Ahmet URFALI[i]
Bizler bozkır medeniyetinin çocuklarıyız. Türkistan gecelerinden beri yıldızlar toplarız yeni düşlerimize. Atlarımızın yelesini dalgalandıran rüzgâr, bir zafer türküsü olur dudaklarımızda. Oğuz’dan emanettir özgürlük ve bağımsızlığın değerini bilmek. Dilimizde otağ kurmuştur, devletin bekası, devlet-i ebed-müddet. Zorluklarla sınansa da birliğimiz, ters yüz ederiz fitne ve nifakın oyununu.
Ağustos akşamlarında, Eylül ikindilerinde destansı bir haykırışın yankısı çarpar Yesi ocağından Anadolu yaylasına. Susuz derelerin gözleri nemlenir. Tarihe kümelenmiş kederlerini akıtır uzak ırmaklara.
Bozkırın yiğitleri, Oğuz’un erleri tükenmez. O yiğitler, barışta efendi, savaşta kahramandırlar. Sırtlarına yüklenir asırlık çilelerin yükü. Analar, hasret dualarıyla uğurlar vatan imdadına oğullarını. Güneş mor dağların üstüne doğar. Ve ay yüzlü yavuklular kalplerine akıtır gözyaşlarını. Bozkırın yiğitleri cennet kapılarına yakın dururlar. Fışkırırlar çorak toprağın rahminden bereket olup.
Alp-eren, gazi- derviş, Mehmetçik’tir adları. Toplaşırlar ulu çağrıyı duyup, çoban ateşleri yakarlar yüce dağların sarp yamaçlarında Oğuz’un nesli için. Şehirler aydınlanır ışık ışık. Tan ağartısı düşmeden bozkıra uyanırlar. Yağı kesse de yollarını, bozkırın yiğit atlıları nallarından çıngılar saçıp tozkoparan küheylanları ile dalıp girerler er meydanlarına.
Kılıçları; Oğuz Han mirası, ülküleri Fatih vasiyetidir.
Anadolu, gündüzü doğuran gecenin son anındadır. Yayla kuşları, dağ doruklarından sitare getirirler. Yayla pınarları soğuk sularını sunar bahadırlara.
Yeni ufuklardan yeni ümitler sağmaya durur ak pürçekli analar.
Anadolu gecelerinde yıldızlar göz kırpar, özgür ulusun egemenliğine.
“Din ü devlet mülk ü millet” deyip kara toprağa diz vururuz Nevruz’da. Devletimiz “ebed-müddet”, hakanımız “acun beyi”, halkımız “erdemli, asil millet” tir.
Oğuz Kağan’ın dünya barışı niyetini, “yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle ilan ederiz dünyaya. Kafiri kara yerden ağ toprak açıp köhne beldeleri, sessiz örenleri şenlendiririz fethin muştusuyla.
“Nizam-ı âlem” için önce “Turan” a, sonra “Cihan Hakimiyeti”ne ve “Kızıl elma”ya dek koşarız.”Âlemde şer, Oğuz’da er tükenmez” derler. Bu yüzden feda-yı can, terk-i canan eyleriz. Yeryüzünden nifak silininceye kadar, cennette şehit alayları kurarız.
Bengü Taşlara kazırız milletimizin geçmişten geleceğe inancını;”Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir! Titre ve kendine dön!”
Alpliğin Türk milletine verilmiş bir Tanrı armağanı olduğuna inanırız.
Hak bildiğimiz yolda yeni ufuklara, yeni fetihlere yürürüz.
—————————–
[i]Eğitimci, Eğitim Yöneticisi