Darbeden bu yana performansı göz önünde bulundurulduğunda Sisi’nin gerek bölgesel gerek küresel destekçileri nezdinde başarısız bir yönetim sergilediği söylenebilir. Özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin milyarlarca dolar destekte bulundukları Sisi’nin halen Mısır’ı istikrara kavuşturamamış olmalarından rahatsızlık duydukları söylenebilir. Gerek iç siyasette gerekse de dış politikada Mısır’ı eski güçlü dönemlerine kavuşturamayan Sisi’nin hem ülke içinde hem de dışarıda karizmatik bir lider imajı çizememesi de önemli bir sorun olarak görülüyor. Öte yandan bu durum ABD ve İsrail başta olmak üzere Batı bloğundaki küresel aktörleri de rahatsız ediyor. Sisi’nin Mısır’ı bir “çökmüş devlet” olma yolunda ilerletmesi, bu gerçekleşirse de bölgesel istikrarsızlığı derinleştireceği endişeleri artırıyor.
*****
İsmail Numan TELCİ
Mısır’da 3 Temmuz 2013’teki askeri darbenin mimarı olan o dönemin Savunma Bakanı Abdülfettah El-Sisi, darbe sonrası başlattığı baskı siyaseti ile kurduğu korku imparatorluğuna karşı şu ana kadar gerçekleştirilen en ciddi protestolarla karşı karşıya.
Altı yılı aşan yönetimi boyunca başta Müslüman Kardeşler hareketi olmak üzere ülkedeki tüm muhalif gruplar üzerinde siyasi bir baskı süreci yürüten ve yönetime karşı en ufak bir muhalif hareketin hayat bulmasına izin vermeyen Sisi rejimi yaşanan protestolar karşısında şüphesiz endişeye kapılmıştır.
Nitekim darbeden bu yana ülkede kurulmaya çalışılan rejimin temel hedeflerinden birisi, geniş halk kitlelerinin yönetime karşı ayaklanmasının mümkün olamayacağına inandırılmasıydı.
Bu nedenle ve amaçla genç yaşlı, kadın erkek ayrımı yapılmadan ve siyasi görüşüne bakılmaksızın ülkedeki tüm muhalif sesler en acımasız biçimde bastırıldı, tutuklanan binlerce sivil en ağır hapishane koşullarında ve türlü işkencelere maruz bırakılarak siyaset sahnesinin dışına itilmeye çalışıldı. Zorla ortadan kaybedilmeler, gözaltındayken yaşanan ölümler ve diğer hak ihlalleri uluslararası kamuoyu tarafından defalarca kınanmasına rağmen Sisi rejiminin en yaygın pratikleri haline geldi. Öyle ki 3 Temmuz 2013’te Sisi’nin darbesine destek veren 6 Nisan Hareketi ve Devrimci Sosyalistler gibi hareketler dahi bu baskıdan nasibini aldı. Yine aynı şekilde Mısır’ın demokratik seçimlerle göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı protestoların başlatılmasında ve sürdürülmesinde başlıca rolü oynayan Temerrud hareketi üyesi genç aktivistler dahi Sisi döneminde siyasi bir rol oynama şansı yakalayamadı.
Askeri darbeyi izleyen süreçte en ağır baskıya maruz kalan siyasi gruplardan Müslüman Kardeşler hareketi, en ciddi darbeyi 14 Ağustos 2013’teki Rabia Katliamı ile yaşadı. Darbeyi barışçıl bir şekilde protesto eden kalabalığa Mısır ordusunun müdahalesi sonucunda binden fazla kişi hayatını kaybetti. İzleyen süreçte, Müslüman Kardeşler’in liderlik kadrosunun önemli bir kısmı hapse atılırken, on binlerce hareket mensubu da benzer bir kadere razı oldu. Hareket, ülke içerisinde sivil siyaset yapma şansını kaybederken, Mısır’da demokratik bir düzenin kurulması adına mücadelesini büyük oranda ülke dışına taşımak zorunda kaldı, geçen yıllar boyunca özellikle Türkiye ve Katar merkezli yürüttüğü demokrasi mücadelesinde birçok enstrümanı kullandı.
Müslüman Kardeşler hareketinin demokrasi mücadelesi ve protestolar
Mısır’da bugünlerde yaşanan protestoların mümkün olabilmesinin arkasındaki en önemli unsurlardan biri, Müslüman Kardeşler hareketinin özellikle geleneksel medya ve sosyal medya üzerinden yürüttüğü kararlı demokrasi mücadelesi. Buna Müslüman Kardeşler üyesi olmayan ancak Mısır’daki baskı rejiminin yıkılması ve demokratik bir siyasi yapının ortaya çıkmasını arzulayan siyasi ve entelektüel figürlerin de destek olması, yurtdışından yürütülen muhalefetin ülke içerisindeki geniş kitlelere bir umut ışığı olmasını sağlıyor.
Bu anlamda en önemli araçlardan birisi, geleneksel medya araçlarından olan televizyon kanalları. Mısır muhalefetinin İstanbul merkezli kurduğu Mükemmelin ve Şark isimli televizyon kanalları, halen ülkede en fazla izlenen televizyon kanalları arasında. Bu kanallarda yayınlanan tartışma programları uydu aracılığıyla milyonlarca Mısırlıya ulaşırken, ülke içerisindeki baskıcı rejimin propaganda araçlarından birisi olan medya kuruluşlarına alternatif bir haber kaynağı. Gençler arasında yaygın popülerliği olan bu programlar Mısır’da yürütülen baskı siyasetinin gerçek yüzünü ortaya koyuyor ve bu da ülkede geniş kesimler arasında rejime karşı hoşnutsuzluğun tırmanmasına neden oluyor.
Sisi karşıtı gösteriler ve sosyal medyanın rolü
Bu anlamda bir başka unsur da sosyal medya. Kamusal alanda muhalif söylemlerin dillendirilemediği Mısır’da gençler sosyal medya araçlarını siyasi aktivizm adına sıklıkla kullanıyorlar. Arap devrimlerinin başladığı ilk dönemlerde yoğun biçimde kullanılan Facebook, Twitter ve Youtube bu anlamda popülerliğini korurken, son dönemde Sisi’ye karşı eleştirel paylaşım ve yayınların bu mecralarda ciddi biçimde artış gösterdiği görülüyor.
Eylül ayının başında İspanya’da yaşayan Mısırlı bir müteahhit olan Muhammed Ali’nin, Sisi’ye karşı yoğun eleştiriler içeren videoyu sosyal medyada yayınlaması ülke genelinde geniş yankı buldu. Mısır ordusu için işler yaptığını belirten Muhammed Ali, bu süreçte ordu içerisinde şahit olduğu birçok yolsuzluk olaylarının üstünün kapatıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Sisi’nin bu olayların bazılarına bizzat karıştığı, bazılarına da göz yumduğunu söyledi. Sisi’nin kendisi için yeni bir saray yaptırdığını da ifade eden Muhammed Ali, ülkenin ciddi ekonomik sıkıntılardan geçtiği bir dönemde böylesi harcamaların kabul edilemeyeceğini vurguladı.
Muhmmed Ali’nin bu eleştirilerinin Mısır’daki sosyal medya kullanıcıları arasında yoğun ilgiye neden olması ve milyonlarca kez paylaşılması Sisi rejimini ciddi derecede rahatsız etti. Öyle ki bugüne kadar tüm eleştirilere kapalı olan, muhaliflerin seslerini susturan ve bu yollara başvuranları cezalandıran Sisi, bir açıklama yaparak kendisini savunmak zorunda kaldı.
Muhammed Ali’nin eleştirel videoları sonrasında Sisi’nin kendini savunmak zorunda kalması, Mısır’da sosyal medyanın yönetimleri zor durumda bıraktığı örneklere bir yenisinin daha eklenmesi olarak görülebilir. Muhammed Ali’nin videoları Muhammed Mursi döneminde Müslüman Kardeşler aleyhine yaptığı videolarla gündeme gelen Bessam Yusuf’u akıllara getirmiştir. Her ne kadar söylemleri ve iddiaları çoğunlukla doğru olmasa da Muhammed Mursi’nin şahsına ve Müslüman Kardeşler hareketine yönelik alaycı eleştirileri ile kısa sürede ülkede geniş bir izleyici kitlesine ulaşan Bessam Yusuf, o dönemde Mursi karşıtlarının en önemli silahlarından birisi olmuştu. Her cuma yayınlanan programı Kahire sokaklarında ve kafelerinde kurulan dev ekranlarda milyonlarca kişi tarafından izlenirken, Mursi’nin piramitleri Katar’a satacağı ve Süveyş Kanalı’nı diğer devletlerin yönetimine vereceği gibi yanlış bilgiler Mısırlıların zihinlerinde gerçekmiş algısı yaratılarak kamuoyu yanlış yönlendirilmişti. Bessam Yusuf’un Müslüman Kardeşler üyeleriyle alay edip aşağıladığı bu program aylarca devam ederken, Temerrud hareketinin yaptığı eylem çağrısı öncesi Müslüman Kardeşler ve Mursi yönetimi karşıtı hislerin harekete geçirilmesi ve İhvan aleyhine bir kamuoyu oluşturulması sürecinde bu programlar ciddi işlev görmüştü.
Sisi karşıtı protestolar ve rejimin geleceği
Muhammed Ali’nin paylaşımları Eylül ayı boyunca devam ederken Mısırlı sosyal medya kullanıcıları Sisi’yle alay eden ve rejimin yıkılmasını talep eden paylaşımlarda bulundular. Sisi’ye tepkinin artması üzerine Muhammed Ali bir video daha yayınlayarak Mısırlıları rejim karşıtı protestolara davet etti. 20 Eylül Cuma günü ülkenin önde gelen iki futbol kulübünün maçı sonrasında Mısırlı gençler çağrıya kulak vererek başta başkent Kahire ve Süveyş şehirleri olmak üzere birçok kentte meydanlara inerek Sisi karşıtı protestolar gerçekleştirdi.
Sisi karşıtı protesto çağrısının karşılık bulmasının arkasında sadece Muhammed Ali’nin videolarının etkisinin olduğunu söylemek yanıltıcı olur. Ülkede siyasi istikrarı sağlayamayan, ekonomik krize çözüm bulamayan, sosyal adaletsizliğin derinleşmesine engel olamayan Sisi rejiminin, göreve gelişinden bu yana müsriflik olarak tanımlanabilecek harcamaları Mısırlıların tepkisini çekiyor. Bunun en açık örneği savunma sanayindeki harcamalar. Enflasyonun arttığı ve alım gücünün giderek azaldığı bir ortamda Sisi rejiminin milyarlarca dolarlık savunma sanayi ürünleri satın alması kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor. Benzer bir durum yeni başkent inşası ve Süveyş Kanalı’nın genişletilmesi gibi getirisi olmayan büyük projeler bağlamında da söylenebilir.
Darbeden bu yana performansı göz önünde bulundurulduğunda Sisi’nin gerek bölgesel gerek küresel destekçileri nezdinde başarısız bir yönetim sergilediği söylenebilir. Özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin milyarlarca dolar destekte bulundukları Sisi’nin halen Mısır’ı istikrara kavuşturamamış olmalarından rahatsızlık duydukları söylenebilir. Gerek iç siyasette gerekse de dış politikada Mısır’ı eski güçlü dönemlerine kavuşturamayan Sisi’nin hem ülke içinde hem de dışarıda karizmatik bir lider imajı çizememesi de önemli bir sorun olarak görülüyor. Öte yandan bu durum ABD ve İsrail başta olmak üzere Batı bloğundaki küresel aktörleri de rahatsız ediyor. Sisi’nin Mısır’ı bir “çökmüş devlet” olma yolunda ilerletmesi, bu gerçekleşirse de bölgesel istikrarsızlığı derinleştireceği endişeleri artırıyor.
Ancak Muhammed Ali’nin videolarının Sisi rejiminin sonunu getireceğine dair bir tespitte bulunmak bu aşamada erken sayılabilir. Nitekim her ne kadar ordu ve siyaset bürokrasisi içerisinde Sisi’ye karşı bir hoşnutsuzluk mevcutsa da, bölgesel ve küresel aktörlerin Sisi’yi gözden çıkardığına dair net bir işaret yok. Öte yandan protestolar bu aktörler nezdinde Sisi’nin iç kamuoyunda zedelenen imajının daha da olumsuz bir hal aldığı algısını güçlendirecektir. Bütün bunlar da 2013’ten bu yana Sisi’ye destek veren ülkeleri, olası bir yönetim değişikliği durumunda alternatif bir isim üzerinde düşünmeye zorlamaktadır.
Bu noktada şu hususun da altı çizilmelidir. Sisi, Mısır’da 2011 yılında başlayan devrim sürecinin sona erdirilmesi hedefiyle özellikle ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği bölgesel ve küresel aktörler tarafından göreve getirilmiş bir aktördür. Bu noktada Sisi’nin söz konusu aktörler tarafından kendisine verilen devrim sürecini engelleme, Batı çıkarlarını önceleme, İsrail’in güvenliğini garanti altına alma ve Mısır’da bölgenin en güçlü ılımlı İslami hareketi olan Müslüman Kardeşleri siyasal ve toplumsal olarak işlevsiz hale getirme hedeflerini yerine getirdiği söylenebilir. Ancak gerek Mısır’da iç istikrarın sağlanamaması gerekse de halk arasında Sisi’ye artan tepki göz önünde bulundurulduğunda, her ne kadar işlevsel bir aktör olarak görülse de Sisi’nin karşı-devrim sürecinde kendisine tanınan misyonu tamamladığı ve bölgedeki yeni siyasi durum bağlamında yeni bir güçlü-karizmatik liderle değiştirilmesinin düşünülebileceği de ihtimal dâhilindedir. Buradan hareketle Sisi’nin geleceğinin sadece Mısır’daki gelişmelere değil, bu ülke üzerinde etki sahibi olan bölgesel ve küresel aktörlerin tutumuna da bağlı olacağı unutulmamalıdır.
Bu yazı 24 Eylül 2019 tarihinde “Mısır’da Sisi için sonun başlangıcı mı?” başlığı ile Fikir Turu sitesinde yayınlanmıştır.
——————————————————————–
Kaynak:
https://orsam.org.tr/tr/misirda-sisi-icin-sonun-baslangici-mi/