Yeni Ay Bedr Olur

 

XVIII. asır şâirlerinden Âsım, hikmetli mısrâları ile dikkat çeken bir ceddimizdir. “Âsım”, onun şiirdeki mâhlasıdır. Esas adı İsmâil’dir ve ilmiye mesleğinin en yüksek yeri olan Şeyhülislâmlık Makâmı’na kadar çıkmıştır. Şuârâ tezkirelerinde ondan “Çelebîzâde Şeyhülislâm İsmâil Efendi” diye bahsediyorlar. Âsım’ın şu beyiti, okuyucunun önüne kocaman bir hikmet denizi, hattâ ummânı koymaktadır:

“Meh-i nev bedr olur ammâ kelef gitmez ‘izârından

Olur bir vechile ‘aybı mümâyân ehl-i noksânın”[1]

Bu mânâ derinliği pek muazzam beyiti, günümüz Türkçesine aktarmak istesek, şöyle diyebiliriz:

“Yeni Ay, büyüyerek Bedr olur, yâni Dolunay hâline gelir, ammâ yanağındaki lekeler gitmez, kaybolmaz. / Üstünde eksiklik, noksan olan kişilerin  ayıpları da, bir şekilde ortaya çıkar, görünür.”

Yeni Ay ilk hâlinde Hilâl şeklindedir. Yavaş yavaş büyüyerek nihâyet Dolunay olur. Dolunay hâline gelmiş Ay’ın yüzü, daha parlak görünür. Fakat, dikkatli gözler, Ay’ın sathındaki lekeleri, benekleri, Dolunay hâlinde iken daha iyi görür. Huy ve ahlâk kusûru olan kişiler de, Dolunay gibidir. Onlar da, ne kadar yüksek mertebelere çıksalar, ne kadar parlak ve gösterişli mekânlarda dursalar, nice şatafatlı kıyâfetlere bürünseler, emsâli olmayan servetlere sâhip olsalar, Ay’ın yanağındaki lekelerin, Dolunay safhasında daha açık görülmesi gibi, kusûr ve noksânlarını mutlakâ belli ederler. Zîra, ecdâdın dediği hesap; can çıkar, huy çıkmaz. O noksân olan şeyler, bir vesîle bularak, kendilerini gösterirler.

Âsım rahmetlinin iki mısrâ içine sığdırıverdiği hikmet, aslında insanlığın tekmîl mâcerâsını anlatacak hacim ve evsâfda görünüyor. Türk töresinin ve İslâm hayâtının temel direklerinden biri, tevâzu, diğeri de güzel ahlâkdır. 

Kibirlenmeyi, başkalarına yukarıdan bakmayı, hem millî tarafımız, hem de dînî yanımız ayıplamıştır. Sâde olmayı öğütleyen bir gelenekten geliyoruz. Milâdî beşinci asırda yaşayan Attilâ, Türk’ün sâdeliğini tâcına ve tahtına aksettiren bir uluğ kişidir. Bizans elçisi Priskos, Attilâ’nın nezdinde iken gördüklerini anlatan çok değerli bir sefâretnâme kaleme almıştı. Orada, Attilâ’nın misâfirlerine altın tabaklar içinde altın kaşıklarla yenilen yemekler ikrâm ettiğini, fakat kendisinin tahta tabak ve tahta kaşık kullandığını okuyoruz. Misâfirperverlik, bu yüzden Türk’ün en öne çıkan meziyetlerinden biri olmuştur. 

Hazret-i Peygamber, bir hadîsinde:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”

diye buyurmaktadır.

Tevâzuda Attilâ ceddini, güzel ahlâkda Resûl-i Ekrem Efendimiz’i örnek alacak bir Türk neslinin, Dolunay hâlinde bile yanaklarında leke, benek, çil görülmeyecektir.

 

 

 

[1]Beyitte geçen bâzı kelimelerin mânâları: 

Meh-i nev: Yeni Ay.

Bedr: Dolunay.

Kelef: Yüzdeki benekler, çil.

‘izâr: Yanak [gül-‘izâr: gül yanaklı].

nümâyân: ortaya çıkma, görünme.

ehl-i noksân: eksiği, kusûru olanlar.

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen