Bazı kararları tek başına vermek zorunda kalırsınız. Hayatın makaslarında. Yanınızda, yakınınızda kim olursa olsun. Hangi kafadan hangi ses yükselirse yükselsin. Onlar duymanız gerekenler olabilir olsa da… Karar size, iç sesinize ve ilâhi kanaldan sadece size özel gelen mesaja bağlıdır. Hissetmek. Orda devreye girer. Yola girersiniz süreç işler. Sonuca ulaşırsınız ve olana katlanırsınız. Bu noktalar ciddi sınavlar. Hayatın seviye sınavları. Ya diplomanız elinizde yeni seviyelere yol aldığınız. Ya sınıf ve ders tekrarına kaldığınız. Çok zor an’lar. Ama o anlar işte… Sizi siz yapar. Bir nevi Starting Box gibi. Yani atların yarışa başlamadan önce bazen zorla gözleri bağlı sokuldukları küçük geçiş noktaları… Oraya girmeden ne yarışa dahil olmaları mümkündür ne de ödüllerden herhangi birine ulaşmaları… Zordur starting box da olmak. Kaderinizin jokeyi olduğunuzu, iliklerinize, kemiklerinize, hücrelerinize kadar hissetmek.
Derin bir nefesle yarışa çıkmak… Ve yapayalnız başlayıp yapayalnız tamamlamak…
Bir yarışı bitirip diğerine hazırlanmak.
Bitmeyecek yeni koşulara hep yeniden demek.
Hep yeniden…
Güvenerek, yalnızlığın zorluğunda O’nun rahmeti ve merhametinin huzuruna.
Ve size yetişen duaların nuruna.
…
Senede Bir Gün Mü?
İnsan yetiştirmek ve çocuk büyütmek o kadar ayrı şeyler ki… Çocuk büyütmek … Kedi beslemek gibi. Yedir doyur. Sal çayıra Mevlam kayıra… Aziz olan, terbiye edilmiş ve yaratılış şuuru edindirilmiş, insanlığı içselleştirmiş bireylere ana olabilmek.
Evet anneler günü…
Alâ, kutlu olsun. Yenilsin, içilsin, hediyeleşilsin… Ancak asıl yapmamız gereken anneliğimizi sorgulamak olsun. Yılı muhasebe etmek. Evlat eğitimi konusunda yapabildiklerimize çentik atmak, yapamadıkları mıza soru işareti koymak günü. Ve hedefler belirlemek. ‘Daha iyi ne yapılabilir?’ noktasında. Annelik, doğurmak işleviyle kazanılan bir ünvansa ve yeterliyse evet. Ya da bu güzelliği hatta şansı diyelim, yaşayamamış kaç kadın hatta hatta kaç adam, bu ünvana daha layık(!).
Gerçek kutlanmalı olanlar kimler?
Cennet kimlerin ayaklarının altında ..?
İşte öyle…
Her önemli gün ve hafta tebrik ve kutlamadan ziyade bir muhasebe fırsatı olmalı.
Muhatabı kim ya da kimse.
Tartmalı ünvanının gereklerini kendi tartısında.
Vicdanını alıp karşısına, mertçe cevaplamalı sorularını.
“Nasıl bir insana attım imzamı?” diye.
“İyi bir vatandaş, iyi bir insan, iyi bir dindar, iyi bir meslek sahibi, iyi bir evlat, iyi bir gelin, iyi bir damat, iyi bir komşu … vs. vs. vs
olabilir mi?” diye…
“Canı pahasına, dürüst olmayı öğretebildim mi?” diye.
“Aklını, mantığını ve sağduyusunu daima rehber kılabildim mi?” diye…
“Asla ve asla yalan söylememesini öğretebildim mi?” diye.
“Gücün değil doğrunun yanında durmasını öğretebildim mi?” diye…
…
Ne çok soru var değil mi?
Sümen altı olmuş.
Cevaplarımızı onaylıyorsa vicdanımız…
Soruların çoğunun cevabı geçer notu hak ediyorsa eğer?
Buyrun !!!
Kutlayalım önce kendi kendimizi.
Kimseye hacet olmadan.
Anneler günümüz o zaman kutlu olsun.
O zaman her günümüz bugün olsun.
Bir güne ne hacet.
Bize her gün anneler günü olsun…
Anneliğimiz kutlu olsun!