Değerli okuyucular isterseniz yazı serimize sondan başlayarak devam edelim:
12 Eylül 1980 gecesi askeri darbe sırasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan James Spain, gönderdiği diplomatik notta darbeyi yapan askeri komutanlardan ABD’nin çıkarları açısından endişe yaratacak bir neden olmadığını söylüyordu(1). Kısaca “bizim çocuklar” diye tabir edilen 5 general Türkiye’de yönetime el koymuştu.
Yine ABD’li bir başka diplomat Newberry, 19 Eylül 1980 tarihinde gönderdiği yazışmada askeri liderlerin 1980 yılının başlarında başlatılan 24 Ocak ekonomik reform programını sürdürmeye kararlı olduklarını belirtmişti. Yalnız başına bu belgeler bile 12 Eylül Askeri Darbesi’nin üzerindeki ABD gölgesi iddialarını güçlendirmektedir.
“Aslında aylar öncesinde, 1979’un sonlarına gelindiğinde askeri müdahalenin işaretleri netleşmeye başlamıştı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Kuvvet Komutanları, 17 Aralık 1979’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile uzun bir görüşme yaptılar ve bir mektup sundular.
Bu mektup ciddi bir uyarıydı. Ancak siyasetçilerin başka hesapları vardı. Darbenin ayak seslerine kimse kulak vermiyordu.
Nisan ayında Fahri Korutürk’ün görev süresi tamamlanması sonucu, Cumhurbaşkanlığı makamı boşaldı. TBMM’de üst üste yapılan turlarda yeni cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili bir çözüme ulaşılamaması, siyasi krizi derinleştiriyordu.
12 Eylül’e giden yolun taşlarını döşeyen, ihtilal ortamını hazırlayan merkezler varsa bile bu durum dönemin siyasetçilerinin özellikle Demirel ve Ecevit’in sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Olayın seyrini göremeyen, ideolojik bağnazlıkla siyasi hesaplardan kendini kurtaramayan, diyaloğa kapılarını peşinen kapatan, husumeti marifet sayan basiretsiz siyaset anlayışı darbenin asli failidir.”(2)
1977 seçimlerinden sonra, TBMM’de başkanlık seçimi çıkmaza girmişken CHP’li Cahit Karakaş’ın seçilmesi MHP’nin desteğiyle mümkün olabilmişti. Aynı şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Merhum Türkeş’in Merhum Gün Sazak üzerinden Ankara Belediye Başkanı CHP’li Vedat Dolokay ile kurduğu temas Ecevit tarafından bu durumu örgüte izah edemem diyerek kesilmişti.
17 Haziran’da, Genelkurmay Başkanı Evren, Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay İkinci Başkanı Necdet Öztorun’u toplantıya çağırdı ve kod adı ‘Bayrak Harekâtı’ olan bu darbenin 15 Temmuz’da yapılması kararlaştırıldı. Ancak 2 Temmuz’da Demirel hükümeti güvenoyu alınca, plan ertelendi.
12 Eylül, saat 04:00’te, radyo ve televizyondan okunan bildiriyle Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşik düzen içerisinde yani ‘emir-komuta zinciri’ içerisinde yönetime el koyduğu, ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildiği, siyasi faaliyetlerin yasaklandığı açıklanıyordu.
PEKİYİ TÜRKİYE’Yİ 12 EYLÜL’E GÖTÜREN DIŞ DİNAMİKLER NELERDİ?
1974 yazında beklenmeyen bir gelişme Kıbrıs’ta EOKA’cı Sampson darbesi ve arkasından Kıbrıs Türklüğüne yönelen saldırılar üzerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti Londra ve Zürih antlaşmalarından doğan haklarından faydalanarak 21 Temmuz 1974’te millettaşlarını kurtarmak üzere Kıbrıs’a asker çıkarınca…
Tüm Dünya; “Ne oluyor” diyerek adeta ayağa kalktı. Türklerin askeri güç kullanarak sınırlarını değiştirmesine müsaade edemezlerdi. Yoksa Türkler maazallah tarihte olduğu gibi yine yeni fetihlere başlayabilirlerdi.
Kara, sarı ve kızıl emperyalistler aralarındaki bütün düşmanlıkları bir tarafa bırakarak elbirliği ile Türkiye’ye karşı askeri ve iktisadi ambargo kararı aldılar…
Kıbrıs harekatı öncesinde kasasında 7,5 milyar doları bulunan Türkiye, “70 cent’e muhtaç” hâle düştü. Petrol stokları tükendiği halde petrol ve istihsal için ham ve yarı mamul maddeleri ithal edemez oldu. Fabrikalar ve traktörler çalışmadığı için üretim yapılamadı. Ancak Türkiye yine de Kıbrıs’tan çekilmedi.
Uluslararası güçler bu defa Türkiye’ye düşman yerli ve yabancı bütün örgütlere lojistik destek verdi. Bir taraftan ASALA’yı diğer taraftan Dev-Sol veya Dev-Yol gibi komünist veya DDKO(Devrimci Doğu Kültür Ocakları) gibi bölücü akımları güçlendirdi. Anarşi ve terörü azdırdı, Türk halkını hayatından bezdirdi. Türkiye yine de Kıbrıs’tan çekilmedi.
Bu arada CIA Yunanistan’da seçimleri Pasok’un kazanacağını, Pasok hükümetinin de seçim sonrasında Yunanistan’ın daha öncesinde NATO’nun askeri kanadından ayrılmış olmasından da istifade ederek Varşova Paktı’na katılacağı istihbaratını aldı… ABD yönetiminin etekleri tutuştu. Böyle bir şey olursa NATO parçalanırdı. Aynı yıllarda Afganistan ve İran’daki gelişmelerden sonra “yeşil kuşak” projesi de çökmüştü ABD dış politikası tam bir iflas durumuna gelmişti, ABD buna rıza gösteremezdi.
Yunanistan’da Pasok iktidarı ele almadan Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusunda mevcut Yunan hükümeti buna ikna edildi. Ama bunun için tüm NATO üyelerinin de ikna edilmesi gerekiyordu. Çünkü her üyenin veto hakkı vardı. Herkes razı olduğu halde Türkiye buna rıza göstermedi. Türkiye haklı olarak önce Yunanistan ile arasındaki ihtilaflı konuların; yani Kıbrıs, FIR hattı, Ege adalarının silahsızlandırılması, kıta sahanlığı ve kara suları meselelerin halledilmesi şartını ileri sürdü. Aksi durumda veto hakkını kullanacağını açıkladı. Yunanistan ise buna razı olmadı.
ABD tam bir çıkmaz içinde kalmıştı. “yukarısı bıyık aşağısı sakal” durumu.
ABD, CIA’yı devreye soktu. Mao’cu aydınlıkçılar marifetiyle 1 Mayıs katliamını yaptırdı. Türk hükümeti teslim olmadı. 2. Milliyetçi Cephe hükümetini devirtti. Malatya, Maraş, Sivas ve Çorum olaylarını tezgâhladı. Türkiye direnmeye devam etti. Abdi İpekçi’yi öldürttü, CHP-Bağımsızlar koalisyonunu düşürttü. MSP ve MHP’nin dışarıdan desteklediği AP hükümeti yine de geri adım atmadı. Sivillerden ümidi kesen ABD bu kez askerlere yöneldi. Çok aramasına lüzum kalmadı o zamanki TSK’nın en üst kademesinde bulunan yeteneksiz ve fakat muhteris 5 general ne yazık ki, “3 günlük iktidar uğruna” ABD’nin isteklerine razı geldiler. ABD ve CIA’nın teşvik ve tahrik ettiği ve desteklediği ve hatta zaman zaman bizzat gerçekleştirdiği terör eylemlerini bahane ederek 12 Eylül 1980 günü yönetime el koydular.
ABD 2. Dünya Savaşı sonrası, bizim gibi korumaya aldığı ülkeleri kendi ilkelerinden soyutlama politikasını bilinçle uygulamış olup, ulusal iradeleri baskı altında tutmaktadır. Önce o ülkelerin askerlerini eğitmiş, onlara ülke yönetimini üstlenecek politik yetenek kazandırmıştır. Bir ABD belgesi bunu şöyle anlatır: “Birleşik Devletler’deki ve yabancı ülkelerdeki askeri okullarımızda ve eğitim merkezlerimizde seçme subaylar ve önemli mevkilerde bulunacak uzmanları eğitmemiz askeri yardım yatırımlarımızdan sağlanan faydaların herhalde en önemlisidir. Bu öğrenciler dönüşlerinde eğitici olmak üzere kendi ülkeleri tarafından özel olarak seçilmişlerdir. Bunlar gerekli bilgilerle teçhiz edilmişlerdir. Bu bilgileri kendi bilgilerine aktaracak olan geleceğin liderleridirler. Amerikalıların ne yapmak istediklerini ve nasıl düşündüklerini gayet iyi bilen kimselerin, liderlik mevkilerinde bulunmalarının ne kadar önemli olduğunu belirtmeye ayrıca gerek duymuyorum. Böyle kimselerden dostlar edinmenin değeri ölçülemeyecek kadar fazladır.” (Harry Magdoff Emperyalizm Çağı s. 155)
ABD Genelkurmay Başkanı General Rogers 12 Eylül’den hemen sonra Türkiye’ye geldi. Türkiye vetosunu kaldırdı ve Yunanistan NATO’nun askeri kanadına 16 Eylül 1980 günü döndü. Ama ABD sözünde durmamıştı…
“ABD erdi muradına, 5’li cunta çıktı kerevetine”
Gerisi hep hikâye. Yukarıda teferruatlı olarak anlattığımız gibi 12 Eylül 1980 askeri darbesinin başlıca sebeplerinden birisi Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünü temin etmek, diğeri Türkiye’den Kıbrıs Barış Harekatı’nın intikamını almak, bir başkası kalkınmış ülkelerin Washington mutabakatı diye bilinen Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme hamlelerini engellemek üzere geniş özelleştirme programlarını hayata geçirmek üzere ilan edilen 24 Ocak kararlarını uygulamaya koymaktır.
Bize göre en önemlisi de Türkiye sathında gün geçtikçe güçlenerek ülkenin geleceğinde önemli rol oynayacağı anlaşılan -milletlerin tarihinde ancak 200-300 senede bir rastlanan bir enerji patlamasını -Ülkücü Milliyetçi Hareket’i engelleyip ezip yok etmekti.
Devam edeceğiz…
12 Eylül’ün Karanlık Yüzü
Kaynakça
1- BBC Türkçe muhabirlerinden İrem Köker. 14.09.2018. ABD gizli diplomatik belgelerinde 12 Eylül darbesi
2- Şevket PAMUK, Türkiye’nin 200 yıllık İktisadî tarihi, s-47