Turgut GÜLER
Dünyâ, aylardır bir virüs kâbûsu yaşıyor. İlk olarak Çin’de görülen salgın hastalık, kısa denilecek bir vakitte, Kürre-i Arz’ın hemen her yanını sardı. İnsanlığın romanı denilebilecek muhteşem şiirinde, Koca Yûnus şöyle diyor:
“Hak bir gönül verdi banâ hâ demeden hayrân olur
Bir dem gelür şâdî kılur bir dem gelir giryân olur”
Yûnus Emre’nin elindeki akıl asâsı, uzunun uzunudur ve ilerinin ilerisindeki ilerileri görmektedir. Bizim kıt ve dahî kısa aklımızın asâsı ise, bırakın ileriyi, burnumuzun dibini bile görmekten âciz durumdadır. Şâdî kılındığımız, yâni sevindiğimiz vakitlerin kıymetini bilemediğimiz içindir ki, şimdi giryân olmaktayız, yâni göz yaşı dökmekteyiz. Bu dediklerimiz, Türkiye ile sınırlı bir hüküm değildir. O habîs virüsün uğradığı her yerdeki insan, bugün gözyaşı dökmektedir.
Türkçemizde“beterin beteri vardır”tarzında bir yakınma şeklimiz bulunmaktadır. Bu asır-dîde mesel, kaynağını Kur’ân’dan alıyor. Âl-i İmrân Sûresi’nin 153. âyetinde, Yüce Yaratıcı’mız, Uhud Cengi’nden bahisle şöyle buyuruyor:
“O zamân Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı hâlde siz durmadan (savaş meydânından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Allâh, size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı, gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allâh, yaptıklarınızdan haberdârdır.”[1]
Yaşadığımız günlerde, âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere, keder üstüne kederler, âdetâ sağanak hâlinde yağmaktadır. Kısa aklın asâsı ile buna belâ, musîbet, salgın, felâket gibi etiketler konabilir. Lâkin, Yûnus Emre’nin adesesinden bakmayı becebilirsek, hem karşımızdaki heyûlânın üstesinden geliriz, hem de insanın nefsine esîr olarak ortaya koyduğu eksiklik ve hatâları görürüz. İyi ve sağlıklı günlerimizde aklımıza gelmeyenlerin, şimdi kayıp hânesinde görünmesi, bize verilmesi gereken mesajları fazlası ile vermektedir. Tabiatı hor kullanmaktan başlayarak tahrîb ve yok ettiğimiz her şey, bugün bizden virüs kılığında hesap sormaktadır.
İnsanlığın kurtuluş reçetesi, aklın asâsını uzatmakta yatıyor. Yûnus’un lisânına dönecek olursak:
“Cennet Cennet dedikleri birkaç evle birkaç hörü
İsteyene ver anları bana seni gerek seni”
[1]“İz tus’idûne ve lâ telvüne alâ ehadin ve’r-rasûlü yed’ûküm fî uhrâküm fe esâbeküm gammen bigammin likeylâ tahzenû alâ mâfâteküm ve lâ mâ esâbeküm. Vallahü habîrun bimâ ta’melûn.”-Âl-i İmrân Sûresi, 153. âyet.