Paylaşan: Serdar ÖZBOSNALIOĞLU
Feyzi Bey …
Alman asıllı Nobel fizik ödüllü Wilhelm Conrad Röntgen in X ışınını 8 kasım 1895 tarihinde keşfetmesinden sadece 6 ay sonra İstanbul da X ışınını kendi imkanlarıyla üretip Dömeke harbinde yaralanan askerlerin el ve ayak filmlerini çekmiş kahraman bir doktordur.
Askeri Tıbbiye’de son sınıfta iken Semaine Médicale dergisindeki Prof. C.M. Garielin’in“Les Recherches du Prof. Roentgen et la photographie à travers les corps opaques” Röntgen ve opak organlar aracılığıyla fotoğraf araştırmaları”başlıklı makalesini okur.
Fizik ve elektriğe büyük ilgisi olan Dr Feyzi okuduğu buluşun tesiriyle hemen harekete geçerek laboratuvarda bulunan bir Crookes tüpü ve Ruhmkorff bobini ile bir aygıt kurar.
Ülkemizde tıbbi ortamda ilk X – ışınını elde eder.
Hocaları Cemil Beyden izin alarak ilk denemelerini kendilerinden iki yıl küçük olan Dr. Akil Muhtar Özden’in elinin röntgenini çekerek yaparlar.
1897 senesinde patlak veren Osmanlı-Yunan savaşında, Teselya’dan İstanbul’a nakledilen ağır yaralılar geçici olarak Yıldızdaki Askeri Hastaneye yatırılırlar.
Son sınıf öğrencileri Esad Feyzi ve arkadaşı Rıfat Osman bu ilk denemeden sonra uygulamayı yaygınlaştırmak amacı ile Yıldız Hamidiye Sultan İmparatorluk Hastanesi baş cerrahı Prof.Dr.Cemil Topuzlu Paşaya başvururlar
Cemil Paşa’ya verdikleri dilekçede şunlar yazılıdır:
Yıldız Haseki Hastanesi’nin başhekimi Cemil Topuzlu Paşa’ya
“Yaralı Osmanlı gazilerinin yüce Yıldız Hastanesinde Tedavi altına alınacakları gazetelerde minnet ve şükranla okunduğundan, Tıp okulunun fizik laboratuvarında bulunan ve az noksanı olan, bilinmeyen şualar cihazının adı geçen yüce hastaneye nakli ile bedenin derinliklerinde yeri bilinmeyen kurşun ve mermi parçaları ile çeşitli durumlarda meydana gelen kemik kırıklarının mahiyyetlerini tayin için adı geçen cihazın tarafımızdan kullanılmasına ve bu suretle arzedilen x-ışınları uygulaması şerefinin uygarlık dünyasında Osmanlı Tıbbı’na verilmesine ve yaralıların uzun acılardan kurtarılmalarına lütfen zat-ı ali-i üstadenelerinin tavassut buyurmasını arz ve istirham ederiz.”
Esad Feyzi, Rıfat Osman’ın. Cemil Paşa talebi yerine getirir ve Yıldız Hastahanesi’nde ilk olarak sağ bilek kemiğine şarapnel saplanmış Boyabatlı er Mehmet Efendi’nin röntgeni çekilir. Resimdeki erin Cemil Paşa bu röntgene göre şarapnelini çıkarmıştır.
Bu röntgen filmi Cemil Paşa tarafından Sultan Abdülhamid Han’a takdim edilmiştir. Yeni bilimsel gelişmeler açık olan Sultan Abdülhamit her iki genç doktoru ödüllendirmiştir.
Bu konuda tecrübelerini 189’de “Röntgen Şu’â’âtı ve Tatbikât-ı Tıbbiye ve Cerrahiyesi” isimli elyazması kitapta neşreder.
Buradaki bilgilere göre:
– X ışınları Kurşun ve top parçalarının bedendeki yerlerinin tayininde
– Özellikle çocuklarda rastlandığı üzere yemek borusuna kaçan yabancı cisimlerin yerlerinin tayininde
-Vücudun herhangi bir bölgesine batan ve kırılan iğne, tığ gibi cisimlerin yerlerinin tayininde
– Kırık, burkulma ve eklem çıkıkları tedavisinde
– Kemik hastalıklarının (kemik zarı iltihabı, kemik iltihabı, ilik iltihabı, kemik tüberkülozu, kas tüberkülozu, kemik sertleşmesi
gibi) tanısında
– El ve ayak çarpıklıklarının incelenmesinde
– Böbrek ve mesane taşlarının teşhisinde
– Uterus’taki fetus’un doğum öncesi ya da doğumzamanındaki durumu ve pozisyonunun tesbiti
– Adli tıp sahasında
– Gerçek elmasın sahte elmastan tefrikinde
– Posta ile gönderilenlerin incelenmesinde kullanılabilir.
1897 senesinde yüzbaşı rütbesiyle Tıbbiye’den mezun olan Esad Feyzi, burada “ilm-i hikmet-i tabiye” ve “ilm’ül-arz” ve “ilm’ül-maadin” derslerini vermeye başladı.
Röntgen ışınlarını tanıtarak Tıbbiye’nin ders programına dahil olmasını sağladı.
Ayrıca Baş Cerrah Cemil Topuzlu Paşa’ya ricada bulunarak cerrahi bölümünde “Röntgen Şu’a’atı il Muayene Şubesi” adında bir şubenin açılmasını sağladı.
Mekteb-i Tıbbiye-i şahane den mezun olduktan 4 yıl sonra 1901 yılında 28 yaşında ve 3 aylık evli iken en verimli çağında yüzünde çıkan bir yaranın (erisipel) menenjite çevirmesinedeniyle yaşamını kaybeder.
Kısacık ömrüne sığdırdığı başarıları takdirlerin ötesindedir.
Öğrencisi Tevfik Salim Sağlam (1882 – 1963) vefatını şöyle anlatır.
“Fizik dersinin bir muallimi vardı Esad Feyzi Bey. Biz tıbbiyeye girdiğimiz yıl o yüzbaşı olarak mezun olmuştu. Sarışın, güleryüzlü, son derece zeki ve şakacı, sempatik bir insandı. Bize fiziğin anlayamadığımız bahislerini gayet açık, basit bir tarzda anlatırdı. Tam araştırıcı ruhlu ve parlak bir geleceğe namzet kıymetli bir gençti.Henüz pek genç yaşında kaybettik. Aziz hocamızı gözyaşları içinde Karacaahmet’in selvileri arasında toprağa tevdi ettik”
İşte bu genç ve idealist doktor erken yaşta hayatını kaybetmesine rağmen ismini Türk Tıp Tarihi’ne altın harflerle yazılmasını başarmıştır.
Türk Tıbbı Selçuklu’dan Osmanlı’ya oradan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir bütündür ve her tarihte dünya literatürünü yakında takip etmiş, gelişmelere tepkisiz kalmamıştır. Askeriye ile birlikte bilimsel gelişmeler ve reformlar her iki kurumda da öncelikle ve hassasiyatle uygulanmış, kimi zaman öncü kimi zaman takipçi olarak geri kalmamıştır.
Yeniden öncü olduğumuz günleri görme umuduyla bu genç ve kahraman Türk Hekimi Esad Feyzi Bey’i anarken merhuma Allah’tan rahmet, bu zor günlerinde çalışmalarını aksatmayan tüm meslektaşlarıma başarılar dilerim.
KAYNAK VE TEŞEKKÜR ..
Dr. Alpaslan Aykaç Paylaşımından
Prof Dr Aytekin BESİM
Prof Dr Metin ÜNSAL