Ortaöğretimde (orta okul ve liselerde) yabancı diller, sâdece o dil kullanılarak, Türkçe hiç kullanılmayarak öğretilme yolu tutulmuştur. Bu yol tutulurken, ‘İngilizler, Fransızlar, dillerini öyle öğretiyorlar; biz de öyle yapalım’ diye düşünülmüş olmalıdır. Arapça öğretiminde de, ‘mâdem ki ortaöğretimde İngilizce, Fransızca, Almanca böyle öğretiliyor; Arapça öğretiminde de aynı yolu tutalım’ denilmiş olmalıdır ki, İmam-Hatip Ortaokul ve Liselerinde Arapça ders kitaplarında da aynı yol benimsenmiştir.
İngiltere’de Cambridge’de Jarrett School of English’e, Paris’te Alliance Française’e gitmiş, bir müddet devam etmiş birisi olarak kesinlikle biliyorum ki: onlar, çok çeşitli milletlerin gençlerinden meydana gelmiş sınıflarda, dillerini öğretirken, o sınıflardaki öğrencilerin anadillerini tek tek BİLEMEDİKLERİ, o dilleri ÖĞRENİP de O DİLLERDE AÇIKLAMA YAPAMAYACAKLARI için böyle bir yol tutuyorlar; ne yapsın yani? Öğretici, kendi dilini öğretmek için, öğrencilerinin birçoğunun veya hepsinin anadilini öğrenip de, o dili kullanarak İngilizce veya Fransızcayı öğretemez ki! ister istemez kendi dilini kullanacak, anlatabildiği kadar anlatacak, öğrenciler de anlayabildikleri kadar anyabilecekler! Başka çâresi var mı? Yok!
Türkiye’de, öğretmen Türk, öğrenciler Türk, öğretilmekte olan dili öğretmen, öğrencilerine, (öğretmekte olduğu dildeki kelimelerin telâffuzunu, ses vurgusunu ’stress’, cümle musikisini ‘intonation’ elinden geldiğince aslına uygun vermeğe çalışmakla birlikte) Türkçe olarak açıklama yaparak öğretebilir, ama hayır; kafalar şartlanmış: Avrupa’lı ne yaparsa doğrudur; aynen öyle yapmalıdır. Avrupa’lı, ayağı sakat olduğu için koltuk değneği kullanıyor, biz de kullanalım; Avrupa’lı öğretmen, öğrencilerinin dilini bilmediği için İngilizce veya Fransızca kullanıyor; bizim öğretmenin Türkçe kullanarak açıklama imkânı var, ama gerekmez, koltuk değneği yerine o yabancı dili kullansın!
Öğrenci, önce, anadilinin dilbilgisini iyice öğrenmelidir ki kafasında kategoriler, kalıplar meydana gelsin; sonra, öğrenmekte olduğu dilin kuralları o kalıplarda yerini alsın. Anadilinin gramerini doğru dürüst öğrenmeden bir başka dili öğrenenlerde görülen bâzı ifâde yanlışlıklarının sebebi, yabancı dil öğrenmiş olmakla birlikte, kendi dillerinin gramerini iyi öğrenmemiş olmalarıdır.
Arapça’ya gelince: bu dil, Müslüman’ın, anadilinden sonra öğrenmesi gereken ilk dildir. ‘Anadilinden sonra’ ifâdesine Araplar da dâhildir; her Arap Arapçayı BİLMEZ, konuştuğu dil dâric’tir: Fasîh (klasik) Arapça’yı en az lise öğreniminden geçmiş Arap bilir.
Bu dilin KOLAYCA öğrenilmesi ve öğretilmesi için yarım yüzyıldan fazla bir zamandır kafa yoran, kitaplar yazan biri olarak kesinlikle ifâde ediyorum ki : ‘Arapça, öğrenilmesi zordur’ lâfı kocaman, içi boş bir BALONdur, bu balonu iğneyi sokarak patlattığımız yıllar oldu. Arapça, evet, kuralı çokça bir dildir; her dilin dilbilgisi kuralları vardır, ne yapalım? Yok mu sayalım? Ama, bu kuralları öğrenmek ZOR DEĞİLDİR.
Dil öğretiminde Dilbilgisi ayrı, Metinler (okuma parçaları) ayrı olarak tutulan yol ondokuzuncu yüzyılın metodudur. Önce bu vâkıa’yı, olguyu zihnimize iyice yerleştirmemiz gerek. (Arapça öğretimi’ndeki eski, Medrese usulünü ayrı tutuyorum: O metod, iyi bilen bir hocanın, belli sayıda öğrenciye özel ders vermesi gibi, o şartlarda faydalı olmuş, yüzyıllarca hizmet etmiştir.)
Günümüzde Arapça’yı, okullarda, sınıflarda, kurslarda ÖĞRETMEK için tutulması gereken YOL, kanaatimce: ‘kuralları, bu kuralları ihtivâ eden metinler içinde’, mâden suyunda mâdenlerin yormadan, sıkıntıya düşürmeden bedene ‘kazandırılması gibi’ VERİLMESİDİR.
Arap dilinin kaidelerini, ‘mâdenlerin, mâden suyu içinde verilmesi gibi’ öğrenciye kazandırılması metoduyla hazırladığımız (210.000 baskısı yapılan) Arapçayı Öğreten Kitap’ta karekod’lar var; telâffuz ve alıştırmaların yanıtları da veriliyor. İmam_Hatip Ortaokul veya Lisesi’ndeki öğretmen, Arapça’yı gerçekten öğrenmek isteyen öğrencisine; Prof. Enver Ziya Karal’ın bir sözünü hatırlayarak yardımda bulunabilir. O söz şudur: Kimsenin ‘gerici’ filân diyemeyeceği bu zât, 1949 veya 50nin ilk yıllarında, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde, İnkılâp Tarihi dersi verir. Bir dersin sonunda, anlatacağı konu bitmiştir, ders bitiş zili henüz çalmamıştır. O derste bulunan, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nin ilk dönem öğrencilerinden Saygıdeğer Mustafa Karakılıç Bey, nakleder ki, E. Z. Karal arkasına yaslanır, şöyle der: “Resmî olarak böyle, bunları okutuyoruz. Gerçeği, sizler zamanla öğrenirsiniz.”
Öğrencisinin öğrenmesini isteyen İmam-Hatip Öğretmeni de diyebilir ki:
“Bakanlığın resmî kitapları elinizde; ama öğrenmek istiyorsanız, falanca kitap var, alın, okuyun”. Eğer hamiyetli ise şunu da yapabilir: Ders saatleri dışında, o kitabı kullanarak öğrencilerine öğretebilir. Tevazu’un gerçeği örtmesine izin vermemek için şunu da ekleyeyim: Arapça kaideleri şöyle böyle bilen öğretmenin kendisi de, kurs bitiminde, seviyesinin sağlam olarak çok yükselmiş olduğunu ve Arapça konuşabildiğini GÖRÜR. Böyle bir kursu, öğretmenin emeğini de değerlendirerek, ilgili dernekler de düzenleyebilir.
İlkokul, ortaokul veya lise öğretmeni de, Arapça bilgisini sağlamlaştırmak, seviyesini yükseltmek ve öğrencilerine ÖĞRETMEK İSTİYORSA, aynı metodla hazırlanan, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı tarafından güzel bir şekilde bastırılmış olan 4 ince ciltlik “6 dan 66 ya Herkes için Arapça” kitabını kullanıp ÖĞRETEBİLİR. Her sınıfta 1 kitap rahatça bitirilebilir.
05 Mart 2021