ZAĞRA MÜFTÜSÜNÜN HATIRALARI
Tarihçe-i Vak’a-i Zağra
Yazar: Hüseyin Râci Efendi
Yayına Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ
Yayınevi: İz Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 344
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
Bu kitap, yıkılan kutsal imparatorluğumuzdaki Müslüman halkın ıstırap destanıdır. 93 Harbi sırasında, Rumeli Müslümanlarının uğradığı zulümleri, düştüğü perişanlığı ve çektiği acıları dile getirir. Hatıraların sahibi olan zat, bu hadiselerin içinde bizzat yaşamış, yurdunu işgal eden düşmanın elinde esir kalmış, kurtulmuş, büyük ve müthiş “Rumeli muhacereti” ile İstanbul’a göçmüştür. Müellif: ”Hitabım, yeni nesillere bir şeyler anlatabileceği, ne güzel ümid … Elli yıldır sulh uykusuna yatan “millet-i merhume”yi, cedlerinin bu kanlı macerası, biraz uyandırabilse … Eski mübarek toprakların -hatta- hayalini görebilen birkaç kişi çıkarabilse … Hiç olmazsa, bu yerlerin eski sahiplerinin torunlarına dedesinin geldiği yeri, oğluna öğretmek borcunu hatırlatabilse …” diye meramını anlatmış. “Giriş” kısmında, eserin tarihi ve coğrafi bakımlardan da anlaşılıp takip olunabilmesi için, anlatılan hazin vakaların sebebi, 93 Harbi’ne dair, hatırlatıcı bilgiler, sonuna ise, yine aynı düşünce ile, ordumuzun harp yıllarındaki kuruluşuna dair lüzumlu birkaç not ve Rumeli haritası eklenmiştir.
……
YAZAR VE ESERİ HAKKINDA
Eserin yazan Hüseyin Raci Efendi’nin hayatını kendi yazdıklarından öğrenebildiğimiz kadar biliyoruz. Kitabında yazdıklarına göre, yazarın babasının adı Hasan, dedesinin adı ise Mustafa’dır. Eski Zağra’da yerleşmiş bir ailenin çocuğu olduğu anlaşılıyor. Burada evi ve fırını vardır. Eski Zağra’da müftülük ve Rüştiye Mektebi muallimliği yapmıştır. 93 Harbi sırasında müftü olmayıp yalnız’ muallimlik ettiği, ayrıca, dostu olan bir zattan müftü olarak bahsetmesinden anlaşılıyor. Fakat Arapça bitiş yazısında da kendisinden müftü olarak bahsetmektedir. Rusların Eski Zağra’ya girmesinden sonra, kasabanın ileri gelenleriyle beraber hükümet konağında hapis olunmuştur. Süleyman Paşa kuvvetlerinin kasabayı kurtarması üzerine serbest kalmış, hicretin başlaması ile de ailesiyle birlikte İstanbul’a göçmüştür. Eserini son şekline koyduğu 1321 (1896) yılında yaşadığı ve kitabın oğlu tarafından yayınlandığı 1326 (1910) yılından önce vefat etmiş bulunduğu anlaşılıyor. Yazarın, gerek hemşerileri, gerek Edirne’deki ileri gelen zevat tarafından sevilip sayıldığı eserde anlattığı vakalardan anlaşılmaktadır.
ESERIN YAZILIŞIVE NEŞRİ
Yazar ve ailesi 1877 Ağustosunda İstanbul’a hicret etmişlerdi. Dostlarının arzusu üzerine kitabını yazdı. Maarif Vekaletinin izni ile bastırılmak üzere iken Plevne’nin düşmesi (10 Aralık 1877) bu işi geri bıraktı. Bundan sonra da eser üzerinde çalışan yazar bazı ilave ve düzeltmeler yaparak müsait bir zamanda bastırması için kitabını oğlu Necmi Raci’ye bıraktı (1896). Vak’a sırasında sekiz yaşında olan oğlu Necmi Raci Bey ise kitabı ancak İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1910 yılında bastırabildi ki, bu sırada yazar -ihtimal ki yıllar önce- vefat etmiş bulunuyordu. Necmi Raci Bey, gecikme sebebinin, Sultan Abdülhamid’in istibdat idaresi olduğunu yazıyor.
ESERİN KlSlMLARI VE DEĞERİ
Eser üç kısımdan meydana gelmiştir:
1. Tarihçe-i Va.k’a-i Zağra: Eserin üçte ikisini ve esasını teşkil eder. Hatıra şeklinde olarak Rusların Tuna’yı geçmelerinden itibaren Eski Zağra’ya gelen haberleri, kasabadaki durumu, ekseriyeti teşkil eden Bulgarların yaptıklarını, Rus işgalini, zulümleri, Süleyman Paşa ordusunun gelişini, hicreti ve göç perişanlığını anlatır. Bunların tamamı yazarın bizzat gördüğü veya duyduğu vakalardır.
2. Herc ü merc-i Kıt’a-i Rumeli: 93 Harbi’nin Rumeli cephesindeki askeri harekatı basit olarak anlatır. Bu sırada yapılan hataları ve bunların neye mal olduğunu belirtir. Ayrıca yine hicretten ve zulümlerden bahseder. Bu kısım daha ziyade Süleyman Paşa’yı tutan ve temize çıkarmaya çalışan bir dille yazılmış olup, tarafsız değildir. Esasen bütün Zağralılar kurtarıcı saydıkları Paşa’yı çok sevmektedirler. Necmi Raci Bey’in kitaba yazdığı Naşirin İfadesinden eserin tamamının Süleyman Paşa tarafından görüldüğü anlaşılıyor. Yazar da Müellifin İfadesinde:”doğru sözlü bir kumandanın eseri okuyarak, yanlış ve noksanların tashihi için kendisine bilgi verdiğini” söylemektedir. Bu bakımdan eser, askeri harekata dair olan bahislerinde tarafsız değildir.
3. Hicretname: 364 beyitlik manzum bir eserdir. Hicreti, yolda çekilenleri, İstanbul’da göçmenlerin halini, perişanlıklarını anlatır.
YAHYA KEMAL’İN ESER HAKKINDA YAZDIKLARI
Büyük milli şairimiz merhum Yahya · Kemal Beyatlı Bey, 5 Kasım 1337 0921) tarihinde Dergah Mecmuasında yayınladığı “Balkan’a Seyahat” adlı yazısında: “Tarihçe-i Vak’a-i Zağra”dan şöyle bahsediyor: Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkan’dır. Vakıa, Tuna’nın kıyılarından ve Balkan’ın eteklerinden ayrılalı kırk üç sene oluyor. Lakin bilmem uzun asılar bile, o sularla o karlı tepeleri gönlümüzden silecek mi?
Sabah erken Burgaz’dan kalkan tren yarı gecede Sofya’ya varıyor. Yol sahilden Filibe’ye kadar ovadan geçiyor. Şimalden bir düzine Balkan tepeleri görünüyor. İki taraf işlenmiş bir toprak. İstasyonlar gayet sık. Aydos, sonra Karinâbâd (Bulgarca Karbonat), Yanbolu tek kalan camileri ve minareleriyle görünüyorlar. Daha sonra Yeni Zağra, ağaçları arasında kaybolmuş bir ova şehri. Daha sonra dağ eteğinde büyük bir dikili taş. Bu sütun Rusların meşhur Duranlı müsademesinde döğüşen askerlerine diktikleri bir abideymiş. Duranlı abidesinden biraz sonra dağ eteğinde Eski Zağra görünüyor. Bila-ihtiyar Raci Efendi’yi hatırladım.
Daha çocukken Recaizade’nin Talim-i Edebiyat’nda, bilmem neye misal, beş on satır okumuştum. Bu misalin altında da bu kayıd vardı: Raci Efendi, Tarihçe-i Vak’a-i Zağra. Türkçede bu nesir numunesi ayarında güzel bir parça görmedim. Muharrir işgale uğramış bir Türk şehrinin hapishanesinden mahpusların zincirden boşanır gibi çıkışını naklediyordu, bu kadar. Bu satırların ne muharririni tanıyorum, ne de hangi kitaptan alındığını biliyordum, mamafih daima yüreğimde tesirini hissettim.
Senelerden sonra bir gün Fatih’ten geçerken bir mahalle bakkalının camında bir kitap gözüme ilişti: Tarihçe-i Vak’a-i Zağra, müellifi Raci Efendi. Kapta bir kıt’a vardı ki hatırımda kalan ilk mısraı bu idi:
“Aziz-i vakt idik, a’dâ zelil kıldı bizi “
Kitabı satın aldım. Bu kıraatin teessürü iliklerime kadar geçti . . Zağra müftüsü Raci Efendi doksan üçte, General Gurk,’ un Eski Zağra’ya ilk defa nasıl girdiğini, Müslümanların çoluk çocuk, kadın, ihtiyar hasıl kesildiklerini, sonra Süleyman Paşa ordusunun “melek üs siyane” gibi yetişip Eski Zağra’yı nasıl kurtardığını, Müslümanların cehennemî bir matemden birden bire delice bir sevince nasıl geçtiklerini, mağlubiyetten sonra da ikinci ve son felaketi, İstanbul’a doğru o acıklı hicreti bütün sahneleriyle naklediyordu. Lakin nasıl temiz, yavaş ve duygulu bir naklediş …
Tarihçe-i Vak’a-i Zağra’yı Falih Rıfkı gibi Türk naşirlerine gösterdim. Onlar benden ziyade hayran oldular. Bu kitap Türklerin vatan edebiyatında en samimi, yüksek bir şaheseridir. Onun için de okunmaz!!!
Samimi bir eserin ne yaman bir kudreti vardır. Eski Zağra’ya Raci Efendi’nin çizdiği levha haricinde bakamadım. Şehirde bir iki cami ve minare kalmış; lakin Müslümanlık daha o darbede bir defa dağılmış, ondan sonra da ana vatana hicret etmiş. Şimdi 93’ü hatırlar gibi düşüngen duruyor. Eski Zağra’dan sonra irili ufaklı bazı köyler, istasyonlar daha, en nihayet Filibe ovası…