Konunun uzmanları, “virüsten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyorlar.
Çok şey değişir mi dünyada? Bunu, panik havası bittikten, ortalık yatıştıktan sonra görebilecek insanoğlu. Virüsten önce kaybetmiş olduğumuz değerleri bilir ve içine düştüğümüz durumu iyi analiz edersek onları geri kazanmanın ya da yerlerine yeni insani değerler üretmenin yolunu da bulabiliriz.
İnsanoğlu can korkusuyla eve kapandığı şu dönemde kendine şu üç soruyu sordu mu?
*Dünyayı cehenneme çeviren ben değil miyim?
*Gövdemde mideden başka kalp denilen, beyin denilen iki organın da bulunduğunu hatırlayabilecek miyim?
*Beni eski yerime yükseltecek gücüm kaldı mı?
İnsanoğlu bu üç soruya makul cevaplar verebilir ve yola öyle çıkarsa “virüs öncesi-sonrası” ayrımının bir anlamı olabilir.
***
Virüsten önce kimin elinde en öldürücü silahlar vardı, virüsten sonra kimin elinde olacak? Silah sahibinin değişmesi neyi değiştirecek? İnsan hayatının hoyratça alt üst edildiği bir dünya, zihniyet aynı kaldıktan sonra anlamlı hiçbir değişikliğe uğramaz.
Daha aç gözlü, daha hoyrat, bencil, daha zalim mi olacağız, yoksa paylaşmayı öğrenmiş, halden anlar, vicdanlı, hak-perest, alçak gönüllü, Allah’tan korkan-kuldan utanan, şefkatli, merhametli insanlar olarak mı çıkacağız bu hengâmeden? Musibetler eğiticidir şüphesiz; fakat insanoğlunun çabuk bencilleştiğine dair de çok örnek var…
Virüsten sonra insana bakışımız değişmezse, daha çok insanlaşmazsak büyük bir fırsatı kaçırmış oluruz; olduğumuz yerden de geriye düşeriz. Okullarımızın vizyonu, misyonu, hedefi iyiden iyiye değişmelidir. Yüz binlerce genç insanın çaresizce teslim olduğu eğitim sistemi seri imalat mantığından kurtarılmalı, fırsatlar çeşitlendirilip genç insanlara farklı kapılar açılmalıdır. Gelen haberler, dijital teknolojinin insanı günlük hayatının her safhasında takip etme gücüne ulaştığını ve bir “büyük göz altı” tehlikesinin eşikte olduğunu gösteriyor. Sokağa çıkarken yüzünüzün rengin, kaşınızın-gözünüzün çeşitli hallerinden sonuçlar devşirilerek niyet okunacakmış! İnsan iradesini bütünüyle sakatlamaya matuf böyle bir uygulama, “şahsiyet” dediğimiz kişisel zenginliğin ölümü demektir. Dünya milyarlarca etten-kemikten robotun koşuştuğu bir oyun yerine döner. Virüs sonrasında insanlık bu büyük tehlikeyi önlemek, kendi eliyle robotlaşmamak için harekete geçebilecek mi, yoksa muktedirlerin ihtirası karşısında çaresiz mi kalacak? İnsanı önce canavarlaştırıp sonra da dizginlemeye çalışmak yerine ona “zübde-i âlem” olduğunu anlatmak, öyle yetiştirmek bütün insanlığın ortak hedefi olmalıdır. Aklı erenlerin sahne dışına atıldığı, ruh asaletinin hatıra bile gelmediği bir dünya, sonunda, duvarsız-çitsiz bir hapishaneye döner.
Devlet yeniden organize olmalıdır. Artık “gevşek devlet”in yerini insanın geleceğini dert edinen “millî devlet” almalıdır. Bütün dünyayı ağır bir tehdit altına alan salgın, dünyada her türlü ittifakın bozulabileceğini, yenileri kurulsa bile onların da her an dağılabileceğini göstermiştir. Bir kısmı geleceğe, bir kısmı iç siyasete yatırım olarak değerlendirilebilecek uluslararası yardım gösterileri bir yana, her devlet kendi halkına sahip çıkmak için çırpınmaktadır. Her şey normale döndüğünde, milletlerin -nihayetinde- kendine dost olabildiği iyice anlaşılacaktır. “Millî devlet”e dönüş teklifimizin sebebi budur.
Dünyanın her yerinde virüsten sonra devlet erkânı millet önünde şeffaf, saygılı, âdil, hesap verir, hak tanır-hukuk bilir olmaya razı olabilecek mi? Bu son derece zor görünüyor ama durumdan çıkarılması gereken derslerden biri de budur. Dünyada güç dengelerinin çok da uzun olmayan aralıklarla değiştiği ve dünün muktedirlerinin ekonomik, siyasi, askeri üstünlüklerinin ellerinden kayıp gittiği; ittifakların çözüldüğü, imparatorlukların yıkıldığı gerçeğini unutmak, küçümsemek çok pahalıya mal olmuştur; bundan sonra da olur. İttifakların en güçlüsü bile menfaat cilası ile cilalanmıştır.
Virüsten sonra, insanın teknoloji için değil, teknolojinin insan için olduğu büyük(!) devletler tarafından da kabul edilmelidir. Bu olmazsa, özellikle gelişmemiş ülkelerin genç nesilleri telefon-bilgisayar-televizyon teknolojisi tarafından preslenmeye devam eder. Teknoloji, sayılı birkaç devlet için nimet, fakat birçoğu için “çağın afyonu” olur. Eskiden de çok farklı değildi ama sevimli bir sömürü aracı olma özelliği iyice öne çıkar. Bu da insan aklının dönüp insanı vurması demektir.
Ölüm korkusunun insanları düşünmeye de sevk ettiğinde şüphe yok. Görüldü ki zenginlik, mevki-makam, kadın-erkek ayrımı olmaksızın herkes topun ağzında. Virüs, bu yüzden “adaletli” sayılıyor! Haşmetli virüs, giderken adaleti de alıp gitmemeli ve insan onu kutsal bir hazine gibi muhafaza etmelidir.