Mehmet MAKSUDOĞLU
Emperyalist kuruluşlar, işgal ettikleri, sömürge hâline getirdikleri ülkelerdeki yerüstü ve yeraltı kaynaklarını alabildiğine kullanmalarından, sömürmelerinden başka, çekilip gitmek zorunda kalacakları zamanı düşünerek, geride bırakacakları, yönetimi devredecekleri yerli halktan bâzılarını öyle yetiştirirler ki, bunlar, biyolojik olarak yerli, kafa yapısı olarak sömürgecinin, emperyalist ülkenin adamı olurlar. Emperyalist güçler, işgal ettikleri ülkelerde kurdukları okullarda, kendi dillerini, târihlerini, kültürlerini, geleneklerini, hayat tarzlarını sömürge çocuklarına öğretir, benimsetirler. İşgalci emperyalistler, maddeten güçlü oldukları, uygarlığın temsîlcileri oldukları için de, bu okullarda öğrenim gören çocukların önünde, rol-model olarak, Batı’lı emperyalist güç vardır, kendini, ne kadar yabancılara benzetirse, o kadar başarılı olduğu kanaati benliğine sinmiştir.
Bu yörüngede yetişen, böyle îmâl edilen sömürge aydını, kendi ülkesininin târihine, değerlerine, geleneklerine, kendini yetiştiren emperyalist güç nasıl bakıyorsa, aynen öyle bakar; adı, doğduğunda öyle konulduğu için, yerli adıdır, kafası, zihniyeti, hayat tarzı ise, eğitildiği şekilde, emperyalistlerle aynı veya onlarınkine çok benzer şekildedir. Meselâ İngiltere, sömürgelerindeki ‘aydınlarda’, öyle bir kafa yapısı meydana getirmişti ki, sömürge aydını, kendini İngiltere’ye âid, oradan uzak düşmüş olarak görüyordu. “Hiç İngiltere’ye gittin mi?” diye sorulduğunda:
No, I have never been home (hayır, vatan’da, yuva’da hiç bulunmadım) diyordu.
Fransız sömürgesinde yetişen bir kuzey Afrikalı, Fransızcayı bir Fransız gibi, kusursuz konuşurdu. Dünyâ görüşü de ona göre şekillenmişti.
Sömürge aydınlarından, îmâlât hatası olmayı başaran, bilinçlenen ve emperyalizme karşı mücâdele edenler de olmuştur; konumuz bu değil, ana akımdan söz ediyoruz.
Öte yandan, resmen sömürge hâline gelmemiş olmakla berâber, emperyalist güçlerin etkisinde kalan, -deyim yerindeyse dolaylı sömürge olan– ülkeler de vardır. Bu ülkelerin okumuşları da, aynen sömürge aydını kafa yapısına sâhiptir, emperyalistlere her şeyiyle benzer, kendi halkına yabancılaşmıştır. Kendisi gibi olmayan, yerli değerlere bağlı ve bâzı konularda kendisinden çok daha bilgili olan diğer aydınları küçümser, aşağılar, onlara tepeden bakar, onları geri kalmış, gerici gibi etiketlerle yaftalar; kendisinin canlı karikatür olduğunun farkında değildir. Bu, sömürge aydını zihniyetli karikatür tip, kendi milletinin târihine, aynen sömürgecilerin, emperyalistlerin baktığı açıdan bakar: Emperyalistler, Yüce Osmanlı Devleti’ni, kendileri gibi emperyalist göstermek için, Ottoman Empire mı diyor, öyle mi yazıyor, bizimkisi de ‘Osmanlı İmparatorluğu’ der. Emperyalistler, Türkiye’nin altını oymak için, yıktığımız, dili ve kültürü yunanlılaşmış Rum’dan israrla, inatla ‘Bizans’ diye söz ederek Anadolu’nun tapusunu Yunan’a çıkarma gayretinde midir, ‘bizim okumuşumuz’ “bu Bizans lâfı da nereden çıktı?” diye düşünmez, papağan gibi tekrarlar. Gâvurlar, Nûh Aleyhisselâm’ın gemi kalıntılarını Ağrı’da mı ararlar, bizim çağdaş aydınımız da orada arar; geminin Cûdî’de, Cizre yakınında karaya indiğini bilmez, Cizre’de yapılan bilim toplantılarından habersizdir. Çünkü lâik denilen eğitimsizliğin çarkından geçmiştir, düşünme özürlüdür, okulda ‘bilgi’ diye kafasına yerleştirilmiş olan sloganları, ilericilik adına tekrarlar durur. Uygarlığın Ortaçağ’da Müslümanlar tarafından temsil edildiğini, 18. Yüzyıla gelinceyedek, atalarımızın Avrupalı’ya bakışının, ‘insanın hayvana bakışı’ idiğini de bilmez; çünkü okulda başka türlü öğretilmiştir, daha sonra da okumak, düşünmek zahmetine katlanmaz. Ciddî ciddî ‘Ortaçağ karanlığı’ der. Ortaçağ’ın, Avrupa için karanlık olduğunun farkında değildir.
Ülkemizin büyük meselelerinden biri, sömürge aydını kafalı okumuşlarımızın hâlâ, kültür, sanat, politika alanlarında etkili ve büyük ölçüde söz sâhibi oldukları gerçeğidir.
27 Ağustos 2019