Oğuz Özkaya

 
Gönlükirmizilar.commden…
Oğuz Ağabey bir güzel insandı.
Bir grup arkadaşla kaldığımız Adana Kültür Derneği’nin başkanı idi ama başkandan öteydi.
Yıl 1978 olabilir.
Yılbaşı yaklaşırken bir bildiri dağıtmıştık, bildiriyi Oğuz Ağabey kaleme almıştı, şöyle diyordu;
“Noel’iniz kutlu olsun.
Hediyelerinizle, tebriklerinizle, yeni yıl dileklerinizle, süslü ağaçlarınızla; radyoda, televizyonda ve eğlence yerlerinde düzenlediğiniz hususi programlarınızla Noel’iniz kutlu olsun!
Vahşi kabilelerin ateş ayinlerini andıran danslarınızla; şaraplarınız, şampanyalarınız, rakılarınızla… Noel’iniz kutlu olsun.
Ve sizler eyyy!
Leyle-i Regaip’i unutup Hristiyan Batı’ya boyun eğdiğiniz için, havasında anarşinin kaynaştığı, fikirsiz, davasız, vicdansız üniversitelerden vatanı kurtarıp Millet Üniversitesi yapamadığınız için; bir yandan devleti kemirirken halkımızı da sistemli bir şekilde istismar eden inançsız basına ahlak, ülkü ve mesuliyet ciddiyeti kazandıramadığınız için;
Noel’iniz kutlu olsun!
Büyük halk yığınlarını emrinde çalıştırarak kendi saadetlerine alet eden istismarcı ağalarla patronların hasis menfaatlerine “dur” diyemediğiniz için;
Halkımızı vaatlerle aldatıp, devlet nimetlerini paylaşmaktan bir türlü doymayan particilerin ve politika adamlarının sefil ihtiraslarına son vermediğiniz için;
Noel’iniz kutlu olsun.”
Bildiri böyle devam ediyor ve şöyle bitiyordu;
“Ve biz ne için varız?
İkbal hırsıyla yanıp da yoksulları göremeyen kör gönüllerin gafletinden milletimizi uyandırmak için;
Kapitalizm ve Komünizm diye Batı dünyasının bize verdiği bu iki kara reçeteyi Batılılaşma ihaneti içinde bulunan yarı aydınların boynuna geçirmek için;
Yaradılanların en şereflisi olan insanın sömürülmesine karşı çıkmak, İslam ahlakına dayanan bir cemiyet düzeni kurmak için,
Nihayet her varlığı kendi nefsi için tasarlayan ruhları bencillikten kurtarıp merhameti canlandırarak Allah’a ulaşmak için…”
Bildirinin bir kısmı böyleydi. Ulu Camii önünde dağıtırken kimi “1cami önünde Noel’iniz kutlu olsun denir mi?” diye konuşurken kimi de “Onlar tersten yazmış” diye cevap veriyordu.
Yanlış anlaşılmasın yıl dediğim gibi 1978 olabilir.
Yıllar sonra Adana Kültür Derneği’ni ve arkadaşları şiirle dile getirmeye çalışmıştım, şöyle başlıyordu;
Sandığa koyduk dünleri,
Unutulmaz unutulmaz.
Sıcak Adana günleri,
Unutulmaz unutulmaz.
Oğuz Ağabey için şunu yazmışım;
Bırakmadı bizi yaya,
Düşürdü kutlu sevdaya,
Kökümüz Oğuz Özkaya,
Unutulmaz unutulmaz.
Bunların bir kısmı benim hatıralarım, bir kısmını da bizim o günlerimizi yazan Mehmet Hayati Özkaya’nın P.K.546 adlı kitabından aldım.
Osman Kurban vardı Kayseri’li. Aynı sınıftaydık, dernekte beraber kalıyorduk, neredeyse yirmi dört saatimiz beraber geçerdi.
Sırası geçmesin aman,
Her günümüz geçti yaman,
Kayseri’li Osman Kurban,
Unutulmaz unutulmaz.
Bankalar Lokantası vardı Ali Abi’nin, bizden yemek parasının üçte birini ancak alırdı. Biz de zaten bir kap yemek yiyebilirdik Osman’la, paramın ona yeterdi.
Hiç tam almadı hesabı,
İşlem yaptı almış gibi,
Lokantacı Ali Abi,
Unutulmaz unutulmaz.
İşte bir gün o lokantaya gittik Osman’la, yemek yiyoruz baktım Osman bir de sütlâç yiyor. Kızdım tabi. “Osman sütlacı ne zaman söyledin?” deyince şaşırdı. Bir bana baktı, bir sütlâca, bir karşıdaki adama. Meğer karşıdaki adamın sütlacıymış “Ye oğlum ye” demişti adam.
İşte o Osman şöyle yazmış dernek ve arkadaşlığımız için;
“Başka şehirlerde okuyan bir arkadaşım bir sohbet sırasında dedi ki’ ben de üniversitede okudum. Ben de derneklerde, ocaklarda çalıştım ama okul bitince her şey oralarda kaldı ve bitti. Şimdi o arkadaşlarımla bazen tesadüfen karşılaşıyorum, fakat sen arkadaşlarından, Adana Kültür Derneği mensuplarından bahsederken sanki çok yakın bir akrabandan bahsediyorsun gibi geliyor bana.”
Halbuki biz akrabadan öteydik.
Erol Cihangir de Eskişehir’li idi, o da bizimle beraber kalırdı. Gece gündüz kitap okurdu ve bütün harçlığını kitaplara verirdi. Şimdi Doğu Kütüphanesi Yayınevi’nin sahibi. O da şöyle demiş mektubunun bir yerinde Oğuz Ağabey için;
“Ve hiç şüphesiz şahsiyetimizin kemikleşmesinde, fikrimizin kemale ermesinde müstesna bir yer işgal eden ahir zaman dervişi Oğuz Abi. Nedendir bilmem, Oğuz Ağabey’in soyadını telaffuz etmek içimden hiç gelmediği gibi, soyadının da hep bir fazlalık olarak görürdüm. Çoğu kişi adı, soyadıyla bir anlam kazanırken ‘Oğuz’ ağabeyi sanki adıyla yaratılmış olmakla anlam kazandığına inanırdım.”
Dün Hayati’yi aradım, biraz sohbet ettik. Hayati’yi Almanya’ya bir toplantıya çağırmışlar. 450- 500 km ileriden biri de dinlemeye gelmiş ve konuşmanın sonunda “bunu Oğuz Ağabey’e ver” diye beş yüz euro uzatmış. “Ne parası?” diye sorunca arkadaş cevap vermiş;
“Benim yıllar önce halimi gören Oğuz Ağabey cebime beş yüz lira koymuştu. Senin buraya geldiğini öğrenince ağabeyine borcunu ödemek istedim.” Oğuz Ağabey’e vermiş parayı Hayati, hatırlamamış Oğuz Ağabey.
Erol Cihangir’i de alıp bir Adana’ya gitmeli, Oğuz Ağabey’i ziyaret etmeli.
Belki Konya’ya, belki dönüşte Kayseri’ye uğrarız.
Nasip bakalım.
Şehitlerimize, bu toprakları vatan yapanlara, atalarımıza, Oğuz Özkaya Ağabey’e, Lokantacı Ali Abi’ye, geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.
Fatihalarla…
( Eskişehir’de bir toplantı yapmıştık. Bizi yetiştiren Oğuz Ağabey’in de görmesini istemiş davet etmiştim. Oğuz Ağabey de üşenmeden eşi ile beraber otobüse binip gelmiş ve program bitince Adana’ya geri dönmüştü. Fotoğraf o günden.)
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen