İkinci Meşrutiyet İslamcılarından saygın bir düşünür olan Sait Halim Paşa, Müslümanların niye geri kaldığını anlatırken şöyle yazıyordu:
“Bizim dimağımız henüz eşyadan fikirlere intikal edemiyor, fikirlerden eşyaya geçmeyi tercih ediyoruz. Çünkü bu sayede düşüncelerimiz sonsuz hayaller içinde, her şeyi kendi emellerine göre tertip edebileceği hayali bir çevre bulabiliyor.”
Kısacası, zihnin içindeki bir zannı, bir şablonu zihnin dışındaki doğa ve evren olaylarına yapıştırmak! Ay tutulmasını şeytana, depremi küçüklerin evlenmesinin yasaklanmasına bağlayan kafa böyledir.
Çocuk yaşındaki kız ve oğlanları evlendirmek depremleri önler mi?! Eski çağlarda depremler olmuyor muydu?
Nasıl bir çıkmaz sokak görüyorsunuz!
*****
Taha AKYOL
Elazığ depreminin sebebi, küçük çocukların evlendirilmesini yasaklayanlara Allah’ın gazabı imiş!
Burada, İslam tarihini beşyüz yıldır karartan iki büyük zihniyet problemi var: Biri selefî, dogmatik din anlayışı, öbürü yanlış bilim anlayışı, daha doğrusu bilim zihniyetinin hiç olmaması!
Kuran-ı Kerimin ya da fıkhın o zamanlar için izin verdiği küçük yaşta evlendirmeler, kölelik, çok eşlilik, ganimet gibi kurallar sonradan devlet tarafından yasaklanamaz mı?
Devlet şartların ve kamu yararının değişmesini dikkate alarak başka türlü düzenleme yapamaz mı?
Bu fevkalade önemli mesele daha Hz. Ömer zamanında ortaya çıkmıştı.
DEVLET ADAMI HZ.ÖMER
Kur’an-ı Kerim’de, Müslüman erkeklerin Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenmesini izin verilmişti. (Maide, 6)
Fakat Hz. Ömer Müslüman erkeklerin Hıristiyan ve Yahudi kadınlarla evlenmesini yasakladı.
Tıpkı modern çağda Medeni Kanun’la ve Ceza Kanunu ile evlenme yaşlarının belirlenmesi ve çok eşliliğin yasaklanması gibi bir “devlet tasarrufu”ydu bu.
Büyük devlet adamı Hz. Ömer’in gerekçesi şöyledir:
“Yahudi ve Hıristiyan hanımlarla evlenmeye Allah Teala o zamanlar müsaade etmişti. Çünkü Müslüman hanımlar azdı. Şimdi ise, sayılarına bereket, ötekilere ihtiyaç kalmamıştır, dolayısıyla da izin zail olmuştur (kalkmıştır).”
Hz. Ömer’in diğer bir gerekçesi de Müslüman erkeklerin Hıristiyan ve Yahudi kadınları “güzelliklerinden dolayı” tercih etmeleri halinde Müslüman kadınların mağdur olacağı endişesidir.
Daha erken şehirleşmiş olan o kadınların “daha güzel” olması sosyolojinin konusudur.
Hz. Ömer, yine “şartlar değişti” gerekçesiyle ganimet ayetini de uygulamadı.
Hz. Ömer’in gerekçesinin başka bir ayet ya da hadis değil, “değişen şartlar” gibi tamamen ‘dünyevi’ bir olgu olmasına özellikle dikkat etmek gerekir.
DEVLETİN YASAMA YETKİSİ
İkinci Meşrutiyet döneminde bu konular çok tartışılmış, o zamanki açık fikirli İslamcılar devletin yasama yetkisini savunmuşlardı.
Darülfunun’da fıkıh profesörü olan Mansuri-zade Sait Bey sosyal ihtiyaçları esas alarak ve aynı zamanda fıkıhla birlikte modern hukuktan gerekçeler getirerek “devletin yasama yetkisini” savunların o devirde öncüsüdür.
Hatta o dönemde “örfe dayalı ayetler”in, örfte meydana gelen değişmeleri dikkate alarak yorumlanacağı bile yazılmış, çizilmişti.
Hukuki modernleşme tarihimizde önemli bir adım olan 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi bu ilmî görüşe dayanıyordu. Fakat maalesef Mütareke döneminde İngilizlerin ve Patrikhane’nin talebiyle Damat Ferit hükümeti tarafından iptal edilmişti!
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, bir sohbetimizde Mansuri-zade’nin eserlerini Diyanet’in yayınlayacağını söylemişti, çok sevinmiştim.
Fakat Görmez’den sonra iki yıldan fazla zaman geçti, ortada bir şey yok!
Bu konuda ilahiyatçı Fıkıh Profesörü Mehmet Erdoğan’ın “İslam Hukukunda Ahkâmın Değişmesi” adlı eserini tavsiye ederim. (Marmara İlahiyat yayınları)
İLİM ZİHNİYETİ?
Depremlerin sebebi, birkaç milyon yıl önce oluşan fay hatlarıdır. Bilim insanları bilimsel metotlarla yüzlerce yıl araştırarak bu gerçeği tespit ettiler. Artık fay hatları, deprem bölgeleri biliniyor; depremler hep oralarda oluyor.
Gerçek bu iken, zihnimizdeki bir şablonu olaylara yapıştırmak, bu gerçeği değiştirmez.
Safahat’ta Akif yazıyor. Ay tutulunca Orta Asya’da bunu şeytan işi sanıyorlar, “kovalım şeytanın kalkın diyerek” binlerce insan dümbelek çalıyordu!
1724’te Bilimler Akademisi’ni kuran Rusya bütün buraları istila edecekti.
İkinci Meşrutiyet İslamcılarından saygın bir düşünür olan Sait Halim Paşa, Müslümanların niye geri kaldığını anlatırken şöyle yazıyordu:
“Bizim dimağımız henüz eşyadan fikirlere intikal edemiyor, fikirlerden eşyaya geçmeyi tercih ediyoruz. Çünkü bu sayede düşüncelerimiz sonsuz hayaller içinde, her şeyi kendi emellerine göre tertip edebileceği hayali bir çevre bulabiliyor.”
Kısacası, zihnin içindeki bir zannı, bir şablonu zihnin dışındaki doğa ve evren olaylarına yapıştırmak! Ay tutulmasını şeytana, depremi küçüklerin evlenmesinin yasaklanmasına bağlayan kafa böyledir.
Çocuk yaşındaki kız ve oğlanları evlendirmek depremleri önler mi?! Eski çağlarda depremler olmuyor muydu?
Nasıl bir çıkmaz sokak görüyorsunuz!
Hâlbuki İslam’ın aydınlanma asırlarında İslam âlimleri “sünnetullah” kavramının tabiat kanunlarını ifade ettiğini biliyorlardı!
Beş asırdır öyle bir karanlık ki, hala tam aşamadık.
——————————————–
Kaynak:
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/profesor-ne-diyor-12643