“Bu Vakit Geçip Gidecek”

Hindistanlı Müslüman bir sultan vezirinden, hüzünlüyken okuduğunda mutlu olacağı, mutluyken okuduğunda hüzünleneceği bir cümle nakşetmesini ister. Vezir onun için şu cümleyi nakşeder: “Bu vakit geçip gidecek”

Ne hüzün kalıcıdır ne de neşe… Işık nasıl karanlığa, karanlık nasıl ışıltıya dönüyorsa, hüzün de neşe de dönüyor. Bu dönüş olmasaydı her şey donardı. Her şey karanlık bir bulutun arkasında veya bir alev topunun arasında sıkışır kalırdı. 

Biz kaderin sunduğu bir bengisu sayesinde ayaktayız: Eğer hep güneş parlasaydı gözümüz göz olmaktan çıkar, etrafımızda kıpırdayan yaprakları, çırpınan serçeleri, kanatlanan kelebekleri unuturduk. Gün batacak, ay dolanıp kaybolacak, geceler “ıslak bir yorgan gibi” gelip her şeyi sarmalayacak ki sabah hayat tekrar başlasın. Ak ile kara, neşe ile hüzün, umut ile endişe sarmaş dolaş…

 “Bu vakit geçip gidecek”, fazla söze ne hacet: Su akar gibi, rüzgâr eser gibi. Kederi sürükleyip getiren de neşeyi sürüyüp götüren de “vakit”; “zaman”ı hiç şaşırmayan vakit… 

Denizin her bir dalgası vaktin sihirli kanatlarında başlayıp biter. Kuş, kanatlarını onun maviliklerinde çırpar. Çiçek, vaktin sessiz akışında yayar kokusunu. Ney, içinde inildeyen nefesi vakitten ödünç almıştır. Her şeyi kucaklayıp okşayan zaman, çırpınışı bitenleri, kokusu tükenenleri, nefesi ney perdelerinde asılı kalanları, rüyasından uyananları serpe serpiştire akar gider. Bazan “rüzgâr kanatlı atlılar gibi”, bazan “rüzgârda uçan tüy” nahifliğinde.

Bu vakit geçip gidecek; zaman akacak. Gün doğarken bağ-bahçe, ağaç-tarla dağılan kuşlar, akşam üstü dönecekler yuvalarına. “Akşamın olduğu yerde bekle”yenler de, “bu akşam gün batarken gele”enler de olacak. Hüzün gelecek akşamla birlikte, kimi evlere huzur… Hüsran da var: “Solgun bir gül – dokununca…”

Her biri birer Süleyman olan büyükler, “hâkim-i vakt” olduklarından zamanın kendilerinde ve kendileri için duracağını sanırlar. Onu saltanatın, şatafatın altın kafesinde şakıyıp durur bilirler. Oysa yok olup gitmiş, kafesi dünyada kalmış nice Firavunlar, nice Neronlar, ne Führerler var… “Bursa’nın “ihtiyar çınar”ları günleri elemeye başlayalı kaç yıl geçti, kaç asır oldu? Yılların eleğinden geçmeyen, o ince elekten bir toz zerresi gibi süzülüp “kara yere karılmayan” kim var?

Bir ebemkuşağıdır hayat; bütün renkleri bir yağmur sonrası göğüne nakşedip sonra sessizce dağılan, gizlice kaybolan!

Evet, bu vakit geçip gidecek. Öyleyse “vefâ”nın “â”sını dört elif miktarı uzatmak gerek. “Duâ”nınkini de…

Eskişehir-Lefke, 6 Şubat-19 Ağustos 2020

 

[i] Prof.Dr., Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı 

Yazar
Saadettin YILDIZ

Saadettin Yıldız, 1946 yılında Sivas Şarkışla Demirköprü köyünde doğdu. Yedi sekiz yaşlarındayken, öğrenim için köyünden ayrıldı. İlkokuldan sonra hep yatılı okudu. Pamukpınar İlköğretmen Okulu'nu, Ankara Yüksek Öğretme... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen