sosyal hareketlerin var olan düzene karşı nasıl ortaya çıkacağı konusunda fikir veriyor; insanların farklı endişeleri, farklı sosyal hareketlerde buluşuyor daha sonra bu endişeler ve sosyal hareketler bir araya gelerek sosyal ve kültürel sorunları sadece o sorun bazında tek tek çözmeye çalışıyor.
Sonuç olarak, fikirleri ve sosyal hareketleri ait olduğu dönem ve o dönemin dinamiklerine, kavramlarına ve düşünce şekillerine göre değerlendirmek, doğru sosyolojik ve politik incelemeler için önemlidir. Bu bağlamda, yeni sosyal hareketleri, eski sosyal hareketler için geçerli olan, onlar için üretilmiş kavramlar, fikirler ve ideolojiler ile değerlendirmek bu sosyal hareketleri anlamayı ve gelecekteki yönünü görmeyi zorlaştıracaktır.
Sosyal hareketlerin kazandığı bu yeni karakter aslında, toplumlar adına da bir dönem atladığımızın göstergesidir. İnsanların artık sahip olduğu endişeler, ürettikleri söylemler değişiyor ve yeni sosyal hareketleri oluşturuyor. Bu sayede, bilinen ideolojiler, siyasi fikirler ve kavramlar da yeni boyutlar kazanmak zorunda kalıyor. Yeni sosyal hareketlerin oluşturacağı muhtemel sonuçlar henüz bizim için belirsiz durumda, yani bu hareketler bizim için şu an tarihsel anlatılardan öte bir tür sosyal labaratuvar, yaşadıkça, deneyimledikçe bu hareketlerin evrimini ve dünya sistemi üzerinde yaratacağı etkileri birlikte göreceğiz.