Osmanlı Devletinin güçlü olduğu devirlerde “Millet-i Sadıka” adıyla tanımlanan Ermeniler, 1800’lü yıllardan itibaren sömürgecilerin teşvikiyle Türk milletine karşı gizli ve açık faaliyetlerle düşmanlık yapmaya, ihanet etmeye başlamıştır. Batılı devletlerin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için kullandıkları Ermeniler, çeşitli terör örgütleri kurarak yurtiçi ve yurtdışında eylemler gerçekleştirmiştir.
Taşnak (1840) ve Hınçak (1887) terör örgütleri Ermenileri silahlandırarak Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurmak niyetiyle kurulmuş, ülkeyi kan gölüne çevirmiştir. Asala ve Jcag aynı amaçlarla 1975 yılında kurularak 31’i Türk diplomat ve ailesi olmak üzere 77 kişiyi katletmiştir. Özellikle Rus, Fransız ve Yunanlılardan maddi-manevi destek gören örgütler; tedhiş, tehdit, gasp, baskı yoluyla emellerine ulaşmak istemişlerdir.
1979 yılına gelindiğinde Asala ve PKK, Bekaa ve Zeli Kamplarında aldıkları karar gereğince 1980’den itibaren Türk milletine karşı ortak eylem yapacaklarını açıkladılar..
PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerine baskın yaparak karakollara ve askeri lojmanlara saldırdı.
Ermeni terörü, yıllardan beri kan dökmeye devam etmektedir. Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da toplu katliamlar, soykırımlar yapmakta, kin ve nefret duygularıyla bölgenin huzurunu bozmaya çalışmaktadır. Ermenistan, bir terör devletidir. Ermenistan, fırsatçılık yaparak Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Dağlık Karabağ’ın da dâhil olduğu Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etti. Güney Kafkasya halkları bağımsızlık mücadelesi verirken bir oldu-bitti aceleciliğiyle komşu ülkesi Azerbaycan’ın topraklarını işgal eden Ermenistan, dünyanın gözü önünde katliamlar, zulümler yapmaktan geri durmadı.
Değerli dostum Dr. Sabir Şahtahtı, “Sözde “Büyük Ermenistan”; Olgular ve Kanıtlar’’ adlı eserinde; “Ermeniler sinsi ve hilekârdır. Fakat güçlü olan onlar değil, onları kullanan taraflardır. Azerbaycan topraklarının Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından tacize uğraması, işgal faktörüne çözüm bulunmaması, Ermenistan – Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorunun çözülmemesinin en önemli nedenlerinden birisi de Büyük Devletlerin bölgede bitmek bilmeyen çıkarları ve bu konuda Ermenileri ve Ermenistan devletini kullanmalarıdır.” diyerek konuya açıklık getirmektedir.
Elbette bu haksızlıklar cevapsız kalamazdı. Türkiye, kardeş Azerbaycan’ı her şart ve durumda desteklemişti. Kafkas İslâm Ordusu, Osmanlı Devleti’nin Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın talimatıyla kurulmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’nde savaşmıştır. Kardeşi Enver Paşa tarafından komutanlığa atanan Nuri Paşa, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ve Dağıstan’ın Osmanlı’dan yardım talep etmesi üzerine, ordusuyla Azerbaycan’ı kurtarmak için görevlendirilmiştir. Gence’ye 25 Mayıs 1918’de ulaşan Kafkas İslam Ordusu’ndaki asker sayısı, Azerbaycan kolordusundan yapılan bin kişilik takviyeyle 12 bine ulaşmıştır. Güzergâhındaki Göyçay, Salyan, Ağsu ve Kürdemir’i de Bolşevik birlikleri ve Ermeni çetelerinden temizleyen Kafkas İslam Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti savaş birlikleriyle 15 Eylül 1918’de Bakü’yü kurtarmıştır. Kafkas İslâm Ordusu, Bakü’nün kurtuluşu için yaptığı savaşlarda 1130 şehit vermiştir. Azerbaycan’ın birçok bölgesinde, Bakü ve civarında, Şeki, Şamahı, Göyçay, Kürdemir, Neftçala ve Guba’da Kafkas İslam Ordusu şehitlerinin anıt mezarları bulunmaktadır.
Osmanlı’nın Kafkas İslâm Ordusuyla Azerbaycan’a yaptığı yardım ve verdiği destek bugün de Türkiye tarafından sağlanmaktadır. “İki devlet, tek millet” prensibiyle Azerbaycan’a karşı yapılan her hareket, aynı zamanda Türkiye’ye yapılmış olarak kabul edilmektedir. En üst seviyeden halk katmanlarına kadar karşılıklı biçimde oluşan Azerbaycan-Türkiye birlikteliği sosyal-kültürel konular yanında askeri anlamda da varlığını devam ettirmektedir. Türk ordusu dosta güven, düşmana korku verirken kardeş Azerbaycan’ın de hep yanında olacaktır. Zira, Türklerde vatanın savunulması bir askerlik hizmetinden çok severek, isteyerek yapılan ve gereklilikten doğan bir gelenektir. Bu borç, namus borcudur. Askerlik, kanunlardan önce âdetlerde, Türk töresinde yaşatılır. Hatıraları, bir ömür torunlara kadar anlatılır. Pek çok yabancı tarihçinin Türkler için kullandığı tabir; ordu-millettir.
Türk ordusunun kuruluşu, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı esas alınmıştır. İlk kez Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan düzenli Türk Kara Ordusunda sayı itibarıyla 10 bin atlıdan oluşan en büyük birlik, “Tümen” olarak adlandırılmış, tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı ve Onbaşı rütbelerine sahip birer komutan görevlendirilmiş ve aşağıdan yukarıya doğru emir-komuta zinciri içerisinde birbirine bağlanmıştır.
Tarih boyunca bu kahraman Türk ordusu, zaferlerin, erdemlerin, yiğitliklerin en önünde yer tutmuştur. Türk ordusu, vatan ve milletin temelidir. Türk ordusu, bütün Türkler için ebed-müddet olmanın teminatıdır.
Karabağ, Ermeni işgali boyunca bütün Türkler için bir feryattı, ağıttı, gözyaşıydı. İşgali kırmak için yapılan mücadele yeni Türk destanları oluşturmakta, dünya Türklüğünü sevinç ve mutluluğa sevk etmektedir.
Bahtiyar Vahabzade, Karabağ’ın Ermeni işgali sırasında ocaklarından çıkarılan ve mülteci duruma sokulan insanların dramını mısralara dökmüştür:
“Çadırda böyüyen on yaşlı körpe,
Hemişe gözleri o yaşlı körpe
Muğan düzlerine çileyir bu gün
Yetim “Karabağın şikestesi”ni.
Muğam nalesine bürüyür bugün
Doğma Şuşa’sının feryad sesini.
Hele görmemisen doğma yurdunu,
Senin talihinden çaldılar onu.
İsa bulağının zümzümesini,
Daşaltı çayının şakrak sesini
Eşidib, suyunu hele içmeden
De, nece kaynattın boğazında sen?
Çadırda çektiğin zulmün, zilletin,
O doğma yerlere sonsuz hasretin,
Karabağ ruhundan ruh vermiş sene,
Baba ocağını göstermiş sene.”
Bu Ermeni zulümlerinin bir daha yaşanmaması için cennetten bir numune olan Karabağ’ın kurtarılması zaferle sonuçlanacak, ay-yıldızlı Türk bayrakları gökyüzünde yine özgürce dalgalanacaktır.