Ahmet URFALI
Gizli arzuların ifadesidir rüya. Şuuraltı isteklerin dışa vurumudur. Karışık hayâllerdir. Rüya geçmişten çok, geleceğin planlanmasıdır. Bu yüzden “düş olmadan iş olmaz.” der Anadolu insanı. Rüyada görülenler bir beklentinin, umudun, amacın göstergesidir. Rüya, âlemlerden âlemlere göçülen zaman üstü sırlardır. Destanlarda, efsanelerde, menkıbelerde, halk hikâyelerinde, âşıklık geleneğinde baştan sona, bir rüya motifi yer alır.
Kahramanlar rüya ile hayâl kurar, rüya ile yönetirler halkı. Rüya, işlerine yön verir. Türk devletlerinin kuruluş felsefesi bir rüyaya dayanır. Rüya ki, bir olay, manevi güç verir devletin kuruluşunda. Jung’a göre toplumların da rüyası vardır; bu toplumun ortak şuuraltı anlatımıdır. “Fertler gibi, toplumlar da rüya görür. Bu rüyalar bir bakıma halin planlanması, geleceğin tahayyülü ve ideallerin belirlenmesi için yapılan taslaklar gibidir. Bu özellikleriyle bu rüyalar, cemiyetin mevcut tavırlarını tefsir ve gelecekteki hareketlerini tahmin etmeye yardımcı olur” Fertlerin ve toplumların gelecek tasarımları vardır. Biz bunlara; hayâl, imge, tasavvur, tasarım deriz. Bunlar aynı zamanda düşüncedir, fikirdir. Düşünce dünyasının sözlü ve yazılı ifadeleri kavramlardan oluşan önermelerdir.
Kızıl Elma, Türkler tarafından değişik şekillerde tasvir edilmiş olup bazen bir belde, bazen bir taht, bazen de dünya hâkimiyetini temsil eden som altından yapılma kızıl renkli bir küre olmuştur. Bazen fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin simgesidir. Bu altın top, bazen zaferin işareti, bazen hâkimiyetin sembolü, bazen de fethedilmek üzere hedef seçilen yerin sembolü olarak ifade edilmiştir. Çok eski bir Türk inanç ve töresi olan Kızıl Elma, Türkistan’dan Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuzların, Hazar Kağanının ipek çadırının üzerinde hâkimiyetinin ifadesi olarak bulunan altın topu yani Kızıl Elma’yı ele geçirmeyi ülkü edinmişlerdir. Destanlarda da varlığı kuvvetle hissedilen Kızılelma, Oğuz Destanı’nda hedef gösterilen “büyük nehirler ve büyük denizler ülkesine varmak” tabiri çok eski bir Türk ülküsüydü. Yine Türk kültüründe toy ve düğün bayrağının ucuna ‘‘Kızılelma yerleştirmek âdeti” kutsiyeti açısından kayda değer bir durumdur.
Yaygın olan bir efsane şöyledir: “Ayasofya’da bir heykelin elinde bulunan kızıl renkteki elma, cihan hâkimiyetinin tılsımını taşıyordu. Bu elma Hıristiyan seyyahlara göre Bizans’a uğur getiriyordu. Nitekim XV. yüzyılda heykelin yıkılması ve Kızılelma’nın düşmesi birçok ülkenin elden çıkmasına, bunların Türkler tarafından fethine ve imparatorluğun yıkılmasına işaret sayılmıştır.”
Tarihî açıdan Türk insanına baktığımızda onun düşünce dünyasını ifade eden bazı kavramların varlığını, Türk tarih eserlerinde bulabiliriz. İslâm’dan önce Ergenekon veya kut; İslâmî dönemde, İlâ-yı Kelimetullah, cihan hakimiyeti, din ü devlet, nizam-ı alem ve benzeri kullanılan bir başka kavram, “Kızıl Elma”dır.
Sözgelimi, Ziya Gökalp Kızıl Elma isimli eserinde, Türk varlığının neşv ü nema bulduğu Türk yurdu “Turan” veya Türk olma düşüncesinin verildiği bir “eğitim kurumu”; Ömer Seyfettin “Kızıl Elma Neresi?” isimli hikâyesinde, Osmanlı askerinin “padişahın fethini düşündüğü yer” olarak ifade ederken tarihçilerin belirttiği Kızıl Elma imgesi, “fethedilecek yerler” anlamını verir. Bu imge, “altın top”, “altın âlem”, “altın hokka” yanında “kızıl elma” simgesiyle anlatılır. Bu simgenin, fethedileceği düşünülen mekânlarda maddesel olarak var olduğu imlenirdi. Bu anlamda “kızıl elma” Osmanlı döneminde, hem “Kuzey Kafkasya” hem “Bizans” dolayısıyla “Batı dünyası” anlamını ifade eder.
XVII. Yüzyılın tarihçilerinden olan Peçevi, Kızılelma’yla ilgili şunları söyler: ’Ehl-i İslam, Kızılelma’ya değin fethetseler gerektir deyu lisan-ı halkta şayidir. Lakin bu kelamın me’hazı ve sebebi malum değildir.”
Gevheri’de Kızılelma bir murattır… Peygamberleri, evliyaları, gazileri yanına alan şair Kızılelma’ya şu dörtlüğüyle ulaşır:
“Gaziler serveri binip Düldül’e
Evliye vü enbiya vü melekler ile
Mucizât-ı Nebi ve lutf-ı Hak ile
Kızılelma’ya dek uçmak isteriz “
Kızıl Elma’ya ulaşılmazlığı Atsız şöyle belirtir;
“Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızılelma’na varmadan öleceksin.’’
Yahya Kemâl de Otranto seferine çıkmayı Kızıl Elma’ya bağlar;
“Çıktı Otranto’ya pür-velvele Ahmet Paşa
Tuğlar varsa gerektir Kızılelma’ya kadar
Ra’d-ı tekbîr kopup gitmelidir bank-i ezan
Dâr-ı küffârda meşhûr kenîsâya kadar”.
Bir başka şair, Yeniçeri Ocağı ile Kızıl Elma ülküsüne dikkat çeker:
“Kızıl Elma kapusunu feth ederken nacağı,
Ne revâdır bozula Hazreti Bektaş ocağı.”
Bir yazar Kızıl Elma konusuna daha farklı yaklaşır: “Bence Kızılelma, bir yerde değildir, burada bizim içimizdedir; onun öteki ismi milli asabiyet, milli ahlâktır.” der.
İbrahim Kafesoğlu, Kızılelma’yı Türk ordusunun manevi hedefi olarak belirtmiştir. “… Türk ordusunu diğer ordular arasında çok yükselten insani vazife, büyük milletimiz tarafından Kızılelma tefsiriyle ifadelendirilmiştir.”
İsmail Hami Danişment, Kızılelma için “… Türk’ün yüreğindeki coğrafyanın merkezine Kızılelma denir.” hükmünü vermiştir.
Zeki Velidi Togan, “Nerede Türk varsa orasıdır vatan” diyerek Kızılelma’yı Türk’ün olduğu yer olarak tarif eder.
Bu arayış, yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça vuslat arzusunu artıran bir ideal, bir fikirdir. Fikrin temel özelliği ise, ufukta parlayan güneş gibi ulaşılamaz kalmasıdır. İnsanı cezbeden yönü de onun bu ulaşılmazlığıdır.