“Yenikapı ruhu, Türk siyasetinin yeni normal zemini kabul edilmezse meydandaki heyecanı gazete manşetlerinde kalmış bir hatıra, kaçırılmış bir fırsat olarak hatırlayacağız…”
Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR, 7 Ağustos’taki tarihi dayanışmayı kaleme aldı.
***
Doç. Dr. Mehmet Akif OKUR
Devlet örgütlenmesinin ilk iptidai örneklerine yazıyla başlatılan insanlık tarihi kadar eski dönemlerden itibaren rastlarız. Bu uzun yolculuğu boyunca devleti hep siyasete ve topluma dair en önemli tartışmaların merkezinde görüyoruz. Devletlerin kontrol ettikleri coğrafyadaki nüfusla ilişkileri, siyasi toplumun sınırları… Her büyük maddi ve fikri dönüşüm dalgası, zamanın ruhunda iz bırakırken devlete ilişkin bu önemli konular hakkında da tavır takınır.
Çağa göre tezahür ediş biçimleri değişen temel meselelerin başında ise birliğin korunması geliyor. İktidarların devletin meşru üyesi sayılan grupları/kesimleri tatmin düzeyi belli bir eşiğin altına düştüğünde iç gerilim yükselmeye başlar. Söz konusu huzursuzlukların büyük istikrarsızlıklar üretmeden aşılması ihtiyacını karşılamak için üretilen mekanizmalar, daima siyasi sistem tasarımlarının merkezinde yer almıştır. Devletin, iktidarı fiilen kullanan aktörleri aşkın bir kurum/kimlik olarak sadakat adresi sayılması, iktidar/muhalefet pozisyonlarının değişimi için meşru yolların tarif edilerek açık tutulması gibi. İstikrarı hızla bozan önemli faktörlerden biri, iktidarda olmanın hemen her şeyi kazandırıp muhalefete düşmenin çok şeyi kaybettirdiği algısıdır.Bu kanaatin muhtelif sebeplerle yaygınlaşması, zamanla toplumu bir savaş alanı haline dönüştürür. Herkesin benimsediği ortak çatı olarak devlet fikri zihinlerde çözülürken amansız mücadeleler, dışardan müdahalelere de davetiye çıkarmaya başlar.
Krizden çıkışın yolu, siyasi toplumun ana gövdesine paylaşılan ortaklıkları hatırlatarak rekabet ikliminin keskinliklerini törpülemekten geçer. Devlet, dengesini yönetici grubun parçası olsun ya da olmasın milletin geniş kesimlerini kucaklaştırarak bulabilir. Bunun için siyaset, uzlaşmaz zıtlıklara dayalı bir ölüm-kalım meselesi olmaktan çıkarılmalıdır. Dış ya da iç sebeplerden kaynaklanan büyük buhranlar, bu bakımdan devletlerin kaderlerini belirleyecek yol ayrımlarıdır. 15 Temmuz’da FETÖ terörüyle sarsılan Türkiye, 7 Ağustos’ta böyle bir kavşaktan döndü. Milyonlar, dar siyasi aidiyetlerinin ötesinde bir bütünün, Türk milletinin parçası sıfatıyla devletin sahibi olduklarını ilan ettiler. Büyük bir gelincik denizinin ortasında, şuurlarında devlete açılan Yenikapı’dan içeriye adım attılar.
***
Bu büyük hadiseden yeni bir geleceğin inşasına yönelebilmek için karşımızdaki toplumsal enerjinin potansiyellerinin iyi idrak edilmesi gerekiyor. Milli Mücadele İstanbul’unun buhranlı atmosferinde yüzbinleri buluşturan Sultanahmet Mitingleri anlamlandırılırken dağarcığımıza eklenen “mefkûre”, bize bu noktada yardımcı olabilir.
Bu kavramı fikir dünyamıza kazandıran Gökalp “mefkûreyi”, toplumsal enerjinin infilak halinde ortaya çıkışını ve kurucu/inşa edici somut hedeflere yönelme imkanlarını tasvir için kullanır. Mefkûre, 7 Ağustos’taki gibi “galeyanlı toplantılarda” doğar ve millete “ruh üfler”. Rahmetli Nevzat Kösoğlu, mefkûreyi şu şekilde açıklar: “Bir millet büyük bir felakete uğradığı, varlığı tehlikeye düştüğü zaman ferdî şahsiyetler silinir, herkesin ruhunda millî şahsiyet yaşar… Felâketler kalpleri birleştirir, tek yürek yapar; bundan mefkûre doğar ve daha sonra dal-budak salar, çiçeklenir, yeni kurumlar oluşturur.”
Nitekim Yenikapı bize, gündelik hayatın ve yıpratıcı siyasi kavgaların parçalayıp dağıttığı insanların, nasıl yeniden güçlü duygularla kenetlenebileceğini gösterdi. Milyonlar, aralarındaki ortak bağları hissettiler ve benliklerinin derinliklerinden kopan coşkuyla Türk milletinin evladı olduklarını idrak ettiler. Yeni bir mefkûrenin doğuşu için gerekli bu enerjinin gelip-geçici olmaması, toplumsal dokumuz ve kurumlarımızdaki tahribatın tamirini kolaylaştırarak kalıcı sonuçlar doğurması ise bazı faktörlere bağlı.
Öncelikle, siyasi liderlerin meseleye “taktik” bir gözlükle bakmayıp 7 Ağustos’ta çizdikleri portreyi muhafaza etmeleri gerekiyor. Yenikapı ruhu, Türk siyasetinin yeni normal zemini kabul edilmezse meydandaki heyecanı gazete manşetlerinde kalmış bir hatıra, kaçırılmış bir fırsat olarak hatırlayacağız. Siyasetin yeni bir mecrada akması için gerekli irade, partiler arasındaki ilişkileri hem üslup hem de muhteva bakımından Yenikapı ruhunun ekseninde tutacak bazı inisiyatiflerle de desteklenmelidir. Bu doğrultudaki diyalog köprülerini güçlendirecek mekanizmaların kuruluşu ve işleyişi ise ancak Cumhurbaşkanı, Başbakan ve siyasi parti liderlerinin sorumluluk üstlenmeleriyle mümkün.
İkinci olarak, Yenikapı’dan bir mefkûrenin doğabilmesi için meydanlardaki ruhun söze dökülmesi, siyasi ve sosyal hayatımıza yön verecek ilkelere dönüştürülmesi lazım. Milyonların üst başlığını, “millet olmak” şeklinde verdiği bu ruhun kurumlarımıza ve toplum hayatımızın muhtelif yönlerine sirayet ederek kalıcılık kazanması için aydın girişimlerinin, üniversitelerin, düşünce üreten diğer mahfillerin ve medyanın samimi gayretlerine ihtiyacımız var. Yapılması gerekenler listemiz hayli uzun. Ancak öncelikle, devlet ve millet hayatını epeyce daha zehirleme potansiyeline sahip “şüphe” virüsünü bertaraf edecek bir “güven” ikliminin maddi ve psikolojik alt yapısını tasarlamalıyız. Bunun için, 15 Temmuz’dan çıkaracağımız derslerle devletin yeniden yapılandırılmasından dini hayatın örgütlenişine, ekonomiden eğitime kadar pek çok alanda düzenlemeler ve başlangıçlar yapmak zorundayız. 7 Ağustos ruhundan kalıcı bir mefkûre ancak böyle inşa edilebilir.
Bu tartışmalar esnasında, çok ciddi bir iç ve dış tehlike çemberiyle kuşatıldığımızı ve güvenlik sektöründeki kurumlarımızın ağır hasarlı olduğunu da unutmamalıyız. Küre ölçeğinde hayli zamandır ekilen kin ve nefret tohumlarının en kanlı meyvelerini vermeye başladıkları bir dünyada, cehenneme çevrilen bir coğrafyanın ortasındayız. Büyük güçler arasında basamak basamak yükselen gerilim ve rekabet, sınırlarımızın hemen dibindeki çatışmaların çehresini değiştiriyor. Neredeyse tüm önemli devletlerin şu ya da bu büyüklükteki askeri unsurları, değişik vesilelerle etrafımızdaki bölgelerde mevzileniyor. Eş zamanlı olarak da; PKK, DHKPC, DAEŞ, FETÖ gibi etnik ve dini motifli terörün türlü biçimleri art arda can evimize nişan alıyorlar. Türk milleti, yeniden ateşle imtihanının muhtelif safhalarını yaşarken 7 Ağustos ruhu gibi tekrarı çok zor bir fırsat yakaladı. Bu fırsatı heder etmemek, çatısı altında herkesi toplayabilecek bir “Devlet” tasavvuruna açılan Yenikapı’yı ayakta tutmak mecburiyetindeyiz…
—————————————————————–
12.08.2016
http://www.karar.com/gorusler/yenikapi-ruhu-216228#