Ömer AĞAÇLI
Kur’an’ın iki temel kavramı, “FITRAT” ve “İSTİDAT” dır. Bu iki kavram insanla ilgilidir.
Allah, herşeyin yaratıcısı ve yöneticisi olduğu gibi, herşey O’nun varlığından destek alarak ortaya çıkmaktadır. Yani Allah, herşeyin hayat kaynağıdır. Kur’an bu varoluş hakikatini 3/2 ayette şöyle vurgulamıştır: “ Kendinden başka hiçbir tanrı bulunmayan ALLAH, kendinde var olan ve bütün varlığa kaynaklık edendir.”
“FITRAT”, Allah’ın insanı yarattığı varlık yapısı, insanın doğası anlamına gelir ki fıtrat hiçbir zaman değişmeyen doğa anlamına gelir.
30/30: “Sen yüzünü, batıl olan hertürlü inancı, yolu reddederek kararlı bir biçimde dine, Allah’ın insanları kendine göre yarattığı, doğaya (fıtrata) yönelt. Allah’ın yarattığı doğada bir değişme yoktur.”
Şu kadar ki insanın doğası hiç değişmezdir. Bu nedenle de din kapsamında olan sözler hiç değişmezdir. Değişen ise insanın mayasına konulmuş olan “İSTİDAT” tır. 17/84: “De ki: Herkes kendinde bulunan istidat üzere hareket eder.”
İstidat, her insanda farklıdır. İnsanlar arasındaki farklı oluşlar bu ilahi düzenin gereğidir.
Muhyiddin Arabi’nin bu konudaki sözleri oldukça geniş kapsamlıdır. Arabi, istidat kavramını “AYANI SABİTE” diye ifade etmiştir ki anlamı değişmez özlerdir. Arabi’ye göre alemde aynı yoktur. Benzer vardır. Evet, alemde birbiriyle aynı hiç bir varlık yoktur. İnsan boyutunda söyleyecek olursak, her insan tektir. İnsanın fıtratı aynı ama istidat farklıdır.
Fıtratın diğer adı da din dilinde “HANİFLİK” dir. 3/19 ayette: “Allah katında geçerli din( yol), İslamdır.” 3/67: “İbrahim, Allah’ın dışındaki tüm uydurma, batıl tanrıları reddeden, Hanif idi.”
3/95: “De ki: Allah doğruyu söylemiştir. O halde HANİF olarak İbrahim’in dinine uyun.”
42/15: “Sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol! Onların istek ve arzularına uyma…”
Anladığımız kadarıyla Peygamber’lerin asıl misyonu insanlara hakikati bildirmektir. Hakikat ise Allah’ı tanıtmak ve O’nun yaratma yasalarına göre insanın yaşaması için manevi rehberlik yapmaktır. Din, doğru yaşama rehberidir. 69,70/48: “ Bu Kur’an korunanlar için bir öğüt ve manevi rehberdir.
İnsan, fıtrat dairesinden nefsinin istek ve arzularının çekimi ile çıkar, savrulmaya başlar. Bu defa din, onu tekrar yeniden fıtrata göre yerine dönmesi için ona ne yapacağının yol ve yöntemlerini sürekli göstermektedir. İnsanın fıtrat dışına çıkması nefsinin karanlıklarına savrulmasıdır aslında. Her Peygamber aynı zamanda fıtrat dışına savrulanlara nur ve rehberdir, ilahi rahmettir. 57/9: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetleri indiren O’dur.” Ve 2/2.”Bu kitap Kur’an; asla şüphe yoktur ki, arınmak isteyenlere de bir yol gösterici, rehberdir.” Ayetleri işte bu gerçeğe işaret etmektedir.
Hz. Musa Peygamberin ağzından söylenmiş ve Kur’an’da geçen sözler de ufuk açıcıdır. 20/50: “Musa: “ Rabbimiz, her şeye yaratılışını yani varlık yapısını verip, sonra onu doğru yola ileten, yaratılış gayesine uygun yola yöneltendir.”
Hilkat, hayat, hakikat; Allah’ın yaratma kanunlarından başka bir yerde bulunamaz. Beşeri hiç bir bilgi türü de bu konuları kuru kafayı boşlukta yora yora bulamaz. Şu kadar var ki Allah insanın doğasını yarattıysa insan bu varlık yapısına uygun yaşamaya mecburdur. Bu konuları çözümlemek için dinden yararlanmak zorunludur. Din, insanı ahlaki değerlerle yüceltmek, olgunlaştırmak, fıtrat dairesinde yaşamasını istemektedir. Dinin emir ve yasaklar kapsamında olanlar ahlak hükümleridir. Ahlak ise nefsi ruhun özelliklerine tabi kılmaktır. Şu bir gerçektir ki ilahi rahmet, Allah’ın inayeti, desteği ancak fıtrat üzere, ahlakla yaşayanlara olur. Onlar bu feyz ve tecellilerden nasiplenirler. Burada Değerli bir felsefeci olan Ali Osman Gündoğan’ın şu sözlerini aktarmak isterim Sayın Gündoğan Diyor ki. “ Günahlar, ilahi iradeye muhalefetin adıdır. Fıtrat dairesinde yaşamak gerçek özgürlüktür. Gerçek özgürlük, içimizden ve dışımızdan gelen ve bizi köleleştirici emirlere hayır diyebilme gücüdür.”
İnsanların hem hepsinin aradığı ve bir türlü elde edemediği, sürekli şikayet edip beklediği mutluluğun sırrı da aslında özgürlüktür. İnsanın kendini gerçekleştirmesi denilen, çoğu kimsenin dilinde pelesenk olmuş bu hal de aslında manevi gerçekleştirmedir. Bu da insanın fıtratına göre toparlanması ve bütünleşmesidir. İnsan bütün bir varlıktır. İnsanın bütünlüğünü bozan, fıtrat dışına savrulmasını ve özünün hırpalanması özünden uzaklaşmasıdır.
İnsanın bütünlük kazanması zorunludur.. Bu yaratılışın bir gereğidir. İnsanın bütünleşmesi, özünün toparlanması, dağınıklıktan kurtulmasıdır. İnsan bu hali bütün ruhi unsurlarının fıtrat dairesine girmesi, yerine geçmesiyle olur.
Fıtrat, insanın aslında kozmik boyutudur. Kozmik boyut insanın bütün varlıklarla dost ve birlikteliğini de sağlamktadır.
Ahlak insanın doğal, fıtri bir halinden başkası değildir. Ahlakın kaynağını başka vadilerde aramak beyhude bir çabadır.
İLAHİ TEVFİK REHBER OLMADIKÇA İNSAN FITRAT DAİRESİNE , ASLİ YERİNE DÖNEMEZ. BU İŞİ DİN GÖRÜR. DİN İNSANA MANEVİ BİR PUSULA VERİR, VAROLUŞUN FITRİ SINIRLARINI GÖSTERİR.
İNSANIN FITRATA DÖNÜŞÜ, KENDİNE DÖNÜŞ VE KENDİNE İYİLİK YAPMASIDIR. TÜM BATIL OLANLARI TERK EDİP HAKKA VE HAKİKATE DÖNÜŞTÜR.
FITRAT İNSANI HAKİKATE GÖTÜRÜR. HAKİKAT İSE İDRAKTİR. FITRATA DÖNMEYENE HAKİKAT YOLU KAPALIDIR. TARİH NEFSİN KARANLIKLARINDA YAŞAYIP DA HAKİKATE ULAŞMIŞ KİMSEDEN BAHSETMEMEKTEDİR…