Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye Bakışı 

Hasan KÜÇÜK

Kısa adı AB olan Avrupa Birliği; kuruluşu, genişlemesi ve amaçlarından anlaşılacağı üzere, ekonominin yanısıra sosyal, kültürel ve siyasi bütünleşmeyi hedef alan bir topluluktur.

AB ahalisi ve kamuoyunun Türkiye’ye bakış açısının sempatik olmaması tamamen dini, tarihi, sosyal, kültürel ve siyasi sebeplerden kaynaklanmaktadır. 

Avrupalı bizi hala Hun, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin varisleri, onların torunları Türkler olarak görüyor. Her şeyden önce tarihi bir Türk düşmanlığı izi vardır ki; Haçlı Seferleri, İstanbul’un Fethi, Viyana ve Vatikan kapılarına dayanılması gibi geçmiş hadiseler hafızalardan silinmemiş, hala unutulmamıştır. Kısacası Hristiyan Avrupalılar Hilal-Haç çatışmasını hala kendi zihinlerinde canlı tutmaktadırlar.

Batı medeniyeti denilen Avrupa Ailesi, Türkiye’ye dini ve tarihi önyargıların ışıǧında baktığı için; bir taraftan askeri ve iktisadi potansiyelimizi, jeo-politik ve stratejik önemimizi dikkate alarak bizi müttefik olarak yanında tutmak ister, öbür taraftan yeniden dünya siyasetinde belirleyici güç olabiliriz korkusuyla bizim gelişimimizi sürekli engellemeye çalışır.

Batı ile ilişkilerimizde, bütün iyi niyetli gayretlerimiz ve kendileriyle 1839 Tanzimat Fermanı ilanımızdan beri bütünleşmek istememize rağmen, hala samimi, sağlıklı bir yaklaşım sağlanamamıştır. Avrupalı bizi hala da kendi medeniyetinden saymıyor. Batı’daki bu Türk’e bakış bir zihniyet ve kültür meselesidir. Bunu değiştirmeye 18 Şubat 1952 tarihinden beri NATO üyesi bir ülke olarak uzun süreli beraberliğimiz ve Batı’nın menfaatleri uğruna büyük fedakârlıklara katlanmış olmamız yetmemiştir.

Avrupa kamuoyunda ekonomik açıdan Türkiye olduğundan daha zayıf ve geri kalmış zannedilmektedir. Bu da, Türkiye’nin AB’ye katılması halinde, ćok büyük bir mali yük getireceği ve Türk işsizlerin bütün Avrupa’yı istila edeceği şeklinde yanlış ve gereksiz korkulara yol açmaktadır.

AB kamuoyunda Türkiye’nin adaylığına karşı çıkışın önemli bir sebebi de, sürekli artan nüfusumuzdur. AB organlarında üye ülkeler nüfus büyüklüklerine göre temsil edildikleri için, ayrı din ve kültürden kabul ettikleri Türkiye’nin üyeliği halinde, AB içerisinde gerek Bakanlar Konseyi’nde, gerekse Avrupa Parlamentosu’nda karar noktasında ağırlıklı hale gelecek olması gerçeğidir. Bu durum Avrupa medeniyeti ailesince hazmedilememektedir.

21 Aralık 1991 tarihinde Sovyet Rusya devletinin çözülüp dağılmasından sonra, Batı’nın bize olan ihtiyacının da azaldığı görüşü Avrupa kamuoyunda yaygınlaşmıştır.

Yeni Dünya Düzeni’nde ihtilafların din ve kültür sahasına kaymasıyla Avrupa kamuoyunda zaten eskiden beri var olan aynı din ve medeniyetten olma duygusu ön plana çıkmıştır. Bunun manası AB bünyesinde Türkiye’yi Avrupa’nın entegrasyonuna bir engel olarak görme düşüncesinin güçlenmesidir.

Sonuç olarak; bu tesbitlerin ışıǧında AB’ye ilk aday üyeliğimizin kabul edildiği tarih olan 1964 yılından 22 yıl sonra 1986’da gerçekleşmesi gereken Türk vatandaşlarına serbest dolaşım hakkının bu zamana kadar verilmeyişinden ders alarak AB Türkiye ilişkilerimizde Batı’nın sözünün eri olmadığını bilmemiz ve Türk vatandaşlarına yakın bir zamanda serbest dolaşım olacağı zannına kapılmamamız gerekiyor. Dahası kendi yolumuzu ve hedefimizi kendimiz çizmemiz gerekiyor.

Yazar
Hasan KÜÇÜK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen