Mehmet MAKSUDOĞLU
Cambridge, Petty Cury’de, Heffers Bookshop vardı. Üst katında Doğu ülkeleriyle ilgili akademik kitaplar satıştaydı. Zaten kitapçı dükkânı, Faculty of Oriental Studies (Şarkıyat Fakültesi) ne yakın bir yerdeydi. İkinci kata çıkan merdivenlerin başında, Osmanlı’ya karşı Hicaz’daki ayaklanmayı düzenleyen ünlü câsûs Lawrence (Lowrens okunur; Lewis’in ‘Luwis’ okunuşu gibi) in büstü vardı.
“Çocuktan al haberi” deyimini hatırlatırcasına, dükkân sâhibi, oyunun ‘örtülü’, ‘ilim kisvesine bürünmüş şekilde’ yürütüldüğünden habersiz olmalı ki, (nasılsa Lawrence, kendileri için bir kahraman) büstü oraya, yukarıdaki, Araplarla ilgili kitaplara gidecek olan şarkıyat öğrencilerine: “siz de böyle olun!, rehberiniz budur!” demek istercesine yerleştirmişti.
Yakın zamanlara kadar, İslâm ülkelerine gelip araştırma yapan doğubilimciler/müsteşrikler/oriyantalistler ilgi ve hattâ saygı görürlerdi : “ne iyi; bizim kültürümüzle ilgileniyorlar” diye. NÎÇİN ilgilendiklerini sormak hiç aklımıza gelmezdi. Günümüzde Sûriye’de, Irak’ta Sünnî Müslümanların bulundukları yerler, çeşitli unsurlarca, âdetâ nokta atışıyla nasıl vurulmakta? Tesadüfen mi öyle oluyor dersiniz? O noktaların belirlenmesinde, yıllar öncesinden yapılan hazırlıkları, ön çalışmaları bilmezsek, hiçbir şeyin farkında olmayız.
Tanzîmât’danberi devam edegelen, ağır baskısı altında kaldığımız, birçoğumuzun farkına bile varamayıp mârifet zannettiğiKültür İstilâsı sebebiyle, ‘aydın’ denilen diplomalımız, pusulayı şaşırmış durumda : bulunduğu bölgeye Ortadoğu der, kendisi sanki Batı Avrupa’da yaşıyor da, Türkiye, oraya göre Ortadoğu oluyor. Okul kitaplarında, Kanûnî’nin Fransuva’ya lütfettiğiimtiyâzât (zavallı Fransa biraz güçlensin de Şarlken’in oyuncağı olmasın diye verdiği desteği) Kapitülasyon diye okur, capitulation : teslimiyet demektir. Yâni, Kanûnî, bir mektupla Şarlken’in hapsinden kurtardığı zavallı Fransuva’ya teslîm oluyor! Edebiyat Fakültesi’nde Arapça Bölümü’nü ararken,Doğu Dilleri bölümüne gider: Libya, Tunus, Cezâyir, Fas, bu yeni anlayışa göre doğumuzda oluyor herhâlde! Hadîs rivâyet edenler, el Cerh wet Ta‘dîl adı verilen “Râvi Değerlendirme Umdeleri” ne tâbi tutulurlarken, {namaz kılmayan, gaflet hâli fazla olan, yalan söylemiş olanın rivâyet ettiği hadîs, hadîs olarak kabûl edilmez; başka, sağlam bir kanaldan gelince kabûl edilir} Diyânet İşleri Başkanlığımızdaki yetkililer, Hadîsleri ayıklayıp toplamakla görevlendirdikleri heyete, diğer ölçülere uymak şöyle dursun, kelime-i şehâdet getirmemiş bir kâfiri dâhil etmekte beis görmemişlerdir! (Gâvura ‘Gâvur’ demek, 1856 da yasaklandı; o kanunun hükmü kalmadığı için, günümüzde, gâvura gâvur, kâfir demek, serbesttir; Müslüman olsun, kâfir demiyelim. Kâfir, ‘örten’ demektir; apaçık İslâm Gerçeği’ni örten, tanımayan.) Yine Diyânet İşleri Başkanlığı, bir papazın Hazret-i Muhammed’in, sallallahu aleyhi we sellem, hayatıyla ilgili kitabının tercümesini yayınlamış. Halbuki, yapılması gereken, mâdem ki tercümesi yayınlanacak, yanlışları DÜZELTİLEREK, yanlışlarına CEVAP verilerek bu iş yapılmalıydı; yıllar önce, yine Diyânet yayınlarından çıkmış olan, Barthold’un İslâm Medeniyeti Tarihi gibi. M. Fuad Köprülü, önce uzunca bir Giriş yazmış, İslâm Medeniyeti ile ilgili bilgiler vermiş, tercümenin sonunda da, yanlışları düzeltmiş, cevaplar vermiş. Yapılacaksa, BÖYLE yapılmalı, yapılamıyorsa, sâdece tercüme edilerek Müslümanların zihinleri karıştırılmamalı!
Doğubilimcilerin/Müsteşriklerin/Oriyantalistlerin hepsi câsûs değildir tabiî; ancak, o fakültelerin kuruluş gayesine, hedefine bakmak gerekir. Bunların, İslâm’la meşgul olanları içinde, kalpleri mühürlenmemiş olup da Müslüman olanları vardır. (Hâmid al Gaar, gibi, Muhammed Îsa gibi).
“Artık, nasıl olsa her şeyi hallettik” dercesine ilmî çalışmalarındaki gayelerini açığa vurmaktan çekinmeyen, Hallâc Mansûr üzerindeki araştırmalarıyla meşhur, Massignon’u okuyalım:
“Müslümanların her şeyini bozduk, yok ettik. Dinleri, inançları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, Batı medeniyet potasında eriterek, kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, Kur’an öğrenmeyi suç ve gericilik (irtica) olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyor. 14 asırlık dinlerini, itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolaylaştı. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkanı ve cinselliği kullanarak Müslümanları Hristiyan yapın” Louis Massignon.
Anlayana sinek sesi saz!
15.11.2019