İkinci Kök Türk Devleti’nin kurucusu İlteriş Kutlug Kağan, târîhimizin müstesnâ şahsiyetlerinden biridir. Elli yıllık Çin esâretine son veren bu uluğ Türk’ün, Bilge Kağan ile Kül Tigin’in babaları olduğunu bilmeyen yoktur. İlteriş Kutlug Kağan’ın, devlet kurma mücâdelesinde hep yanında duran ve ona omuz veren kişi, Bilge Tonyukuk idi. Türk sadr-ıâzam veyâ başbakanlarının ceddi olan bu eli öpülesi devlet adamı, aynı zamanda adı bilinen ilk Türk müellifidir. Bilge Tonyukuk, İlteriş Kutlug Kağan’dan sonra, Bilge Kağan’ın da vezîri olmuş, ona devlet işlerinde kılavuzluk yapmıştır. Bilge Tonyukuk hakkında yazılacakları, buradaki vesîle paragraflara havâle etmek, büyük haksızlık olur. Onun için, daha geniş ve müstakil yazı denemeleri yapılmalıdır.
İlteriş Kutlug Kağan’ın Uçmak’a varışından sonra tahta çıkan kardeşi Kapgan Kağan, icraatı ve göz kamaştıran fütûhâtı yüzünden ismiyle müsemmâ bilinmiş, hep öyle anılmıştır. “Kapgan”, Türkçede “kapan,alan, açan, ele geçiren”gibi mânâlara sâhiptir. Arapça “fetih” sözünün fâili olan “Fâtih” de, aynı mânâları karşılayan bir kelimedir. İstanbul başta olmak üzere, daha nice diyâr ve ülkeleri ele geçiren Sultan İkinci Mehmed Hân’a, bu fiilleri yüzünden “Fâtih”unvânı lâyık görülmüştür. Kapgan Kağan’dan Fâtih Sultan Mehmed Hân’a uzanan fâtihlik meziyet ve vasfı, aynı zamânda Türk milletinin ortak husûsiyetlerinden biridir. Kapgan Kağan, şimdi Moğolistan sınırları içinde kalmış Ötüken’de oturuyor, genişin genişi Türkiye’yi, oradan idâre ediyordu. Fâtih Sultan Mehmed Hân ise, Türkiye’nin pâyitahtını Bursa ve Edirne’den İstanbul’a taşımış, Ötüken’den gelen Türk nefesini Boğaziçi’nin gümrâh sularına boşaltmış idi.
Ötüken’den İstanbul’a gelen ve Boğaziçi’ne boşalan bu Türk nefesi, Türk’ün dilidir, yâni Türkçedir. Türkçe, Dünyâ’nın en kıdemli ve en işlek dillerinden biri olmanın yanı sıra, onu konuşan millet gibi, fâtih bir dildir. Kapgan Kağan’dan Fâtih Sultan Mehmed Hân’a, hep fetihler yaparak gelen Türkçe, Türk’ün uğradığı her diyâra kendinden kelime ve ses götürmüş, o yeni diyârlardan da kelime ve ses almıştır. Bu kelime ve ses fütûhâtının ortaya çıkardığı dil ihtişâmı, bize Kâşgarlı Mahmûd, Yûsuf Hâs Hâcib, Ali Şîr Nevâî, Bâbür Şâh, Süleyman Çelebî, Bâkî, Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ ve nihâyet Yahyâ Kemâl’in kalemlerinde şâhikalara konan bir dil saltanatı yaşatmıştır. Bu saydığımız uluğ Türklere ilâve edilecek daha tümen kalabalığında edîbimiz, şâirimiz vardır. Şunu demek istiyoruz ki, Türkçe, Türk milleti gibi şânlı ve şerefli bir dildir.
Türkler, vatan tuttukları toprağa, kendilerini ve târîhlerini aksettirecek isimler vermişlerdir. Bu isimler, millî tefekkür ve mukâyesenin eseridirler. Antik Tralles’i “Aydın Güzelhisârı”, Niysa’yı “Sultanhisârı” yapan Türk dil kudreti, Didyma’yı da “Yenihisâr”a döndürmüş idi. Her tarafımızı istîlâ eden Frenk mukallidliği, sonunda bu Yenihisâr güzelliğine tahammül edemedi ve Aydın’ımızın, bakmaya kıyamadığımız Yenihisâr’ını, yeniden eski kekreliğine terk edip “Didim” sakîlliğinde karâr kıldı. Kapgan Kağan ile Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın, o “kapgan” ve “fâtih” Türkçeyi konuşup yazan ahfâdını, Altınkum’um perîşân kumlarında arıyoruz..