Zaman hızla akıp geçerken ya da belki de o bir yerlerde sabit duruyor da ömür yolculuğumuzda bizler dönemler gereğince zamana uğrayıp geçerken (!) roller sorumluluklar da hızla değişi değişi veriyor.
Unu eledik eleği astık çocukları büyüttük derken, anneannelik gelip de çatıverdi. Meğer ne sabırsızlıkla bekliyormuş. Bu kadının omuzlarına bi de ben yükleneyim diye. Pek keyifli pek tatlı sevmeler kısmı. Az sorumluluklu pek mutlu.
Ancak hep sevmelerle kalmıyor ki. Anne düzenli çalışmaya başlayınca anneanne mesaisi de tam zamanlı devrede. Sekiz ayı güzel geçirdik. Çoğu annede, azı anneannede&dedede.
Ama artık cicim ayları daha bir ciddiyet kazandı. Çoğu şey bizim annesini teyzesini dayısını büyüttüğümüz zamanlar gibi değil ki.
Doksanlar… Sanki daha vakit ahir zaman olmamış. İnternet yok, mertlik bozulmamış. Her şey daha doğal. Daha pimpiriksiz, daha evhamsız. Daha büyüklerimizden gördüğümüz gibi. Onlar bizi nasıl büyüttüyse bizde onlar gibi ata &dede, nine& ana usülünce büyütüyoruz.
Öyle organik kavramı düşmemiş bir fitne gibi akıllara. Kimyasallar yok. Var da yok. Her şey bir şekilde kasmadan, kasılmadan olup gidiyor huzurla.
Giyimse, patiskalar, pazenler, orlonlar, üçgen bezler var.
Beslenme ise, pirinçunu, nişasta, tarhana, bal, pekmez, meyve, bebe bisküvisi var.
O yenmeyecek, bu yasak, bu sakıncalı, bir yaş öncesi, iki yaş sonrası yok öyle. Zaten kıt kanaat geçim, idare etmek diye de önemli ölçüler var.
Deterjan mı? Sabun tozu. Ya da beyaz sabun. Bir de tek marka bebe şampuanı. Kimse de bakmıyordu zaten o şampuanın içinde hangi kimyasallar var diye.
Ah güzelim günler. Oluruna, doğal, samimi. Öyle her ay gebelik muayeneleri, üçlü beşli onlu taramalar, ultrasonlar, doplerler yok. Cinsiyet falan merakı da yok. Büyükler vardı çok bilge. Gözümüze bakıp, daha biz anlamadan hamile olduğumuzu bile anlarlardı. Kız mı olacak, oğlan mı şeklimizden, şemalimizden, aldığımız kilodan tahmin edilirdi. Doksanların ilk üç dört yılına kadar ama. Sonrası garip bir şekilde hızla değişmeye başladı. Çok bilgi, çok rahatlık, çok evham baş köşesine kuruldu hayatımızın. Ama ne kurulmak, şimdi onlardan bize yer yok. Şöyle bir huzurla nefes alıp da rahatça hayat sürmeye.
E tabi bizim kuşak bu şartlarda hâli en zor olan kuşak. Bir ayağımız, aklımız, gönlümüz büyüklerimizde, onlardan gördüklerimizde. Öteki şimdilerde. Ellerimiz mi? Onlar zaten sanal alemde, internette…
İstemeden çarkın parçası oluyorsunuz. E hâl böyleyken organik gıda ağında sağlıklı beslenme avı yeni vazifem efendim. Takip ettiğim sitelere de hâliyle bu konu başlığı eklendi.
Allahım biz nasıl ölmeden bu yaşa geldik bilmem. Ya da bizim çocuklar. Ya da yoklukla, göçle, işsizlikle boğuşmuş bizden önceki süttozu, vita, margarin, çiçek yağı nesli…
Ne güzel zamanlarmış bizim büyüdüğümüz zamanlar. Ben tarhanayla büyümüşüm. İnek sütüyle, evde ne pişiyorsa ezilip beslenerek onunla… Bizim çocuklar da öyle deli gibi titizlenmeden dokuz aylıkken sofraya oturabilecek şekilde altıncı aydan sonra evde olana yavaşça alıştırılırdı. Ne varsa, ne piştiyse o. Çok şükür ne eksikleri oldu çocukların ne fazlaları. Ne tuz esirgendi, ne şeker, ne bal, ne reçel… Şimdi hepsi sakıncalı. O yok bu yok…
E ne yiyecek bu çocuk. Ne yapsın anneanneler, babaanneler… Alacaklar telefonları ellerine tüm bebek&çocuk gelişimi beslenme sitelerini bir bir takip edecekler. Öyle organik büyükanne olmak yok. Çağa ayak uydurulacak, uğradığımız zamanın hakkı verilecek.
Raf ürünleri, paketli gıdalar, bal, süt şeker, tuz, abur cubur eve sokulmayacak.
Daha neler neler… Öğreneceğiz zamanı geldikçe.
Giyimine, beslenmesine bir yaşına kadar insan üstü gayretle özenle gelen çocuklar o vakitten sonra garip bir telefon bağımlısına dönüşüyorlar ya hoş. O konulara da sonra değinelim. Şimdilik televizyon izlemiyoruz telefonla oynamıyoruz. Bakalım o vakitler geldiğinde işimize gelen ne olacak.
Ben başladım ek gıda annelerini takibe. Bakalım yeni neler öğreneceğiz. Şunu da sağır sultan bile duyabilir bir sakıncası yok. Tarhanadan asla vazgeçemem efendim.
Böyle de biline.
Tabi bu detaylara azami özen gösteren anneleri çocuk terbiyesi ve eğitimi konusunda izlemek de ayrı bir keyif oluyor. Tabi ki yediği içtiği önemli yetişen bir çocuğun amma ki gezdiği gördüğü de. Gezip görürken nasıl davrandığı da.
Annenin marifeti çocuk el içine çıktığında belli oluyor tabi.
Terbiye…
Hayat boyu devam eden ne aziz bir yolculuk. Ve ne yazık ki beslenme kadar gündemde olmayan.
Diliyorum ki bedeni bu özenle beslenen her çocuğun ruhu ve aklı ve edebi de aynı özenle beslensin.
Çocuk aziz terbiyesi daha aziz malum…
Aman hafife alınmasın.
İşimiz zor.
Bir insanı hayata hazırlamak beslemek kadar kolay olsaydı keşke…
Muhabbetle efendim.
Muhabbetle.
Bir anneannenin gönlünden, gönüllere…
Canan Aslan