Selçuk Bey
(900-1007 [?])
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
Yaklaşık 900 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Sikke, damga ve kaynaklardan Selçuk’un ailesinin Oğuzlar’ın Kınık boyuna mensup olduğu anlaşılmaktadır. Babasının ismi Dukak’tır (Tukak) Bazı tarihçiler babasının adını Lokman olarak kaydederse de bunun Dukak’tan bozma olduğu ileri sürülmüştür.
Dukak, Oğuz Yabgu Devleti’nde idarî, siyasî ve askerî nüfuza sahip bir şahsiyet olup cesareti, kuvveti, ileri görüşlülüğü ve devlet işlerindeki başarılarından dolayı “Temür-Yalığ” (demir yaylı) lakabıyla anılırdı. Ok ve yayın Oğuzlar’da önemli bir egemenlik sembolü olduğu, özellikle yayın hâkimiyet ve metbûluğu (derece bakımından yüksek) temsil ettiği düşünülürse Dukak’ın bütün Deştikıpçak kabileleri arasında bu lakapla tanınmış olması, onun sıradan bir asker veya idareci olmaktan çok Oğuz boyları arasında başbuğluk yahut subaşılık makamını işgal ettiği söylenebilir. Tuğrul Bey’in Dîvân-ı İnşâ reisi olan İbn Hassûl’ün bir kaydından hareketle Dukak’ın Hazar hakanına tâbi olduğunu iddia edenler de vardır. Ancak Hazarlar’ın o sırada zayıf oldukları ve Peçenekler’e karşı Oğuzlar’la ittifak yapmak zorunda kaldıkları düşünülürse bu iddiaya şüpheyle bakılmalıdır. Deştikıpçak’taki Oğuzlar’ın başbuğu olan Dukak’ın Oğuz Yabgu Devleti’nde nüfuzlu bir şahsiyet olduğu veya bu devlet içinde bağımsız bir yapıyı temsil ettiği Selçuklu tarihçileri tarafından genellikle kabul edilmektedir. Kaynaklarda Oğuz yabgusunun Dukak’ın fikirlerine çok önem verdiği ve ona danışmadan karar almadığı, nitekim bir Türk topluluğuna karşı sefere kalkışınca Dukak’ın onunla tartışıp ağır sözler söylediği, bunun üzerine yabgunun kılıcını çekip Dukak’ı yüzünden yaraladığı, Dukak’ın da gürzü ile yabgunun başına vurup onu attan düşürdüğü, yabgunun Dukak’ın yakalanıp öldürülmesi için emir verdiği, ancak muhtemelen Dukak’ın etrafındaki güçlü bir topluluğun varlığı sebebiyle bu emrin yerine getirilemediği, devlet adamları ve kumandanların araya girmesiyle anlaşma sağlandığı ve bu münasebetle bir şölen düzenlendiği kaydedilmektedir. Bu olay, Dukak’ın hem Oğuz Yabgu Devleti içindeki nüfuzuna hem de onun devletin aleyhine olacak bir meselede devlete sahip çıktığına işaret etmesi bakımından önemlidir.
Kaynaklar Selçuk’un soyu efsanevî Türk Hükümdarı Efrâsiyâb’a (Alp Er Tonga) bağlanmakta, Selçuklu ailesinin şerefli bir soya mensup olduğu kaydedilmektedir. Vezir Nizâmülmülk siyasetnamede Selçuklular’ın Efrâsiyâb’ın soyundan geldiklerini ve babadan oğula hükümdar olduklarını söyler. Gazneli Mahmud tarafından Hindistan’da Kālincâr Kalesi’nde hapsedilen Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabgu’nun Tuğrul ve Çağrı beylere, “Yeğenlerim hükümdarlık peşinde koşmaya devam etsinler; zira bu padişah (Gazneli Mahmud) köle oğludur, soyu sopu yoktur, devlet böyle adamlara bırakılamaz” diye haber göndermesi onun Mahmud’un asaletini hükümdarlık için yeterli görmediğini gösterir. Süryânî tarihçisi Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî de Sultan Tuğrul Bey’in 1043’te Abbâsî halifesine gönderdiği bir mektupta hür insanların evlâdı olduğunu, soyunun Hunlar’ın kral ailesinden geldiğini, bu sebeple kendisine yapılacak hizmetlerin daha üstün olması lâzım geldiğini belirttiğini kaydeder. Selçuklular’a tâbi Oğuz ve Türkmenler’in en kritik anlarda bile onlara bağlılıklarını sürdürmesi, Selçuk Bey’in ölümünden sonra torunları Tuğrul ve Çağrı beylerin en sıkıntılı zamanlarında dahi çevrelerinde kendilerine hizmete hazır büyük kitleler bulmasının onların asil hânedanlara mensup olmalarından kaynaklandığı ileri sürülmektedir
Selçuk on yedi-on sekiz yaşlarında iken vefat eden Dukak’ın ondan başka bir çocuğu olup olmadığı bilinmemektedir. Oğuz yabgusunun, kendi yanında büyüyen Selçuk’un asil ve kumandanlık vasıflarına sahip olduğunu bildiği için onu subaşı tayin ettiği kaydedilir yabgunun Selçuk’a olan güven ve ilgisinin diğer devlet adamları ve kumandanların kıskançlığına sebep olduğunu, Selçuk’un saraya gidip yabgunun yanıbaşına oturmasının hatuna ağır geldiğini, hatunun hükümdarı uyarıp halk tarafından da sevilen Selçuk’un ileride başlarına iş açmasından ve tahtı ele geçirmesinden endişe ettiğini belirttiğini, yabgunun hatunun tesirinde kalıp Selçuk’u bertaraf etmeye karar verdiğini, durumu öğrenen Selçuk’un saraydan uzaklaşmak zorunda kaldığını söyler. Onun yabgunun yanından ayrılmasında Kıpçaklar’ın Oğuzlar’ı sıkıştırması, yer darlığı ve otlak yetersizliği, Karahanlılar’ın giderek kuvvetlenip büyük bir güç haline gelmiş olmasının da önemli rol oynadığı kaydedilmektedir.
Selçuk Bey 100 süvari, kalabalık maiyeti ve çok sayıda hayvan sürüsüyle birlikte muhtemelen 962 yılında Oğuz yabgusunun kışlık merkezi Yenikent’ten Siriderya nehrinin aşağı mecrasında bulunan Cend şehrine gitti. Onun Cend şehrine gelişiyle ilgili olarak 925-940, 955 ve 985-986 tarihleri verilmektedir. Selçuk Bey, gayri müslim Türk ülkeleriyle İslâm ülkeleri arasındaki sınır bölgesinde yer alan Cend’de birlikte yaşamak zorunda oldukları halkın dinini ve âdetlerini benimsemedikleri takdirde tecrit edilmiş küçük bir topluluk olarak kalacaklarını yanındakilere anlattı ve müslüman olmaya karar verdiğini açıkladı. Daha sonra Hârizm’deki Zendek şehrinin ve Buhara’nın idarecilerine elçi gönderip kendilerine Kur’an’ı ve İslâmiyet’i öğretecek kişiler gönderilmesini istedi. Onların çeşitli hediyelerle birlikte yolladığı hocalar sayesinde İslâmiyet Selçuk’a bağlı Oğuzlar arasında hızla yayılmaya başladı. Selçuk müslüman olduktan sonra Oğuz Yabgu Devleti ve gayri müslim Türk boylarıyla irtibatını kesti ve onlara karşı sürdürülen cihad harekâtına katıldı. Oğlu Mîkâil de muhtemelen böyle bir sefer sırasında şehid düştü. Selçuk’a bağlı Oğuzlar bu tarihten itibaren Selâcika, Selcûkıyyân ve Türkmen adlarıyla anılır oldu.
Müslüman olduktan sonra itibarı daha da artan Selçuk Bey’in etrafında kalabalık kitleler toplandı. Gayri müslim Türkler’e karşı gerçekleştirilen seferler ve Oğuz Yabgu Devleti’yle yapılan mücadeleler neticesinde Cend, Selçuklular’ın hâkimiyetine girdi ve Selçuklu Beyliği’nin merkezi oldu. Selçuk bu tarihten itibaren “el-Melikü’l-gāzî” unvanıyla anılmaya başlandı. Belâc ve Beruket şehirlerini de fetheden Selçuk’un giriştiği cihad harekâtı sayesinde çeşitli ülkelerden çok sayıda Türk, Selçuk’a tâbi olmak için Cend’e akın etti. Türkler’in tarih boyunca asil hânedanlara karşı duydukları sevgi ve saygının bir sonucu olarak Selçuk’un etrafında toplandıkları ileri sürülmekte ve bu noktadan hareketle Selçuklular’ın eski bir Türk hükümdar ailesine mensup oldukları iddiası teyit edilmektedir.
Selçuk Bey’in sadece kendine bağlı Oğuzlar arasında değil bölgede hüküm süren Sâmânîler ve Karahanlılar gibi iki büyük devlet nezdinde de itibar sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Sâmânîler’in, topraklarını işgal eden Karahanlılar’a karşı Selçuk’tan yardım istemeleri ve onun oğlu Arslan’ın (Arslan Yabgu) yardımıyla kaybettikleri toprakları geri almaları Selçuk ve ailesinin hayatında önemli dönüm noktalarından birini teşkil etti. Böylece Selçuk, mahallî bir bey olmaktan çıkıp iki devlet arasındaki olaylara müdahale eden bir lider vasfını kazandı. Sâmânîler, bu yardımlara karşılık Buhara yakınlarındaki Nur kasabasını Selçuk’a bağlı Oğuzlar’a verdi. Selçuk Cend’de kalırken oğlu Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuzlar 992 önceki bir tarihte ve muhtemelen 985-86 yılında Nur kasabasına göç etti. Sâmânîler 1004 yıllarında da Selçuklular’ın yardımıyla Karahanlılar’ı mağlûp etti.
Selçuk yaklaşık 1007 yılında 100 veya 107 yaşında Cend şehrinde vefat etti. Onun 992’den sonra öldüğünü söyleyenler olduğu gibi 1009 veya 1010’da öldüğünü ileri sürenler de vardır. Sultan Alparslan 1066’da Cend’e giderek dedesi Selçuk’un kabrini ziyaret etti. Türkmen hükümdarlarından birinin kızıyla evli olan Selçuk Bey’in kaynaklarda üç (Mîkâil, İsrâil [Arslan Yabgu], Mûsâ);bazılarında dört (Mîkâil, İsrâil, Mûsâ, Yûnus) veya beş (Mîkâil, İsrâil, Mûsâ, Yûnus, Yûsuf [Yinal]) çocuğu olduğu kaydedilmektedir .
KAYNAK: TDV İslâm Ansiklopedisi, Müellif:Abdülkerim Özaydın.