Yazar: Alberto Fabio Ambrosio
Çeviren: Buğra Poyraz
234 Sayfa
Yayın Tarihi 2012
Yayınevi: Kabalcı
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, Öğretmen (E)
Dervişler kimlerdir? Neden ibadetleri UNESCO tarafından dünya mirası olarak ilan edilmiştir? Neden Avrupa ve Kuzey Amerika’da Mevlevi cemaati bu kadar derin ilgi uyandırmıştır? Bu cemaatin esinlendiği, İslam’ın en tanınan mistik şairi olan Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatı, yapıtları ve fikirleri, bu kitapta tarih, antropoloji ve “seyr-i sülûk” açısından ele alınıyor. Dervişlerin eğitimlerine de değinen bu kitap ile okuyucu, cemaatin engin kültürü ile karşılaşacak ve “Sema” denilen ünlü ibadet hakkında bilgi sahibi olacak.
Yazar Hakkında
Fr. Dr. Alberto Fabio Ambrosio, İstanbul’da yaşayan, Domeniken tarikatına bağlı bir Katolik din adamıdır ve Osmanlı Sufilik Tarihi uzmanıdır. “DOSTI” isimli bir Domeniken Eğitim Enstitüsü’nün aktif üyesidir. Aynı zamanda Papalığa ait olan Gregoriana Üniversitesi’ne bağlı Emilia Romagna İlahiyat Fakültesi’nin öğretim elemanları arasında yer almaktadır. Paris’te bulunan Sosyal Bilimler Yüksek Çalışmalar Okulu’nun Osmanlı Tarihi Araştırmalar Kurulu’nun (CETOBAC – EHESS – Parigi) ve İstanbul’da bulunan Anadolu Çalışmaları Fransız Enstitüsü’nün (IFEA) üyesidir.
Önsözden
Alberıo F. Arnhrosio bizi Sufiliğin sembollerle dolu mistik dansı olan semanın sırları arasında bir yolculuğa çıkarıyor:
“Damarlarımda ve tenimdeki aşk kanmışçasına akıyor. O beni boşalttı ve içımi ‘Sevdiğimle’ doldurdu. Sevdiğim benim varlığımın her zerresini fethetti. Artık benim sadece adım kaldı, geri kalan her şey O oldu.”
Dervişlerin büyük hocası Rumi işte böyle diyor. Dante ile çağdaş olan Rumi, çok sayıda ve yüksek duygularla kaleme alınmış şiirlerin yazarıdır; Mesnevi adlı eseri 25.600-28.000 arasında beyti içerir. Bu büyük eser ney için yazılmış unutulmaz dizelerle başlar. Ney, dervişlerin tüm dünyada meşhur olan mistik dansları semaya eşlik eden, kamıştan yapılmış üflemeli bir enstrümandır. Coşturucu bir etkisi olan bu enstrüman, insanları duygulandırır. Onun sesini duyan kişi kalbinin derinliğinde iyileşemez bir sızı duyar: nitekim bir zamanlar canlı bir kamış olan ney’in özlemidir bu sızının nedeni. Bu benzetmenin anlamı hemen çözülür; insanın bedeninde ve zamanda hapis olan ruh, kaynağına: Tek olanla, Tanrı ile bir olmaya özlem duymakta, iç çekmektedir. işte bu yüzden “Sevgili”, vücutlarımızdaki damarlarda ve en derin noktalarında akmakta, ona yeni bir şekil vermekte ve ruhsallığını kaybettiği anavatanına dönmeye çalışmaktadır:
Dinle, bu ney nasıl şikayeı ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek. kadın … herkes ağlayıp inledi.
Ayrılıktan parça parça olmuş kalp isterim ki, iştiyak derdini açayım.
Aslında uzak düşen kişi. yine vuslat zamanını arar.
Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim esrarım feryadımdan uzak değildir; ancak her gözde, kulakta o nur yok.
Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lakin canı görmek için kimseye izin yok.
Bu ney;n sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!
Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür.
Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, haldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı.