Malumunuz olduğu üzere yönetenlerimiz, özellikle coronavirüs sürecinde, ekonomiyi canlandırmak için ev ve araba başta olmak üzere bazı sektörlerden yapılan alışverişler için ucuz kredi uygulaması başlattı. Devlet bankalarının başı çektiği uygulamada faizlerin durumu şöyleydi:
Sıfır konut kredisi faiz oranı: 0.64
İkinci el konut kredisi: 0.74
Sıfır araç kredi faizi: 0.49-0.69
İkinci el araç faizi: 0.82
İhtiyaç kredisi: 1.07
“12 ay geri ödemesiz” imkânı ise bonus.
Aslında açıklamalar, satıcıların, faizlerin düşmesini fırsat bilerek mallarına zam yapmamaları, aksi hâlde ucuz kredilerin onların satışlarında kullanılmasının yasaklanacağı istikametindeydi ama bu açıklamalar fiyatların, vatandaşın ucuz krediden elde edeceği kârın çok üzerine çıkmasına engel olamadı. Olamadı ama satışlar rekorlar kırmaya devam etti.
Peki, vatandaş niçin bu kadar cömert davranıyordu?
Vatandaş, özellikle ev ve araba alırken hesabını şöyle yaptı:
“Kirada oturuyorum. Evet, fiyatlar arttı ama faizin düşük ve sabit, vadenin ise uzun olması taksitleri ödeyebileceğim seviyeye düşürdü. Zararım kadar daha kira ödüyormuşum farz ederim ama sonuçta bir evim olur.”
“Borcum var. Evimi bir akrabama veya bir güvendiğime satmış gösteririm ve ucuz krediyi alıp borcumu kapatırım. Sattığım evde kira ödemeden oturmaya devam ederken ucuz kredinin düşük taksitlerini de kira öder gibi öderim.”
“Coronavirüs sebebiyle benim ve ailemin mümkün olduğunca diğer insanlarla az temas etmesi gerekiyor/İşim için arabaya ihtiyacım var. Evet, araba fiyatları arttı ama faizin düşük ve sabit, vadenin ise uzun olması taksitleri ödeyebileceğim seviyeye düşürdü.”
“Faiz indirimi yönetenlerin baskısıyla gerçekleşen bir indirim, piyasa gerçeklerine uygun değil. Bir taraftan da dolar yükseliyor. Dolayısıyla faizlerin de yükseltilmesinin eli kulağında. Pahalı da almış olsam, kısa süre sonra aldığım ucuza gelecek.”
Bir de bankaların “aktif rasyosunun belli bir oranını ucuz kredi olarak vermeleri zorunluluğu” sebebiyle güvendikleri iş insanlarına telefon ederek, bir anlamda onları ikna ederek verdikleri krediler var ki bunların çoğu da arsa başta olmak üzere emlake, dövize, altına ve borsaya gitti. Borsayı bilemem ama arsa alanların kazandığı kesin. Altın ve dövizden kazanıp kazanmadıkları sattıkları gün belli olacak ama bugün itibarıyla aldıkları paranın faizini çoktan çıkardıklarına şüphe yok.
Ben bu yazıyı yazarken -faizler düşürüldükten sadece 3,5 ay sonra- ekrandan şu cümle geçiyordu:
“Merkez Bankası, bugün düzenlediği 16 Eylül vadeli geleneksel yöntemli repo ihalesi ile piyasayı 19 milyar TL fonladı. İhaleye 73 milyar 700 milyon TL teklif gelirken, ortalama bileşik faiz yüzde 11,85, en düşük faiz yüzde 11,79 ve en yüksek faiz yüzde 12,14 seviyesinde gerçekleşti.”
Daha kötüsü, serbest piyasada 10 ve 5 yıllık faizlerimiz -şimdilik- yüzde 15’e, 2 yıllık faizimiz yüzde 14’e yaklaştı. Bu demektir ki gelecek 10 yıl boyunca -en az- yüzde 15’ten faiz ödeyeceğiz.
Ekonomi programlarında sıkça vatandaşın “finansal okuryazarlık” konusundaki cehaletinden bahsedilir.
Çoğu “borsa, faiz, döviz” üçgenindeki şeytani para oyunlarını ve teknik tabirleri bilmiyordur belki ama “vatandaşın müthiş faiz hesabını” takdir etmek gerekiyor.