Cahit GÜNAYDIN
Bağımsız sesleri duyabiliyoruz sosyal medya sayesinde. Youtube da bir kanal açıp düşüncelerini anlatabiliyorlar. Daha sonra sivil toplum kuruluşlarında, sanayi ve ticaret odalarında, üniversitelerde konuşmacı olarak düşüncelerini anlatıp ilgi çekebiliyorlar. Sosyal medyada blog, website, çeşitli hesaplar ile düşüncelerini yazabiliyor ve böyle “digital think tank” sanal düşünce ağlarında bir araya gelebiliyor “kelebek” etkisi yaratıyor. İsmail Gaspıralı nın TERCÜMANı gibi Türk dünyasında binlerce düşünce bozkurtu sanal alemde geziyor…
https://ahmettasagil.wordpress.com/ linki ile düşünce bozkurtu Ahmet Taşağıl birikimine ulaşabilir ve youtube dan videolarını izleyebilirsiniz.1980 den itibaren mankurtlaştırıldığımızdan (post-truth) aydın, münevver, entellektüel (3 farklı dünya görüşünü ifade etmek için bilinçli kullandım bu sözcüğü ki ben sadece DÜŞÜNÜR diye adlandırıyorum) mumla arıyoruz.
Edward Said bu durumu Entelektüel isimli eserinde:
”Yirminci yüzyılda entelektüeller ve entelijansiya – fikirleri karşılığı para alan yöneticiler, profesörler, gazeteciler, bilgisayar ya da hükümet uzmanları, lobiciler, allameler, sendikalı köşe yazarları, danışmanlar- adı verilen genel bir gruba ait olan insanların sayısındaki artışla birlikte insan artık bağımsız bir ses olarakentelektüel var olabilir mi diye sormak zorunda kalıyor.” diyerek sorgulamıştır.
Edward Saide yanıtı “TÜRKİYE’NİN ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİ İLE İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI makalesi ile Prof.Dr. Ahmet Taşağıl nasıl veriyor, birlikte okuyalım kişisel sitesinden. Moğalistana gidip Orhun anıtlarını , balbalları, bengü taşlarını araştıyorsanız, çin kaynaklarından HUN ve GÖKTÜRK tarihini ortaya çıkarıyorsanız Çince den Moğolcaya, Rusça dan nerdeyse tüm Türk lehçelerini biliyorsanız “bilim adamı” olma namusunu taşıyorsanız BAĞIMSIZ BİR SES OLARAK ENTELEKTÜEL VAR olabilir .Okuyor, araştıyor, sorguluyor iseniz DÜŞÜNÜR olur, yazarsınız. Ya İZ bırakırsınız ardında ya da is…
Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Mir Ali Şir, ……Ahmet Zeki Velidi TOGAN izinde giden “TÜRK DÜŞÜNÜRÜ” Ahmet Taşağıl diyor ki;
…. Kazakistan en fazla doğal kaynaklara sahip olması sebebiyle, Batı Ülkelerinin dikkatini çeken ilk devletti. Diğer taraftan en fazla nüfusu mevcut ve Semerkand Buhara ve Hive gibi tarihi merkezleri olan Özbekistan’ın diğer tüm ülkelerle sınırları vardır. En zengin kültür birikimine sahip olduğu gibi Timurlu Devletinin ayrıca Buhara, Hive, Hokand gibi son dönemde bölgede etkili olmuş hanlıkların tarihî mirasını taşıdığı fikri hakimdir. Diğer cumhuriyetlere nazaran daha az doğal kaynağı mevcut olan Kırgızistan ise Orta Asya’nın İsviçresi olma yolunda kendine hedefler belirlemiştir. İçinde bulunduğu ekonomik sıkıntısını karla kaplı dağlarıyla turist çekmek suretiyle döviz ihtiyacını karşılayıp gidermek istemektedir. Doğal gaz ve petrol zengini Türkmenistan ise 1991’den itibaren tarafsızlığı ilke haline getirmiş, 12 Aralık 1995 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Konseyinin tanıması ile Türkmenistan’ın tarafsızlığı uluslararası alanda da kesinleşmiştir…
Türkiye adından ve kimliğinden dolayı bölgede kendisinden çok şey beklenen ülke konumunda olmuştur. Gerek ülke içinde terörle mücadele ediyor olması, gerek ekonomisinin yetersiz oluşu yüzünden Türkiye’nin bölgeye yeterli ilgiyi gösterip uluslar arası alanda ağırlığını koyamamıştır. En azından böyle bir fikir Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin kamuoylarında ve halk nazarında hakimdir. Hatta bu konuda ülkemizde ilgili bir kamuoyu dahi oluşturulamamıştır. Bölgedeki gelişmeler medyada yeterli yer almamıştır. Bununla birlikte Türkiye’nin bölgede hiçbir şey yapmadığı söylenemez. Ama beklentilere cevap veremediği fikri cumhuriyetlerde yaygındır. Türkiye’ye öğrenci getirtilip üniversitelerde okutulması faydalı bir düşüncedir. ….Türkiye her şeyden önce bölgede duygusallıktan uzak profesyonelce bakış açısı ile bir politika geliştirmelidir. Duygusallık hataların yapılmasına yol açmakta, bazı ülkelerde ve durumlarda Türkiye’nin menfaatleri korunamamaktadır.. Türkiye’den çok sayıda firma, iş adamı cumhuriyetlere gidip geri gelmiştir. Başarısız olmalarında gerekli donanımdan yoksun olmaları sebep gösterilebilir. Ayrıca o coğrafya insanlarını ve hukuk sistemlerini tanımamaları da önemli bir sebeptir. Böyle kişilerin gidip oralarda yanlış işler yapmaları Türkiye’nin prestijini sarsmaktadır. Başarılı firmalar ise aksine ülke lehine çok önemli itibar sağlamaktadır….Türk kimliğini taşımalarından dolayı iş adamlarımızın büyük avantajı vardır. Sağlam firmalar gidip gerekli yatırımları yaparlarsa kaybolan prestij yeniden kazanılır. Diğer taraftan Orta Asya’da iş yapan batılı büyük firmalar işbirliğine gidilebilir. Şu anda özellikle tekstil ürünleri alanında Türk mallarının kalitesinin saygınlığı bulunmaktadır. Bu diğer alanlara da kaydırılabilir. Türkiye’den giden mallar biraz da mesafenin uzaklığından dolayı pahalıya gelmektedir. Bu da alım gücü zayıf olan o bölge insanlarının Türk ürünlerinden uzaklaşmasına yol açmaktadır. Bölge ülkeleriyle ikili çok sağlam ticari anlaşmalar yapılarak Türk firmalarının Orta Asya’da fabrika ve sair tesisler açarak üretim yapması desteklenmelidir.Özellikle diğer yabancı devletlerin yaptığı gibi hammadde kaynaklarına yönelik yatırımlarda yapılmalıdır. Bu konuda özelikle batılı devletlerle yarış içinde girilmeli mümkünse en öne geçilmelidir…
Çin’in 2013 yılında başlattığı, dünya nüfusunun üçte ikisini ve 70 ülkeyi kapsayan karayolu (Kuşak) ve deniz yolu (Yol) aracılığıyla yaratacağı ağın en önemli ayaklarından birini Türkiye tarihi ipek yolundan ekonomik-politik bir avantaj sağlayabilir mi? Son dönemde Çin’den Türkiye’ye yatırımlar da arttı. Haziran ayında Aydın ve Manavgat’taki rüzgar santrali için Çin Devlet Kalkınma ve Yatırım Kurumu (SDIC), Smart Growth Holding ve müteahhitlik şirketi PowerChina 226 milyon dolarlık mutabakat anlaşması imzaladı.Çin’in internet alışverişi devi Alibaba.com da Türkiye’de giderek büyüyen ve internetten alışveriş hizmeti veren Trendyol şirketini Temmuz ayında satın aldıktan bir ay sonra şirkete 1 milyar dolar yatırım yapmayı planladıklarını söyledi.Türkiye’nin Çin’e ihraç ettiği ürünler arasında mermer, krom, bakır gibi maden kaynakları, demir, yassı çelik gibi mamuller bulunuyor. Türkiye’nin Çin’den ithal ettiği ürünlerin başında da otomatik bilgi işlem makineleri, elektrikli cihazlar, pamuk, kara taşıtları için parçaları geliyor.
ICBC Çin Piyasaları Stratejisti Helena Huang, Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında geçen yıl 88 ülkenin Çin’le bağını, ticaret hacmi, sermaye akışı ve insan boyutu açısından inceledikleri bir endeks (ICBC Connectivity Index) hazırladıklarını, bu endekste Türkiye’nin Çin’e bağı açısından listenin altlarında kaldığını söyledi.Huang, “Türkiye’nin Çin ile ticareti, sermaye akışına kıyasla daha güçlü bir ayağını oluşturuyor. İnsan boyutu açısından da örneğin turizm, öğrenci değişik programları, iş gücüne bakıldı” dedi ve Türkiye’nin endeksteki konumuna bakıldığında şu tavsiyelerde bulundu:”Türkiye dış borca bağımlılığını azaltmak ve ekonomisini çeşitlendirmek istiyor. Muhtemelen Türkiye’nin yapması gereken şeylerden biri, Çin ve diğer gelişmekte olan pazarlarla bu bağlarını kuvvetlendirmek, yalnızca ticaret açısından değil aynı zamanda sermaye ve insani boyut açısından da.”Türkiye’nin, diğer Balkan ülkelerine kıyasla Çin ile ikili ticaretin gelişmesi ve sermaye akışı açısından geliştirebileceği çok fırsat var. Uzun vadede iki ülke birlikte çalışıp anlamlı adımlar atabilir.”
ABD’li ekonomist David P. Goldman, Asia Times’daki “Çin Türkiye’yi ucuza getirecek” başlıklı makalesinde Çin’e borçlanmanın tehlikeli olabileceği yorumunu yapmış ABD ile Türkiye arasındaki gerilimden Çin’in fayda sağlayacağını yazmıştı.”IMF kredilerine Pekin’de alternatif bulmak isteyen Türkiye’nin Çin’in ekonomik satraplığı haline geleceğini” öne süren Goldman, Alibaba.com’un Trendyol’u satın aldığını ve yatırım yaptığını hatırlatıp şu ifadeleri kullandı:”Geniş bant internet, demir ve deniz yolları lojistiği, e-ticaret ve e-finansın birleşimi Türk ekonomisini Çin ekonomisinin içine çekecek. Çin kısa zaman içinde Anadolu’da Avrupa ve Ortadoğu’ya satış yapmak üzere bir montaj sanayi oluşturacak.
Türk aile şirketleri hissedarları “OĞUZ TÖRÜG”ü Japonların KEİRETSU organizasyonuna dönüştürmelidir. Yani şirket değerlerine göre karşılıklı hisse değiş-tokuşu yapmalı amerikancası M&A şirket evlilikleri yapmalıdır. Yönetim kurullarına Çince bilen tarihçiler almalı şirket yönetimini PROFESYONELLERE devretmeli ve “BAĞIMSIZ SESLERE” kulak vermelidir. Erdemsiz profesörler,kalemini satan gazeteciler, global sermayelobiciler, allameler, mankurtlaşmışköşe yazarları,kandırmak,aldatmak için yabancı devletlerden para alan danışmanlarvb. medya,sosyal medya, tv, dergi, gazete, film, kitap vb. tüm dezonformasyon post-truth araçlarına KULAK TIKAMALILAR. Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur. DIVANÜ LÜGATİ’T TÜRK den son sözüm olsun.