Tanzîmât Felâketi’ndenberi bize dayatılan konulardan biri de, KENDİ TÂRİHİMİZE, AVRUPALI’nın (Amerika, onun uzantısıdır) BAKTIĞI GİBİ, AVRUPA BAKIŞ AÇISINDAN BAKIP kendimizi, öyle değerlendirmemizdir.
Bu ÇARPIK BAKIŞın bir tezâhürü, sık sık ortaya çıkmaktadır: 28 Mayıs 2021 Cuma günü, Devlet Televizyonu TRT de, muhâbir, Edirne’deki, Fâtih’in okumuş olduğu kabûl edilen medresenin, müze olarak açılış haberini verirken, -alışılageldiği gibi, politikacılarımızın, resmî görevlilerin de yaptığı gibi- ÇAĞ KAPATIP ÇAĞ AÇMAK’tan söz etti.
Düzeltilmesi gereken 2 YANLIŞ şunlar:
1. Fâtih’in adı, Mehmet DEĞİL; MEHEMMED’dir. O çağda öyle söyleniyordu; Prof. Halil İnalcık – Mevlüt Oğuz: Gazavât-ı Sultân Murâd bin Mehemmed Hân’ın (Fâtih’in babası İkinci Murâd’ın 1443-1444 yılları sırasındaki gazâlarını anlatan kitap). Sultan İkinci Murâd, oğluna, kendi babası Çelebi MEHEMMED’in adını veriyor. 18. yüzyıl başlarında bile böyle kullanıldığını, Baltacı’nın adının, o çağdaki bir madalyonda Mehemet şeklinde yazılmış olmasında da görüyoruz.
Mehmet ismi, halk ağzında Memet şeklinde kullanılıyor, bu yaygınlaşırsa, diyelim, 20 yıl sonra Memet şeklinde kullanılacak. O zaman,
okul kitaplarında ‘Fâtih Sultân Memet’ diye mi okuyacaklar?
2. ‘Çağ Kapatıp Çağ Açmak’ konusu, TAMÂMEN Avrupa Merkezli Târih Bölümlemesine bağımlı olarak kabul ediliyor ki, bu bölümleme, kesinlikle, Yeryüzündeki bütün ülkeleri ilgilendirmez.
395 yılında Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması, niçin Ortaçağ’ı başlatsın; bu olaydan biz Tütklere ne?, Çinlilere ne? Amerika’nın aslî yerlileri İnka’lara, Maya’lara, Aztek’lere ne? koca Afrika kıtasındaki, Avustralya (bu adı da Avrupalı vermiş) kıtasında yaşayanlara ne? onları niye ilgilendirsin?
Avrupalı’nın kafasında TÜRK, Hz, İsâ’yı, kedi çarpık görüşlerrindeki gibi İLÂH (Hâşâ, Allah’ın oğlu) kabûl etmediğimiz için, ‘kâfir’dir; 1453 târihi de, Konstantinopolis’in, Kâfir Türk’ün eline DÜŞTÜĞÜ TÂRİHDİR; UNUTULMAMALIDIR: Onun için 1453 ü, Ortaçağ’ın bitişi, Yeniçağ’ın başlangıcı kabûl etmişlerdir. Sözde, İstanbul’dan giden, meleklerin erkek mi, dişi mi olduğunu ve kanat sayısını tartışan büyük(!) bilginler Avrupa’ya gidip Rönesans’a katkıda bulunmuşlarmış: KOCAMAN YALAN! o bilginler,her bakımdan çürümüş Konstantinopolis’ten DEĞİL, Mora’dan gittiler.
Yeniçağa başlangıç için de Protestanlığı başlatan Martin Luther’in, 95 maddelik tezini/bildirisini Wittenberg katedralinin kapısına çivilediği 1517 târihi, çok daha uygundur.
Tanzîmât (1839) ve ardından gelen İslâhât (1856) depremleriyle Avrupa’nın kuyruğu olma yoluna girdik ama, doku uyuşmazlığından dolayı bu da istenildiği gibi gerçekleşmedi; üzerimize deli gömleği giydirilmiş gibi olduk, örtülü sömürge hâlinde, Kültür İstilâsı’nın en ağırına mârûz kalarak günümüze kadar geldik.
Bedene Mustafa Reşid Paşa’nın alelacele Avrupa’dan getirip zorla giydirmeğe çalıştığı konfeksiyon kıyâfet, uymuyor mu? dert değil; elbise bedene uymuyorsa, beden elbiseye uydurulur, olur, biter. Millet zâten câhildir; Jakoben tutumla, ona zorla kabûl ettirilir. Ceketin yenleri kısa mı geldi; el parmaklarının en uzununu kesersin, pantalonun paçaları kısa mı geldi, ayakları bileklerinden kesiverirsin, olur biter.. de… biraz hürriyet gelince,
Millet konuşmağa başlıyor,
Irmak, tabiî yatağına dönmeğe başlıyor.
Anlayana sinek sesi SAZ. Düşünce özürlüye ne söylense AZ.
28 Mayıs 2021