Müslüman kimlikli militanların küresel ölçekte etkili olması “terör” kavramının İslam’la beraber anılmasına sebep olmuştur. Hıristiyan dünyası, küresel terör eylemlerinin tamamını İslam dini içinde göstermektedir. İslam düşmanlığı, ABD ve Avrupa ülkelerinin küresel politikası haline gelmiştir. İslam’da terörün olmadığını ispat etmek ise Müslümanlara düşüyor.
ABD ve Batılı ülkeleri mütemadiyen, Müslüman devletlere “demokrasi adına” dinde reform yapmaları yönünde siyasi ve ekonomik baskı yapmaktadır. Terörün hedefindeki ABD ve Avrupa’nın son 150 yılda Afrika ve Asya ülkelerini ekonomik ve siyasi baskı altında tutarak sömürmesi ve kendi belirledikleri kurallara göre dünyayı yönetmek istemeleri illegal eylemlerin küresel alana yayılmasına sebep olmuştur. Binaenaleyh “İslami terör” olarak tanımlanan oluşumlar, sömürge düzenine ve “devlet terörüne” karşı oluşmuş karşı eylemdir.
Müslüman ülkeler bir araya gelebilseler, yenidünya düzeni içinde belirleyici güç olabilecekler. Allah cc her imkânı Müslümanlara sunmuştur. Ne var ki Müslüman ülkelerin yöneticileri ihtirasları uğruna ümmeti zillet içinde yaşamaya mahkûm ediyorlar. Doğal kaynaklara; enerji, tarım, coğrafi zenginlik, turizm, genç nüfus ve yetişmiş bilim insanlarına rağmen sadece kendi ülkelerini bile refah ve sulh içinde yaşatmayı ve kalkındırmayı başaramayan hanedan yönetimleri Müslümanların küresel ölçekte zillet ve sefalete düşmelerine sebep olmuştur.
ABD ve Avrupa ülkelerinin gelişmekte ve gelişmemiş ülkeler üzerindeki ekonomik, politik ve teknolojik sömürge düzeni toplumlar arası düşmanlığı her geçen gün körüklemektedir.
Aslında pek çok alanda Müslüman ülkelere ve “üçüncü dünya” olarak tanımlanan Afrika ülkelerine bağımlı olan Batılı ülkeler kurduğu sömürge sistemi sayesinde dünyayı yönetmektedir.
Gelişmekte olan Asya ülkeleri ve geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömüren ABD ve Avrupa’da işçi maaşı ortalama 3.000$ iken, sömürülen ülkelerde bu oran 50-250$ civarındadır.
Bu korkunç farklılık sadece iktisadi alanda değildir. İstatistiklere göre, ABD ve Avrupa ülkelerinde erkekler ortalama 78,4, kadınlar ise 83,9 yıl yaşarken gelişmekte olan Türkiye ve emsali ülkelerinde erkekler ortalama 68, kadınlar ise 71 yıl yaşamaktadır. Üçüncü dünya ülkelerine baktığımızda erkekler ortalama 49, kadınlar ise 53 yıl yaşamakta. Bazı Afrika ülkelerinde yaşam süresi erkeklerde 32, kadınlarda ise 33 yıl olarak tespit edilmiştir.
Bu durumda sömürge altındaki ülkelerin eğitim, yaşam kalitesi, beslenme, sağlık hizmetleri, sosyal güvence, teknoloji ve insan hayatı için olması gereken daha pek çok ihtiyaçları ABD ve Avrupa ülkeleriyle mukayese etmek asla mümkün değildir.
Mesela;
Batı ülkelerinde yetişmeyen muz uluslararası pazarda 18 kg’lık koliler halinde pazarlanıyor. Avrupa, Afrika’dan ithal ettiği muzun bir kolisini 2,5 Dolara alırken, Avrupa’da 1 kg muz 2,5 Dolara satılmaktadır.
Sadece Almanya’da yılda ortalama 1,8 milyon ton muz tüketilmektedir. 1 kg muzun perakende satış fiyatı ise ortalama 1,26 Avrodan satışa sunulmaktadır.
Afrika’nın muzu, Almanya ekonomisine yılda 2 milyar 268 milyon Avro kazandırmaktadır.
Uluslararası para biriminin Dolar olduğunu düşünürsek, hesabın Dolara tekabülü 3 milyar, 16 milyon, 440 bin Dolardır.
Açlıktan her saniye bir insanın hayatını kaybettiği Afrika’dan ithal edilen muz, Afrika ekonomisine yılda 250 milyon Dolar kazandırmaktadır.
Yani Almanya’nın kazandığı para, muzun sahibi Afrikalıdan 12,65 kat daha fazla. Üstelik 250 milyon Dolar Afrika’ya nakit olarak ulaşmıyor. Bu meblağın yaklaşık %45’i Afrika’daki muz pazarını elinde tutan ABD ve Avrupalı sermayedarlara kalıyor. Geri kalanı ise ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından Afrika’ya, fahiş fiyatlarla satılan teknik mallarla takas ediliyor. Afrikalı, aldığı mallar için de ayrıca on iki kat fazla para ödüyor.
Bu yüzden Afrika, “üçüncü dünya” olarak her zaman ezilmeye, hor görülmeye, itilip kakılmaya, köleliğe, hatta gerektiğinde Batılılar tarafından terör örgütleri vasıtası ile çıkarılan iç savaşta milyonlarla Afrikalı katliama maruz kalıyor. Bu şeytan girdabında kaybeden Afrika ve Asya ülkeleri, kazanan ise ABD ve Avrupalılar oluyor…
Petrol, doğalgaz, sanayi hammaddeleri, tekstil, pamuk, demir, altın, gümüş, kahve, kakao, tropikal meyveler, baharat ve daha binlerle ürün yukarıdaki hesap çerçevesinde 150 yıldır ABD ve Avrupa’nın kurduğu emperyalist düzenin çarkı içinde sömürülmekte, Batılı ülkeleri kalkındırmaktadır.
Sonuç:
Terörün dini boyut kazanmasının başlıca nedeni, Müslüman ülkelerde zenginle, fakir arasındaki mesafenin erişilmez derecede açılması ve gelir dağılımının küresel ölçekteki adaletsizliğidir.
Yenidünya düzeni içinde hakiki manada insan hakları, adil paylaşım, hoşgörü ve barış tesis edilmedikçe ne terör bitecektir, ne de toplumların birbirine ola husumeti.
Zulmün sonu, eninde sonunda hüsranla biter. Bugünün zalimleri, yarınların hüsranına mutlaka uğrayacaklardır. Zira kâinatı yaratan, ölçüyü böyle koymuştur ve bu ölçü hiç bir zaman şaşmamıştır.
Adil ve sulh içinde bir dünyada yaşamak ümidi ile…
Abdulkadir İNALTEKİN