Ömer AĞAÇLI
Kur’an’da Hicr Suresi 43 ve 44 ayetler çok dikkat çekicidir.
15/43: “ Cehennem, şeytana uyanların hepsinin buluşma yeridir.”
15/44: “ Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir bölüm ayrılmıştır.”
İslam kültür çevrelerinde sufi yolu tutanlar bu ayetlerde belirtilen “ cehennem kapılarını”, nefsin kötü huyları olduğunu, insanı cehenneme nefsinin kötü huyları atar, diye anlamlandırmışlardır. Türk kültür çevreleri de nefsin yedi kötü huyunu “ Yedi Tamu” diye kavramlaştırmışlardır.
Bu yedi tamu; “ GURUR”, “ HIRS”, “ KISKANÇLIK”, “ BÖLÜCÜLÜK”, “ GIYBET”, “ HARAM ŞEHVET”, “ ÖFKE”..dir. İnsan bu yedi tamu listesindeki ve dinen yasaklar arasında olan, yerilen nefsin kötü huylarıyla yaşayarak bizzat, elleriyle cehennem kapılarına kendini götürür. Yani Allah, kullarına zulmetmez. İnsan kendi kendine zulmeder.
DİN, insanın nefsinin kötü huylarından kurtulmasını ve Allah’ın olgunluk sıfatlarıyla sıfatlanmasını ister ve bunların nasıl elde edileceğine ilişkin yol ve yöntemleri de gösterir.
Cehennemin yedi kapısı listesinin başında “ gurur” ve ondan sonra da gururdan kaynaklanan diğer kötü huylar vardır. Ve bu listedeki en önemli kötü huy da” gıybet” dir. GIYBET, Türkçe “ dedikodu” demektir.
“ GIYBET”, Bir kimsenin aleyhinde konuşma, arkasından konuşma, çekiştirmedir. “ GIYBET”, bir kimsenin olumsuz tarafını onun bulunmadığı bir başka ortamda söylemek olarak da tanımlamak mümkündür. “ gıybet”, kelimesi, gıyabında kelimesinden gelmektedir. Bir insanın olumsuz yönlerinin, kusurlarının gıyabında söylenmesi, Kur’an’da kötü ve yerilen tutum ve davranışlar arasında zikredilir ki dine de büyük bir suç olarak görülmektedir. “ GIYBET” in suç olması, Allah’ın ilahi, kozmik, varoluş kanunlarına aykırı olmasındandır. Bütün evren ve evrendeki varlıklar Allah’ın isimlerinin hükümleridir. Bu isimler bir senfoni gibi kozmik bir ahenk içinde tecelli ve tezahür etmektedir. Bu nedenle insanın düşünceleri ve bu düşünceleri ifade eden kelimeler, Allah’ın kelimeleriyle uyumlu olmak zorundadır. Yani varoluşsal zorunlulukur. Kur’an, bu varoluş gerçeğine “ Allah!a kötü sözler çıkmaz! “ diye işaret etmiştir. Kötü sözler, bu sözleri ifade eden kelimeler Allah’a çıkmayınca insanın tekarar başına döner.
49/12: “ Ey inananlar, zanda sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin… “
104/1.: “ İnsanları dilleriyle çekiştiren, kaş ve göz işaretleri yapıp, alay eden her fesat kişinin vay haline.”
İsra 36: “ Hakkında tam bilgin olmayan şeyin ardına düşme.”
49/12 ayette zikredilen “ Birbirinizin gizli, mahrem olanlarınızı araştırmayın” sözü, “ tecessüs” dür. “ Zandan çok sakının.” Sözü de zannın gerçekte olmayan ve bir tür yalan olduğuna vurgudur. “ Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin.” Sözü de gıybettir. Görüldüğü üzere “ Tecessüs”, “ Zan” ve “ Gıybet” birlikte zikredilmiştir. Çünkü bu huylar birbirini besleyen huylardır.
“ Eğer söylediğiniz şey o kimsede varsa gıybet ettin. Yoksa o zaman iftira ettin” Hadisi ile gıybet ve iftiranın nasıl birbirini besleyerek ortaya çıktığını gösterir.
Gıybet , zan üzere olursa iftiraya dönüşür. İftira ise insanların yapmadıkları şeyleri onların ruhlarını incitmektir, zulmetmektir.
Sufi meşrepli ifade edersek; Bütün yaratılmış varlıklar, Allah’ın isimlerinin hükümleri, tecellileridir. Her var kılınan tecelli yeridir. Hiç kimse kendi dışındaki varlıklara zarar veremez, buna hakkı yoktur. Kur’an’daki emirlerin ve yasakların özü de budur. Her insan kendi mazhar olduğu tecellilere göre yaşamakta serbesttir, özgürdür. Kimse bir başkasının tecelli alanına giremez ve ona zulmedemez. Gıybet, bir kimsenin tecelli alanına girmek ve ona tecavüz etmektir. İşte bu yüzden dinin yasakladığı şeylerdendir.
Gıybet, söylenen olumsuz sözler, manevi bir kuşun gibi insan ruhunu parçalar, gıybet edilenin psikolojisini olumsuz etkiler. Fakat burada asıl sorun gıybet edenin başına gelenlerdir. Bu ettiği, teaşıdığı kelimelrin bedelini başında bela olarak öder, hem de bu dünyada yaşarken… Çünkü bu işin bedelini 104/4 ayette belirtidiği gibi. 104/4: “ Hayır, andolsun ki o, HUTAMEYE’YE atılacaktır.” Allah gıybet edeni hutameye atar. Hutame, iç ateş, tutuşturulmuş, gönüllere işleyen ateştir.
GIYBET, MANEVİ BİR NEFS HASTALIĞIDIR. GIYBET EDEN MÜMİN DEĞİLDİR. GIYBET, ALLAH’IN SETTAR İSMİNE MEYDAN OKUMAKTIR.
Hayvanlarla insanlar arasındaki en önemli fark, insanın sosyal bir ortamda yaşaması, sosyal bir varlık olmasıdır. Sosyal hayat, ruhların kaynaştığı manevi bir zemindir. Sosyal hayatın içeriği dostluk ve sıcaklık duygularıdır. İşte gıybet, bu dostluk ve sıcaklık atmosferini yıkar, sosyal olan tüm manevi bağları zayıflatır ve yıkar. Empati, kişinin gıyabında olumlu konuşmadır, empati ilişkileri güçlendirir. Gıybet ise bunun tam tersi yönde etkiler ortaya çıkartır.
Doğru ve güzel konuşulmazsa, bunun bedeli çok ağır olarak geri ödenir. Gıybet eden de edilen de karşılıklı zarar görür. Kalpler kırılı, düşmanlıklar ortaya çıkar, dostluklar ölür, sonunda insan yalnızlaşır.
“Mümin, elinden, dilinden emin oluna kimsedir.” Bu bir hadistir. Kur’an’ın nihai hedefi mümin tipi inşaa etmek değil midir? Gıybet mümin sıfatını kazanmayı önler.
Son sözler de şöyledir: Gıybet kul hakkıdır. Kul hakkını Allah affetmeyeceğini söylüyor. Günahlar kul hakkından çıkar. Gıybet edilen kimse affetmediği sürece gıybet eden mağfiret bulamaz.
Şu hadis de çok muhteşemdir: “ Birinin aleyhine söylenen sözleri dinleyen, o sözü söylemiş gibidir.”