Türk dünyasının göğsünde 28 yıldan beri bıçak gibi duran Karabağ’da Ermenistan’dan işgal ettiği toprakların tamamı olmasa da önemli bir kısmı geri alındı. Ancak biz harekatın devam etmesini ve Dağlık Karabağ’ın tamamen işgalden kurtarılmasını beklerken Rusya’nın arabuluculuğunda acele bir şekilde ateşkes antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın önemli bir maddesi de kuşkusuz Türkiye’yi Türk dünyasına ve Turan’a bağlayacak olan stratejik öneme haiz Nahcivan-Azerbaycan bağlantısının Rusya tarafından kontrol edilecek olmasıdır. Çünkü muhtemelen Rusya, Azerbaycan’ın askeri birlik ve operasyonel unsurlarını kendi öz toprağı olan Nahcivan’a transfer etmesine müsaade etmeyecektir. Rusya’nın, Elçibey’in (mekanı cennet olsun.) kovmasının ardından bölgede tekrar konuşlanma fırsatı elde etmiştir. Antlaşmada Türkiye’den ‘ateşkesi gözetleyecek devlet’ olarak bahsedilmesine rağmen ülkemizin rolüne ilişkin Rus tarafından ihtilaflı açıklamalar mevcuttur. Ayrıca bu antlaşma taraflar itiraz etmediği sürece beşer yıllık sürelerle kendini tekrar etmektedir. Ben yazının geri kalan kısmında Rusya’nın Türkistan ve Türk dünyası üzerine olan politikalarının mimarı sayılabilecek Prof. İlminski’den bahsetmek istiyorum.
Prof. İlminski Ortodoks misyoneri olup Kazan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Çalışma alanı ise Rus Çarlığı’nda Rus ve Hristiyan olamayan tebaayı kültür, dil ve kültür yoluyla asimile etmektir. Aslında İlminski’yi bu alana iten sebep Rus Çarlığı’nın XIX. yy’nın ortalarına kadar silah zoruyla Türkistan’da sadece bugünkü Kazakistan sınırları içerisinde yer alan bir bölgeyi işgal edebilmiş olmasıdır.
İlminski Türkistan coğrafyasında Rusların ilerlemesinin önündeki en büyük engel olarak Türk dünyasındaki dil, din ve alfabe birliğini görmektedir. Bu yüzden yerel şive farklılıklarını desteklemek ve İncil’i yerel şivelerde bastırmak görüşünü ileri sürer. Rusların Kazan Hanlığını işgal etmesinin ardından Türkistan’a göç eden İslam alimlerinin açtığı ve Ceditçilik usülüne göre eğitim veren medreseleri hedefinin önündeki engeller olarak görür. Nitekim 1907 yılında Kazan Tatarlarının açmış olduğu bu medreselerin faaliyetleri yasaklanır. Rusların Türklüğe ve İslam’a ait olan bütün kurumlara zulmü 1917 İhtilali’nden sonra da devam etmiştir. İlminski projesinde kendisine yardımcı olarak Kazak Türk’ü olan Ibıray Altınsarin’İ seçmiştir. Altınsarin için yazdığı mektupta şu ifadeler yer almaktadır:
“Altınsarin’i okuma yazma bilmeyen bir köye göndermek lazım. Orada Altınsarin’in okul açması gerekir. Halk, Kiril alfabesinin kabul edilmesinin Rusların işi olduğunu anlamamalıdır. Bu yüzden bu okulu sanki Altınsarin kendisi açmış gibi gözüksün, ama Rus İdareciler tarafından sürekli kontrol altında tutulsun, ancak bu çok gizli olmalıdır. Başlangıçta bu yeni sistemde sadece bir tane okul açılsın. O, Altınsarin’in okulu olsun. Sonra yeni sisteme göre eğitim almış olan talebeler, yurdun değişik yerlerinde okullar açsın. Bir taraftan Altınsarin’i de cömertçe ödüllendirmek lazım. Almatı’daki Hristiyanlığı kabul eden Kalmuklara bu dinin esasları Kazakça öğretilmelidir. O zaman onlar da Kazakların Hristiyanlığı kabul etmesine yardımcı olacaklardır.”1 (Kaynak: Ayan, Ekrem (2015). Modern Kazak Edebiyatında Ibıray Altınsarin. İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayıncılık)
İlminski 1891 yılında ölse de geliştirdiği sistem 1917 İhtilali’nden sonra da uygulanmaya devam etmiştir. 1920 yılından sonra Türkistan coğrafyasında zorunlu olarak Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmiştir. Türkiye’nin Latin alfabesini kabulünden sonra ise Kiril alfabesine geçilmiş ve her bir Türk boyu için ayrı bir alfabe icat edilmiştir. Türk devletleri günümüzde bile bu ayrışmışlığın sıkıntısını çekmektedir. Güncel olarak Kazakistan Latin alfabesine geçiş kararı almıştır. Ancak farklı bir alfabeye geçiş ve uyumun yıllar süreceği aşikardır.
Öte yandan Hazar Denizi’nin doğusunda yer alan Türk devletlerinin Karabağ meselesine sessiz kalması da irdelenmesi gereken ayrı bir durumdur. Hatta Bu devletlerin Kazakistan’ın Ermenistan’ın kuruluş gününde Ermenistan bayrağını gökdelenlere yansıtması yüreklerimizi sızlatmıştır. Söz konusu durumda bu devletlerinin idarecilerinin İlminski’nin şekillendirdiği Rus eğitim sisteminden geçmelerinin de etkili olduğunu düşünüyorum.
Son olarak Rusya’nın Türkistan üzerine tarihi süreçten süregelen politikalarının İlminski’den bahsetmeden yeterince kavranamayacağını düşünüyorum. Buna mukabil bizim de Türk dünyasının Türklüğünü ilgilendiren meselelerde tek vücut haline gelebilmesi için gerekli hamleleri yapmamızın elzem olduğunu düşünüyorum.