12 Eylül’ün uğursuz rüzgârı Türk milliyetçilerini ve ülkücüleri perişan ederken Ankara’da birbirimize daha sıkı sarılmıştık. Evlerde her akşam birlikte oluyor, ne yapabileceğimizi konuşuyorduk.
Türkçülerin ve ülkücülerin hayatı inişli çıkışlı bir destandır. Ömrümüzün inişlerine aldırmadık, çıkışlarına önem vermedik. Bir görev için gelmiştik dünyaya, görevimizi yapıyorduk.
*****
Prof.Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Türkçüler ve Türk âlemi yiğit bir evladını, müstesna bir âlimini kaybetti. O bizim ağabeyimizdi, hocamızdı. Son dönem Türk milliyetçilerinin Oğuz Han soylu öncülerinden biriydi. Tarihçi idi, kültür adamı idi, Türkçü idi.
Asaleti soydan geliyordu. Oğuz soylu Karamanlı beylerindendi. Türklük şuuruna sahip, hâkim bir babanın ve Cumhuriyet öğretmeni bir annenin çocuğu olarak yetişti. 1940’ların ikinci yarısında Konya’da, henüz çocukluktan gençliğe adım atarken Atsız’ı okuyordu.
1950’lerin başında yolu Ankara’ya düştü. Kendisini Türk Milliyetçiler Derneği’nde buldu. Sait Bilgiçler, Haluk Karamağralılar, Hüseyin Namık Orkunlar vardı dernekte. Hem dernekteki Türk milliyetçilerinden hem de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesindeki hocalardan besleniyordu. Osman Turan, Necati Lugal, Faruk Sümer gibi hocalardan.
1950’lerin ikinci yarısında tarihî Türk Ocağı’na devam ediyordu. Fakültedeki derslerden sonra ocağa gidiyor, geç vakitlere dek oradaki sohbetlere katılıyordu. Sonra kendisi gibi Orta Anadolu’lu genç bir Türkçü olan Necmettin Sefercioğlu ile birlikte Konya Öğrenci Yurdu’na kadar yürüyorlardı. Birkaç ay ara ile kaybettiğimiz bu iki Türkçü genç yol boyunca neler konuşuyorlardı, kim bilir! İmkân olsa da onların o yıllardaki yürüyüşlerine refakat edebilsek…
1960 yılında yeni bir hayat başladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne asistan olarak girmişti. Şimdi artık Zeki Velidilerin, İbrahim Kafesoğluların yanında idi. Onlardan ilim tahsil ediyordu. Fakat ille de Atsız. İstanbul’da artık Atsız’ın da müdavimi oldu. İki farklı nesilden iki yiğit adam. Süleymaniye Kütüphanesindeki odada, Maltepe, Feyzullah Caddesi, 9 numaralı evde neler konuşuyorlardı acaba? Atsız’ın ona Yamtar diye takıldığını tahmin edebiliriz. Zaman zaman, sevimli ve genç bir kızla birlikte gidiyorlardı Atsız’a. Ona da Almıla diye takılıyordu Atsız. Romanda değil ama gerçek hayatta Almıla ile Yamtar evlendiler. Ertuğrul adlı güzel bir evlatları da oldu.
1963 Eylülünde ben de Edebiyat Fakültesine öğrenci oldum. Türkoloji Bölümüne. Hocalarımızı ne kadar çok severdik! Arat’ı, Caferoğlu’nu, Tarlan’ı, Kaplan’ı, Ergin’i, Timurtaş’ı. Ben Togan ve Kafesoğlu’nun derslerine de giriyordum. Hem Türklüğü, hem Türkçülüğü öğreniyorduk. Türklük öğrenilmeden Türkçü olunamayacağını da o zaman öğrenmiştik.
Onlar hocalarımızdı. Bir de ağabeylerimiz vardı: Necmettin Hacıeminoğlu, Mustafa Kafalı, Erol Güngör, Mehmet Eröz. Öğrenmek ve yetişmek için ne kadar verimli bir vasata sahiptik! Önce Millî Yol dergisi, sonra Ötüken. Türkçüler Derneği’nin Üsküdar Ocağı. Buralarda kaynıyor, kaynaşıyorduk.
1960’ların ortasında Türkeş de siyasete atılmış, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girmişti. Türkçü ve ülkücü gençler şimdi daha heyecanlı, daha atak idik. Kendimizi Ötüken bozkırlarında sanıyorduk. Altaylardan Tuna’ya gecelerinde coşuyorduk, coşturuyorduk.
1970’lerin İstanbul’daki kanlı günlerini ben yaşamadım. Kafalılar, Hacıeminoğlular, Mertol Tulumlar olayların içinde idiler. Yusuf İmamoğlu gözlerinin önünde şehit edilmişti.
12 Eylül’ün uğursuz rüzgârı Türk milliyetçilerini ve ülkücüleri perişan ederken Ankara’da birbirimize daha sıkı sarılmıştık. Evlerde her akşam birlikte oluyor, ne yapabileceğimizi konuşuyorduk.
Türkçülerin ve ülkücülerin hayatı inişli çıkışlı bir destandır. Ömrümüzün inişlerine aldırmadık, çıkışlarına önem vermedik. Bir görev için gelmiştik dünyaya, görevimizi yapıyorduk. Mustafa Kafalı işte o zaman onlarca talebe yetiştirdi. Saadettin Gömeç, Üçler Bulduk, Salim Koca, Akif Erdoğru, Abdullah Gündoğdu ve daha niceleri. Birer birer yüksek lisanslarını ve doktoralarını Mustafa Kafalı’nın himayekâr ve şefkatli kollarında yaptılar.
Mustafa Kafalı, Türk tarihinin bütün dönemlerine hâkim bir tarihçiydi. Asıl uzmanlık alanları Altın Ordu ve Çağatay hanlıkları idi. Ama en az onlar kadar, Anadolu’nun Türkleşmesi tarihini, Osmanlıları ve Türk kültür tarihini de bilirdi. Yönettiği doktora tezlerinden bir kısmı Osmanlı arşiv belgelerine dayanır. Cumhuriyet tarihiyle ilgili tezleri de bir haylidir.
Mustafa Kafalı artık yok ama eserleri aramızda. Yazıp çizdikleri de yetiştirdikleri de. Bizler onlardan yararlanmaya devam edeceğiz. Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi kitabı, Türkçülüğün temel eserlerinden biridir. Her Türkçünün tekrar tekrar okuması gereken bir eser. İşte bu kitabı okuyarak onun ruhuna rahmetler dileyelim.
———————————–
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yigit-ve-alim-bir-turkcu-mustafa-kafali-53166yy.htm