Türk, duygu ve düşüncelerini taşlara yansıtır!
Böylece onlarda ölümsüzlüğe erer…
Türk boylarının yaşam biçimleri, inanç sistemleri, dünyayı algılama biçimleri ve estetik anlayışlarına dair önemli bilgileri geçmişten günümüze taşıyan damgalar, kullanıldıkları dönemlerin kültür ve uygarlığının günümüz dünyasındaki temsilcileridir. Günümüzde Moğolistan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Avrupa’ya Türk kültür coğrafyasında farklı nesneler üzerinde yer alan aynı, benzer ve farklı damgaların tespit edilmesi, taşıdıkları mesaj itibarıyla incelenerek değerlendirilmesi, Türk tarihinin, Türk kültür ve uygarlığının bilinmeyen pek çok yönünü aydınlatacaktır. Zira Antalya’daki mezar taşları üzerinde tespit edilen damgalar ve bu damgaların Türk kültür coğrafyasındaki uzantıları bu ifadeyi teyit eder niteliktedir.
Ölüm, ruh ve öteki dünya ya da fizik ötesine geçiş kavramları insanoğlunun günümüze kadar ulaşan serüveninde bir diğer kavramın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu kavram “tanrı”dır. İnsanın bilişsel gelişiminde şimdi sırada tanrı kavramı vardır. Belki de bundan sonraki yaşantısında kurduğu uygarlıklarda ve geliştirdiği kültürel öğelerde bu kavram oldukça büyük bir yer tutacaktır. İster gündelik yaşantının seküler kısmı olsun, isterse de manevi ya da soyut kısmında, bu kavrama doğrudan ya da dolaylı olarak göndermeler yapan değişik semboller üretilecektir. Özellikle de neolitik çağdan itibaren tanrı kavramının toplulukların materyal kültürlerindeki yansıması arkeologların işlerini kolaylaştıracak, yazının ortaya çıkması ile başlayan tarihsel çağlarla birlikte de onların mitolojileri, ritüelleri ve bunların yaşantılarında oluşturduğu değişiklikler ve kültürel farklılaşmaları gözlemlemek olası hale gelecektir.
Çin’den İskandinavya’ya kadar uzanan sahada kayalarda ve mezar taşlarında rastlanılan Tanrı Damgası (+), ölen kişinin günahsız olarak Tengri’ye (Gök Tanrı) kavuştuğunu ifade etmektedir ve birçok Türk boyunca arma olarak kullanılmıştır.
Dünden bugüne kültürel kodları devam ettiren mezar taşları, ayrıca defnedilen şahsın kimliği, mezhebi, sanat anlayışı, dünya görüşü ve hatta toplumdaki mevkiine varıncaya kadar birçok konuyu kapsamaktadır. Bu yönüyle tapu senetlerimiz niteliğindeki mezar taşları, kuru bir taş olmaktan çıkıp, adeta konuşan bir taş görünümü kazanmaktadır.
Atalarımızın bize emanet ettiği kültür değerlerimizi yaşatmalı ve gelecek nesillere aktarabilmeliyiz.
Atatürk, Türk Tarihi’ne büyük önem vermiştir. O, Türk Milliyetçiliği görüşüne dayanan bir millî tarih anlayışını benimsemiştir. Atatürk, bu görüşünü “büyük devletler kuran Atalarımız büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur” ve “Türk çocuğu Atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözleriyle dile getirmiştir.Atatürk, Türk Milletine millî bir heyecan verip onu haysiyet ve vakarına kavuştururken, uyguladığı inkılâpların yanında bir millî tarih şuuru da vermeyi bilmiştir. Bugün hepimize düşen görev, her Türk gencinin öncelikli meselesi milli tarih bilinci ile yetişip, mensup olduğu milletine ve kendisine güven duymasını sağlamaktır.
Bir ulusun yaşam ağacı, kendi köklerini hissetmediği zaman çıplak, kuru bir oduna dönüşür. Kökler ne kadar zayıfsa, yapraklar ve dallar da o kadar sıskadır.
Geçmişini derinlemesine bilmeyen halkların geleceği de yoktur!
Bir toplumun değerlerinden uzaklaşması, ulusal kültürüne yabancılaşması, o toplumun şuursuz kalabalık haline gelmesi demektir. Fertleri ortak hedeflere yönelten ve sosyal kimliğini oluşturan, sahip olduğu kültürel değerlerdir.
Gelecekte var olmak isteyen uluslar, milli değerlerine ve kültürüne sahip çıkmalı, çağdaş düşüncenin ve bilimin önderliğinde kültürlerini geliştirmeye, yaygınlaştırmaya ve gelecek nesillere aktarmaya çalışmalıdır…
Ben de özellikle bir anne olarak bu sorumluluğumu yerine getirmeye çalışıyorum. Öncelikle kendi çocuğumun ve tüm Türk çocuklarının/gençlerinin kültürel kodlarını iyi bilmelerini ve tanımalarını sağlamayı başarırsam bu görevi layıkıyla yaptığımın bilinci ile onur duyacağım. Çünkü büyük önder Atatürk’ümüzün dediği gibi “Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk çocukları kendileri için lazım olan atılım kaynağını tarihte bulabileceklerdir.
Türk çocukları bu tarihten bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.”