Benim gençlik yıllarımda sevdiğim şairlerden birisi de Feyzi Halıcı idi.
İzmir’de Ast Subay Silah teknik okulunda okur iken ve mezun olup aynı okulda,
Bomba-Roket öğretmenliği yaparken,
İzinli olduğum zamanlarda Bandırma’ya giderken,
Dönüşte Bandırma’dan İzmir’e giderken,
Feyzi Halıcı’nın;
İzmir’e doğru bir tren gider
Yol boyunca incir ağaçları
Ben susarım, yüzümde bir güzelin
Rüzgâr rüzgâr konuşur saçları.
Dörtlüğü ile başlayan İMBAT adlı şiirini okurdum.
Başımda kavak yellerinin etiği çağım olduğundan olsa gerek bu şiir beni çok etkilerdi.
Seneler sonra tarihini hatırlamıyorum ama Çamlıca Kız Lisesi talebelerinin olduğu bir televizyon programında:
Sevdadır, çevre yanımda
Bir nice nöbet tutmuştur.
Kar yağmıştır o dağlara
Nilgün beni unutmuştur.
Ayrılık Üzerine Ağıt adlı şiirini okudu. Soru-cevap şekline süren bu programda talebelerden biri;
“Hocam serbest şiir mi, hece vezni şiir mi?” şeklinde bir sual sordu.
Üstad, benim yüreğime su serpen şu cevabı verdi. “Hece ölçüsü biz Türklerin tarihin derinliklerine gelen Millî ölçüsüdür. Çağlar arkasında n süzülüp gelmiştir. Köklü bir geçmişi vardır. Çok şükür şimdiki genç şairlerde hece ölçüsüne bir yöneliş görüyorum.”
Bu cevap sebebiyle, Sayın Feyzi Halıcı Üstada hayranlığım bir kat daha artmıştı.
O zamanlar sadece gıyaben tanıyıp sevdiğim Feyzi Halıcı benim nazarımda ulaşılması imkânsız birisi idi.
Zaman su gibi akıp geçti. 1992 yılında Eskişehir Şairler Derneğini kurduktan sonra şiirle daha ciddi manada ilgilenmeye başladım. 1996 yılının 6-10 Mayıs ayında Bahattin Güney Kültür Sarayında yapılan, Yunus Emre’yi anma etkinlikleri sırasında Feyzi Halıcı’nın yönettiği gecede “Salondaki Dinleyicilere bir muamma soracağım, kim bilirse ona imzalı bir kitabımı vereceğim.” dedi.
Muamma bir dörtlüktü, bu muammanın DİL olduğun anladım. Bir kâğıda yazdım ve biraz sonra salon görevlilerine verdim. Feyzi Halıcı toplanan cevapları değerlendirdikten sonra benim yazdığım dörtlüğü okudu ve “Kim bu İbrahim Sağır gelsin de şiirini okusun.” diye sahneye çağırdı. Ben de sahneye çıktım ve yazdığım şu dörtlüğü okudum.
Çok uzarsa fitne saçar âleme,
Sevgi dokur, mendil olur naleme.
Sohbetlerde yollar açar kaleme,
Dost ağzında dildir ol muammanız.
Bu dörtlük ile “İzmir yollarına İMBAT” şiirini okuduğum Feyzi Halıcı Üstadım ile tanışmış oldum.
Ertesi gün aynı salonun dinleme bölümünde beraber olduk. Yeni yazdığım MERSİYE şiirimi verdim.
O ay yayımlanan Çağrı Dergisinde iz bırakanlar sayfasında ilk olarak bu şiirim yayımlandı.
Türk Şiirine ve edebiyatına yıllarca emek vermiş bir Üstadın yayımlayarak bana mutlulukların en güzelini yaşattı.
Ertesi yıl Sayın Üstadın Ankara’da Fasıl Bar adlı bir mekânda her ay yapış oldukları bir etkinliğe Muharrem Kubat Hocam vasıtasıyla ben, Fikret Akın, Ayşe Akkaya, Gülsüm Işıldar birlikte gittik. Daha sonra Rasim Köroğlu, Mehmet Ali Kalkan, Lütfü Kılıç, Sabri Dil ve daha birçok dernek üyesi şairlerle gittiğimiz zamanlar oldu. Daha sonra İstanbul Pera Palas Otelinde yapılan şiir toplantılarına da katıldık.
İşte bu toplantılardan ötürü Feyzi halıcı Üstadı daha yakın tanıma bahtiyarlığına erdim.
Güleç yüzlü, babacan edalı tavırları, samimi insana güven veren hali ile beni derinden etkiledi.
Türk Edebiyatına ve Türk şiirine hizmet aşkıyla dolu Üstada gıpta ile bakmaya başladım.
Her zaman kendisine olan hayranlığım, saygım muhabbetim artmaktadır.
Bu vefa ve fedakârlık abidesi insana Türk şiirine, Türk edebiyatına, Türk kültürüne yaptığı hizmetlerin minnettarıyım.
Sen ey abide çınar dallarının altında topladığın binlerce Âşık, şair ve şaireye şiirin bengisu havuzundan sunduğun serinliğin mutluluğunu yaşamak bahtiyarlığına eren müstesna insanlardan biri olarak her zaman başımızın tacı olarak kalacaksın. Kabrin nur, ruhun şâd, mekânın Cennet olsun.
İbrahim SAĞIR
****
İMBAT
İzmir’e doğru bir tren gider,
Yol boyunca incir ağaçları.
Ben susarım, yüzümde bir güzelin
Rüzgâr rüzgâr konuşur saçları…
Bulunduğum yıllar İstanbul’da
Olaydınız, mutlak tanırdınız.
Bir gün beyazit’te, bir gün Boğaz’da
Kimbilir nasıl da kıskanırdınz?
İmbat denen şey bu olsa gerek;
Hâla dinmedi kırk-ikindi.
Bir uzak hatıra gibi yalnızım,
Ne yapar, nerelerdedir şimdi?
Ararım yıllar-yılı per perişan,
Nevrim döner ağlarım elimde mi?
Bilmem ki, son ümit şair dostlarda,
Mektup yazsam cevap verirler mi?
İzmir’e doğru bir tren gider,
Yol boyunca incir ağaçları.
Ben susarım, yüzümde bir güzelin
Rüzgâr rüzgâr konuşur saçları.
Feyzi HALICI
****
AYRILIK ÜZERİNE AĞIT
Sevdadır, çevre yanımda
Bir nice nöbet tutmuştur
Kar yağmıştır o dağlara
Nilgün beni unutmuştur
Hüznüm o, sevincim o’ydu
Doğan günüm, gecem o’ydu
Yıllardır düşüncem o’ydu
Hayatta güvencem o’ydu
Artık daldan uçan kuştur
Kar yağmıştır o dağlara
Nilgün beni unutmuştur
O’ydu ufkumda altın iz
Kaldım yollarda çaresiz
Ne yapayım, ne dersiniz?
Aşk gözümde tüten deniz
Ne çare ki buz tutmuştur
Kar yağmıştır o dağlara
Nilgün beni unutmuştur
Gönlümde dert dilim dilim
Aşkım tanımıyor iklim
Dostlar kendimde değilim
Gitti hayatım, sevgilim
Gayrı ne söylesem boştur;
Kar yağmıştır o dağlara
Nilgün beni unutmuştur.
Feyzi HALICI