Sonbahar yapraklarından ayırmaya başlayınca bizim koca çınarı, sarmaşığın aşkı çıkıverdi ortaya…
Meğer yapraklar gizlemiş koca yaz aralarındaki muhabbeti. Öyle sıkı sarmalamış ki koca çınarı, güya çelimsiz, zayıf, güçsüz sarmaşık! Koca çınarın işi zor görünüyor. Neredeyse zirvesine kadar ulaşmış sarmaşık, sarıla, dolana. Belli ki kökleri diken diken bütün gövdesinde.
Hikmet…
Birlikte büyüseler, birlikte çıkarsalar mevsimlerin tadını, zirvenin güzelliğini. Birlikte serpilseler dallarıyla, dallarında göğe doğru…
O zaman güzel. O zaman zevk. O zaman âhenk.
Ama ya dayanamazsa koca çınar kendisiyle birlikte sarmaşığını ve aşkını beslemeye… Ya doyumsuzsa o çelimsiz hâliyle sarmaşık.
Haddini aşar da kurutursa koca çınarı…
Çok üzüldüm sert ve dişli köklerin çınarın canını acıtıyor olabileceğini düşününce. Hele de kocaman çınarımızın sarmaşığa yenilme ihtimali…
Öyle bir yenilgi ki, tükenişe mağlup.
Asil ve mağrur!
Sevgiye, aşka ve fedakârlığa galip.
Mahzun ve çaresiz!
Ey koca çınar!
Önce can, unutmayasın.
Hangi cânan yolda kalmış ki.
Bak Şirin’e, Leyla’ya, Züleyha’ya, Aslı’ya…
Sarmaşıklar bir ölür bin dirilirler belki ama. Sen gibi koca çınar bir ölüme bin ölüm sığdırır.
Koca çınarım. Kocaman çınarım. Yol ver daha geç olmadan, sarmaşığa. Varsın gitsin yoluna.
Tutunsun taşlara, duvarlara… Saklasın onların taş kalbini.
Ama ki sana, o ulu gövdende saklı serçe merhametine kıymasın…
Kıymasın ki; serçeler, turnalar, kumrular, güvercinler… Kargalar!
Yetim ve mahzun kalmasın,
Canan Aslan