ABD bir devlet değil, devletler topluluğu. Elli eyaletten oluşuyor. Her birinin kendine özgü halleri var.
Amerika başka bir dünya. Bizim her eyalet için yetişmiş uzmanlarımız olmalı. Dünyanın kaderinde etkili olan bu devleti tanımalıyız.
2004 Temmuzunda üç haftalığına Michigan Üniversitesinin misafiri olduk. Bu arada bazı şehirleri de görme imkânımız oldu. Bu süre, bazı hükümler vermek için yeterli değil. Yine de dışarıdan bakan birisi olarak bazı gözlemlerimi paylaşmak isterim.
Büyük devlet olmanın verdiği “büyük” düşünme dikkatimi çekti. Mesafeleri kullanmada bu büyüklüğü hissediyorsunuz. Söz gelimi, arabayla bir saat gidiyorsunuz arazi bitmiyor. Anadolu’da, miras yoluyla iyice ufalanmış bölük pörçük bahçe ve tarlaları düşününce aradaki farka hayret etmemek mümkün değil.
AVM’leri şehrin dışında bir yerde toplamışlar. Arabayla, otobüsle gidebiliyorsunuz. Buradaki AVM’lerin aralarındaki mesafe hayret edilecek büyüklükte. Birinden diğerine yürürken yoruluyorsunuz. Büyük devletin “mesafe” kavramı da büyük oluyor.
***
Amerikalı vatandaşların iriliği de dikkat çekiyor. Uçakta yanıma oturan yirmili yaşlardaki bayanın kolları, benim bacaklarımdan daha kalındı. Obezite yaygın. Onların arasında kendinizi “iyi” hissediyorsunuz.
***
Misafir olduğumuz Michigan Üniversitesi yüz elli yıllık. Kampüsü asırlık ağaçların bulunduğu bir orman görünümünde. Çeşit çeşit kuşlar var. Sincaplar kaçmıyorlar, insanların elinden yiyecek yiyorlar.
Bütün bu güzelliklerin yanında sivrisinekten durulmuyor. Niçin ilaçlanmadığını sorduğumuzda, “Doğal hayatı koruma adına” dediler. Onların da yaşama hakkı varmış. Üstelik ilaç başka canlılara da zarar verebilirmiş.
Bu hassasiyet insanın gözlerini yaşartıyor. Belli ki homojen, tek bir Amerika yok. Öylesi de var, böylesi de.
Dünyanın birçok yerinde, insanlara sivrisinek kadar değer vermeyen bir Amerika olduğunu kim inkâr edebilir?
***
Uçakla Chicago’ya inerken gördüğümüz manzara etkileyiciydi. Ağaçların arasında iki katlı, bahçeli evler. Yukarıdan bakınca orman gibi görünüyor. Sonradan öğrendiğimize göre, evlerin ağaçlardan daha yüksek yapılmasına izin verilmiyormuş. Diğer yandan, şehrin bir yarısı gökdelenlerden oluşuyor. Bizde olduğu gibi bahçeli evlerin arasından gelişigüzel yükselen gökdelenler yok.
***
Amerika’daki gökdelenler, yüksek, azametli binalar, zenginliğin, kibrin bir alâmeti gibi. Michigan Eyalet valiliğinin tarihi binasını görünce, karşısında eziliyorsunuz. Otoritenin gücünü hissediyorsunuz.
Bu zenginliğin ardında sömürüye, kan ve gözyaşına dayalı bir sermaye birikimi olduğunu bilmek insanı üzüyor.
***
Amerika, dünyanın seçkin beyinlerini bir şekilde ülkesine cezbedip onlardan yararlanıyor. Üniversiteler harıl harıl bilgi üretiyorlar.
Dostum Ahmet Sınav, beni çalışmakta olduğu Columbia Üniversitesine götürdü. En az iki yüz elli yıllık geçmişi var. Manhattan’da gökdelenlerin arasında yüksek bir bina. Ahmet Hocanın odasına girince büyük hayal kırıklığı yaşadım. Bizdeki asistanların odaları bile daha şatafatlıdır. Boyası badanası bakımsız, tefrişatsız bir oda. Ahmetciğim dedi ki, “Odaların böyle göründüğüne bakma, burada her ülkeden gelmiş bilim adamları her yıl milyar dolarlık buluşlara imza atarlar” dedi. “Gel, sana, benim de dâhil olduğum ekibin devam eden bir projesini göstereyim” diyerek, bir odaya götürdü. Uzak doğulu olduğunu sandığım birileri mikroskop başında çalışıyorlardı. Bana da bakmamı söylediler.
Omiriliği kırıldığı için yürüyemez hale gelen insanları nasıl yürütürüz sorusuna cevap arıyorlar. Kırılan omuru bypass ederek iki sinir ucunu birbirine bağladıklarında sonuç alınabileceğini düşünüyorlar. Bunu bir fare üzerinde deniyorlar. Sinir uçlarını bağlamışlar, elektrik verdiklerinde fare tepki veriyor. Ben dahi gözlerimle gördüm.
Üniversite hem para kazanıyor hem de insanlığa hizmet ediyor.
Cemal KURNAZ; Prof.Dr., Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi ABD Öğretim Üyesi