Tarih aynı zamanda bir milletler mezarlığıdır. Binlerce toplum, tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmiştir. Varlığını sürdüren toplumlar, kutlu ülküler etrafından birbirine kenetlenmiş insanlardan oluşur. Topluluktan topluma, toplumdan milletleşme aşamasına geçebilmek milli kültür sayesinde gerçekleşebilir. Milletleşme sürecine geçememiş topluluklar, hâliyle devlet de kuramamışlardır. Devlet, milletin teşkilatlanmış yapısıdır. Devlet, milletlerin ana cevheri olan milli kültürden tezahür eder. Milleti meydana getiren insanlar, maddi çıkarları için bir araya gelmiş, anonim şirket üyeleri değildir. Onları gönül ve ruh birliği bir araya toplar, birleştirir, yüce hedeflere ulaştırır.
Avusturyalı bilim insanı Oswald Menghin’in yeryüzünde ilk siyasi kadroları Türklerin meydana getirdiğini ifade eder: “Savaşçılık kabiliyetini iyice güçlendiren demirciliği yanında, otlak ve su için mücadeleler dolayısıyla metaneti artan bozkırlı, aynı zamanda, huzur içinde yaşayabilmek için insanların karşılıklı saygı hissi ile donanması gerektiğini de öğrenmiş ve insan kütlelerini sürekli olarak barış halinde tutabilmek için toplulukta herkes tarafından zaruri bir hukuk düşüncesine ulaşmıştır. Bu devlet fikrinin doğuşudur. İşte savaşçılığına, hukuk fikrine ilavaten yine at sayesinde sağladığı uyuşuk yerli kütleleri zihin durgunluğundan kurtararak, insan iradesine sonsuz faaliyet ufukları açan sürat kavramı ve maddi araç olarak sahip bulunduğu demir vasıtası ile Türkler, kendilerine bağladıkları insanları idare etmek üzere yeryüzünde ilk siyasi kadroları vücuda getirmiş, ilk kanun koyucu millet olmuştur.”
Türkler erdemli millettir. Onların yöneticileri acun beyidir. Dünyadaki gelişmeleri onlar takip eder, yönlendirme ve yönetme onların işidir.
Türk devleti; din ü devlet mülk ü millet esasına dayanır. “Dini Devlet, Mülkü Millet Muhafazası için Rızaenlillah Nöbetteyim Komutanım” sözü Türk askerinin yeminlerinden biridir. Türk devleti; Devlet-i Aliyye, Devlet-i Hümayun’dur. Devletin kutlu yüceliği bütün dünyayı kucaklayıp sevgi çemberinin içine alır. Bu yüzden Türk devleti, cihan devletidir, cihanşümul devlettir. Türk devleti, devlet-i ebed-müddettir. İla-yı Kelimetullah için nizam-ı âlemi kurmak için mücadele eder. Anadoluculuktan Oğuzculuğa, oradan da Turan’a ulaşmak ve sonunda Türk Cihan Hâkimiyetini sağlamak, Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk Gençliğine verilmiş milli bir görevdir. Kızıl Elma ise yaklaştıkça uzaklaşan bir kavuşma arzusudur ki, kara sevdası sürüp gider.
Türklüğün sırrı yüksek ülkülere sahibi ve takipçisi olmakta yatar. Hangi milletin insanlık hayrına bu kadar erdemli düşünceleri vardır?
Türk milleti; Uluğ Türkistan’da milli kültürle yoğrulmuş, insanlık ülküleriyle donanmış belli bir yetkinliğe ulaştıktan sonra da ‘’Kutsal Göç’’ ile görevlendirilmiş ve böylece dünyaya yayılmıştır. Dünyanın kaos buhranı yaşadığı çağlarda sevgi, dostluk, kardeşlik ilkelerini bayraklaştırarak barışın elçisi olmuşlardır. Türk’ün kültürel yapısında bulunan kosmos fikriyle dünyaya yeni bir düzen vermişlerdir. Kosmos; düzenlemek, çeki düzen vermek, güzelleştirmek,bezemek, süslemek, donatmak, dünyanın uyumlu birliğini sağlamaktır.
“Türk milleti 5000 yıllık tarihi süreç içerisinde Asya, Avrupa ve Afrika kontrol ettiği 55 milyon kilometrekarelik alanda barış, hoşgörü ve adaletin öncüsü, olmuştur. Bu coğrafyalardaki bütün kadim medeniyetlerle kültürel ve siyasal ilişkilerde bulunmuş tarihin kıdemli bir milletidir.”[ii]
Bu muazzam fütuhat sadece askeri zaferlerle açıklanamaz. Gönüllere girmek, gönülleri fethetmek Türk hâkimiyet anlayışının en belirgin özelliğidir.
Türkçe’de, “er erdemi-insanlık değeri’’ ifadesi sıkça rastlanılan bir kavramdır. Erdem bir ahlâk terimi olarak kullanılmıştır. Erdem, nefsin iyi huyları ve bunların ahlâkî kalitesine göre dışa yansıyan adaletli davranışlar olarak açıklanmaktadır. TDK sözlüğünde erdem; ahlâkın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet, insanın ruhsal olgunluğu şeklinde ifade edilmiştir. Er erdemi, insanın yukarıda belirttiğimiz olumlu davranışları gösterebilmenin adıdır. İnsanlık değeri olarak karşılık bulan er erdemi, ahlâki değerlere bağlı kalarak bütün insanlığı kucaklayabilmektir. Buradaki er kelimesi, cinsiyet anlamında olmayıp yiğitlik, doğruluk gibi insanlara gösterilebilecek kavramların karşılığıdır.
Divân-ı Lügati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmut, ‘’Yüce Tanrı, devlet güneşini Türk burçlarında doğdurdu. Dönenceleri onların ülkeleri çevresinde döndürdü. Bundan dolayı onları Türk diye adlandırdı. Onları çağın hakanları yapıp dünyanın egemenlik dizginlerini ellerine verdi. Onları herkese üstün kıldı, tüm insanlıkla görevlendirdi, doğruluğa yöneltti. Onlara katılanları ve onlar adına çabalayanları güçlendirdi.’’ diyerek milli ülkü ülkünün hareket noktasını ortaya koymuştur.
Türk maşeri şuurunda bütün bu erdemli düşünceler yer almaktadır. Siyasi buhranlar, iç çekişmeler, dış müdahaleler, Türk devlet geleneğinden saplamalar gelip geçer. Türk milletinin basireti zaman içerisinde her şeyi yerli yerine oturtur. Nurettin Topçu’nun dediği gibi; ‘’“Millet, kökleri mazide, gövdesi halde bulunan, dalları ve yaprakları istikbale uzanan, geçmişte, halde ve gelecekte hatıraları, temayülleri ve tasavvurlariyle birleşmiş olan varlıktır. Maziden gelip hâlden geçerek istikbâle akan bir nehir gibidir. Milleti yaşatan hayatî kuvvetler onun mazisinde gömülüdür. Bu kuvvetler halin hayat tarlasını suladıktan sonra yine kaybolmaz, toprağa gömülmezler, istikbâli de onlar yaratırlar.”
Ahmet URFALI(i); Eğitimci, şâir, yazar, eğitim yöneticisi
[ii]Kemal Üçüncü, Türk Kültür Havzasının Yeni Bin Yıldaki Entelektüel İddiası [ı];
https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/234-t%C3%BCrk-k%C3%BClt%C3%BCr-havzas%C4%B1n%C4%B1n-yeni-bin-y%C4%B1ldaki-entelekt%C3%BCel-iddias%C4%B1-i