Türk târîhinin ve edebiyâtının bilinen ilk yazılı eserleri olan Orhun Âbideleri’nden takvîm bakımından en kıdemlisi Tonyukuk’a âittir. Tonyukuk, İkinci Kök Türk Devleti’ni kuran İlteriş Kutlug Kağan’ın vezîri idi ve devlet harcında büyük hissesi vardı. İlteriş Kağan’dan sonra Kapağan Kağan devrini idrâk eden Tonyukuk, Bilge Kağan’a da vezîrlik yapmıştı. Daha da ötesi, Bilge Kağan, Tonyukuk’un kızı ile evlenmiş, bu iki hürmetli Türk, dâmâd-kayınpeder yakınlığı yaşamışlardı. Tonyukuk, bu saydığımız vasıflarına, ilk Türk müellifi, yazarı olmak pâyesini de eklemiş, müstesnâ bir Türk oğludur. Zîrâ, adını taşıyan âbide, bilinen ilk Türk yazılı eseridir, âbidedeki metin, kendisine âittir.
Tonyukuk, pek çok kaynakta “Bilge Tonyukuk” şeklinde anılır. O, bilgelik sâhâsının parlayan yıldızlarındandır ve mensûbu olduğu milletinin iftihâr vesîlesidir. Bilge Kağan, genç yaşının verdiği tecrübesizlikle attığı nice yanlış adımı, Bilge Tonyukuk sâyesinde düzeltmiş, icraatına istikaamet vermiştir. Bir ara, Mani dînine geçmeyi düşünen Bilge Kağan’ı, bu hatâsından Tonyukuk döndürmüş, Gök Tanrı inancının sâfiyetini, dâmâdına uzun uzun anlatmıştır. Yine, Türk şehir ve kasabalarının etrâfını yüksek ve kalın duvarlarlara, yâni surlarla çevirmeye niyetlenen Bilge Kağan’ı, bu hareketinden Tonyukuk caydırmıştır. Tonyukuk, Bilge Kağan’a, sur içinde yaşamanın Çin âdeti olduğunu ve korkan kavimlerin böyle yaptığını, oysa Türk’ün korkacağı bir soyun, Acun üstünde bulunmadığını, etrâflıca anlatmıştı. Kısacası, Bilge Tonyukuk, kendisinden sonra gelecek vezîrlere atalık mevkiinde duran bir uluğ Türk idi.
Tonyukuk Âbidesi’nin Güney Cephesi’nin birinci satırında yer alan bir cümle, eli öpülesi Bilge Tonyukuk Ata’nın, saymaya çalıştığımız haslet ve vasıflarını yüce dağların zirvesine taşımaktadır. Cümlenin aslı şöyle:
“Kiyik yiyü tabışgan yiyü olurur ertimiz. Budun boguzı tok erti. Yagımız tegre oçuk teg erti, biz isig ertimiz.”
Ne demek istediği açık ve seçik olarak anlaşılan bu fevkalâde ifâdeyi, yine de günümüz Türkçesine aktarmak istersek, şunları yazabiliriz:
“Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin boğazı tok idi. Düşmanımız etrâfda ocak gibi idi, biz ateş idik.”
Bilge Tonyukuk, aynı zamânda milletinin geçmişini, yâni târîhini pek iyi bilen bir devlet adamı idi. Geyik ve tavşan yiyerek karnını doyurduğu ve kimseye muhtâc olmadığı o günlere, ocak içinde ateş olarak ulaşan Türk milletinin, en mühim tarafını keşfeden Tonyukuk, burada, asırları delip geçen bir söz san’atı yapmaktadır. O, bütün bu sayılıp dökülen meziyetlerine, ne derece mümtâz bir edîb oluşunu, bu sûretle ilâve etmektedir. Türk’ün geçmişinde, şânlı bir Ergenekon Destânı yatmaktadır ve Bilge Tonyukuk, bu destânı damarlarında taşımaktadır. Ergenekon, etrâfı sarp ve geçilmez dağlarla çevrili bir mekândır. Oradan çıkmak, başkaları için imkânsız iken, Türk milleti, ocak içinden ateşin yükselişi gibi, Ergenekon’un demir dağını eritip, dışarı çıkmayı başarmış bir millettir. Tonyukuk, bu yüksek şuûr içinde; Türk’ün düşmanı ne kadar kavî, çok ve kuvvetli olursa olsun, milletinin azminin, bir yolunu bulup düşman hattını yaracağına îmân etmiştir. Bu yollardan biri, atalarımızın Ergenekon’da yaptıkları gibi, ateş olmak ve demiri eritmektir.
“Ocak içinde ateş olmak” fikri, neresinden bakılırsa bakılsın, pek ışıltılı ve pek san’atlı bir söyleyiştir. Bir milletin, Tonyukuk kâbında bir atası varsa, o millet çok, ama çok büyük bir millettir.. Ne mutlu Türk’üm diyene!.. Ne mutlu Tonyukuk’u ata bilene!..