Biliyorum birçoğunuz; nereden çıktı bu mezar hazırlama işi diyebilirsiniz. Siz her ne kadar arzu etmeseniz de her canlı ölümü tadacak ve kısmeti varsa bir mezara sahip olacak. Kısmette yoksa kim bilir hangi meçhul mahalde ebediyete kavuşacak.
Konuya güncel bir haberle girmek gerekirse; haber aynen şöyle:
“Erzurum’da yaklaşan kış şartlarında toprak donması olaylarından dolayı toplu mezar kazma faaliyeti başlatılmıştır”
Hakikaten kış aylarının çetin geçtiği ve ölümlerin de ara vermediği kış aylarında mezar kazma işleri çok zor gerçekleşmektedir.
Hatta bu durumlarda HİLTİ adı verilen delici aletlerle bile mezar yeri kazmak günleri almaktadır. Bunun örneklerini daha önce basından izlemiştim.
Böyle bir durum ölünün yakınlarına daha fazla acı ve ızdırap verecektir. Daha da açık söylemek gerekirse; ölünün arkasından yakını olmayanlar Fatiha yerine: “Ulan ne aksi adammış ölecek bu günü bulmuş.” diyenler bile olur inanın.
Bunun bir de vasiyet yönü var; merhum sağken: “Beni ölünce memleketime gömün”diyenler var. Alın size bir de kilometrelerce çetin kış şartlarında ulaşım sorunu.
Tüm bunlara; diğer olası sorunlar da eklendiğinde yaşarken mezarları hazırlatmak mantıklı diye düşünüyorum. Katılır, katılmazsınız görüş tamamen bana ait bir fikrimi de paylaşmak isterim. Bu gibi durumlarda cenazeyi varsa önceden ölmüş bir yakınının mezarı içine koymak da bir çözüm olabilir.
Bunun bir örneğine tanık oldum. Yaşlı bir komşu teyzemiz toprağın don olduğu ve kazmanın işlemediği bir iklimde vefat etmişti. Aile bireylerinin onayı ile teyzemizin yıllar önce ölen kocasının mezarı açıldı ve iskeleti yana toplanarak teyzemizi yanına yatırdılar. Merak edip baktığımda kafatası dahil sadece bir avuç kemikten ibaretti.
Zaten Üç nesil ötesi mezarların kimin kime ait olduğunu bilmeyeceğiz. Hangimiz dedemizin, dedesinin mezarının yerini biliyoruz ki?