Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
Göztepe’de doğdu. Arapkirli bir Türkmen ailesinin oğlu olup babası Mustafa Neşet Efendi, annesi Fatma Saniye Hanım’dır. Çocukluğu, son Osmanlı aydınlarının İstanbul yaşadığı Erenköy ve Göztepe semtlerinde geçti. Yetişmesinde, geniş tarih bilgisinde, edebiyat ve tasavvufla olan münasebetinde, gönül adamı kişiliğinde ailesinin ve çevresinin büyük tesiri olmuştur. Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam etti. 1950-1955 yılları arasında İstanbul’da çeşitli okullarda Türk dili ve edebiyatı hocalığı, 1955-1963 yıllarında Spor ve Sergi Sarayı müdürlüğü yaptı. Daha sonra Almanya’da iki yıl serbest gazeteci olarak çalıştı. 1965-1966 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğü görevinde bulundu. 1966-1970 yılları arasında Ankara ve İstanbul’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği basın müşavirliği yaptı. Çok sayıda vakıf, dernek ve hayır kurumunda yönetim ve danışma kurulu üyeliği gibi görevlerde de bulunan Gemuhluoğlu, kuruluşunu gerçekleştirdiği Türkpetrol Vakfı’nın sekiz yıl süreyle genel sekreterliğini yürüttü. 5 Ekim 1977’de İstanbul’da vefat etti. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’ndadır.
Yaptığı hizmetlerle yaşadığı döneme bir gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vuran Fethi Gemuhluoğlu sağlam karakteri, toplumu bir bütün olarak ele alan hoşgörülü tutumu ve herkese sevgiyle yaklaşımından dolayı etrafında aydın bir çevre oluşturdu. Zarif bir İstanbul Türkçesi’yle yaptığı konuşmalarında, mektup ve makalelerinde iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlâk, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu ve bir dönemin yüksek öğrenim gençliğine bu değerleri aşılamada önemli rol oynadı. Bulunduğu bütün görevlerde Batılılaşma’nın Türk toplumunda meydana getirdiği tahribatın onarılması için büyük çaba sarfetti.
Fikirlerini işlediği yazıları Serdengeçti, Yeşilada, Arapgir Postası, Türk Yurdu, Düşünen Adam Mecmuası, Yeni Sabah, Göldağı gibi gazete ve dergilerde yayımlanan Gemuhluoğlu konularını daha çok yaşanan hayatın içinden seçti. Büyük şehirlere göçlerin gelecekte doğuracağı tehlikelerden Macar hürriyet savaşçılarını desteklemeye, mazlum ve masum milletlerin bağımsızlığına, İslâm ülkelerinin birbirine yakınlaşmasının öneminden müslümanların birbirlerini tenkit etmesinin yanlışlığına, sanattan siyasete, ahlâktan eğitim ve tarihî meselelere kadar hemen her konuda yazılar yazdı. Bir yandan millî meseleler üzerine yetkililerin dikkatini çekerek çözüm teklifleri getirirken öte yandan milletlerarası bazı konular üzerine de eğildi. Bu meseleleri çözüme kavuşturacak akademik kadroların yetişmesi için ömrünün sonuna kadar büyük bir gayretle çalıştı. Faaliyetlerini sevgi ve dostluk ekolü şekline dönüştüren bir prensip ve disiplin içinde sürdüren Gemuhluoğlu, gençlere sadece maddî ve mânevî açıdan destek olmakla kalmayıp kendilerinde bilgi, zekâ, cesaret ve sanat parıltısı gördüklerini yetenekleri doğrultusunda yönlendirdi ve böylece sadece akademik hayatta değil İslâmî düşünce, sanat ve kültür hayatının gelişmesi üzerinde de etkili oldu.
Halvetiyye tarikatının Şâbâniyye koluna mensup olan Gemuhluoğlu’nun şahsiyetini oluşturan temel unsur tasavvuftur. Gemuhluoğlu, hayatı boyunca tasavvufun riya ve şöhretten uzak durmayı telkin eden anlayışına bağlı kalmış, birbirinden uzak çevrelerden edindiği çok sayıda dostuna hiçbir çıkar endişesi gözetmeden hizmet etmeyi ibadet kabul etmiştir. İnsanın başta kendisiyle dost, kendi içinde dengeli ve tutarlı olmasını önemli bir varlık şartı olarak ele almış, ferdin iç dünyasının güzelliğinin insana, dünyaya, hayata ve olaylara bakışta temel rol oynadığına inanmıştır. İnsanla insan, insanla eşya ve insanla mücerret kavramlar arasındaki dostluğu çok ileri noktalara taşımış, şöhret, mal ve uyku dışında her şeyle ve herkesle dost olmanın gereği üzerinde ısrarla durmuştur. Buradan hareketle, bir müslüman için dünya ve âhiret diye bir ayırım yapılmadan âhiretin dünyada başladığını bilerek ölüme de dost olunması gerektiğini vurgulamıştır.
Konuşmalarında, makale ve mektuplarında sevgi ve dostluk kavramları üzerinde titizlikle duran Fethi Gemuhluoğlu, bunların ölçüsünün insana ve İslâm’a hizmet etmek olduğunu, sevginin hiçbir karşılığının bulunmadığını, insan hayatının aşk ve cezbe üzerine kurulduğunu ifade etmiştir. İnsanın iyi tarafını öne çıkarmanın ancak sevgi ve dostlukla mümkün olduğunu söyleyen Gemuhluoğlu’na göre aşk insanın katı yanlarını yumuşatarak hayata bir esneklik kazandırır. Bu esneklik güçlüklerin aşılmasına yardımcı olur, insanlar arasındaki dayanışmayı ve yardımlaşmayı mümkün kılar.
Gençlere, geçmişi geleceğe bağlamanın, insanları birbirine kaynaştırmanın, istikbale umutla bakmanın en temel yolunun sevgi olduğunu söylerken düşüncelerini kabul ettirme yerine özümsetme çabası içine girmiştir. Gemuhluoğlu insana dostça yaklaşımı, geçmişi geleceğe taşıyan siyasî şuur dehası, müessese ile insanı birbirine ustaca bağlayan kişiliği, söz ve davranışlarındaki uyumla çağdaş bir müslüman örneği oldu. Ülkenin tabii kaynaklarını zenginliğe dönüştürecek beceri, bilgi ve ahlâkî donanıma sahip insanlara ihtiyaç olduğuna inandı ve hayatını bu insanları ortaya çıkaracak şartları oluşturmaya adadı.
Bazı sohbet, mektup, hâtıra ve yazılarıyla ölümünden sonra hakkında yazılanların bir kısmı Dostluk Üzerine adlı bir kitapta toplanmış (İstanbul 1978), bu eserde de yer alan bir sohbeti daha sonra Dostluğa Dair adıyla ayrıca yayımlanmıştır (İstanbul 1988).
BİBLİYOGRAFYA
Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine, İstanbul 1978.
a.mlf., Dostluğa Dair (haz. M. Ali – Selman Gemuhluoğlu), İstanbul 1988.
Necip Fazıl Kısakürek, Bâbıâli, İstanbul 1976, s. 350.
a.mlf., Rapor 1, İstanbul 15 Şubat 1976, s. 10-11.
Nuri Pakdil, Bağlanma, Ankara 1979.
Suffe: Kültür Sanat Yıllığı 1987-1988, İstanbul 1988, s. 305-352.
Cahit Zarifoğlu, Yaşamak, İstanbul 1990, s. 81-86.
İhsan Işık, Yazarlar Sözlüğü, İstanbul 1990, s. 187.
Mavera, sy. 12, İstanbul 1977.
Yaşar Nuri Öztürk, “Bir Alp-Eren Vardı”, Lâle, sy. 1, İstanbul 1982, s. 5-9.
“Aşk Yeliyle Irgalanır Çiçekler veya Miras Mektupları”, Dolunay, sy. 6-12, Kahramanmaraş 1986.
Boğaziçi, sy. 63, İstanbul 1987.
Cumali Ünaldı, “Yirminci Yüzyılda Bir Derviş: Fethi Gemuhluoğlu”, Yeni Şafak, İstanbul 21 Ekim 1995.
Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi, Müellif Ferman Karaçam
******
FETHİ GEMUHLUOĞLUNUN KİŞİLİĞİ VEHİZMETLERİ
Fethi Gemuhluoğlu Çok sayıda vakıf, dernek, hayır kurumunda istişare ve yönetim kurulu üyeliği gibi görevlerde bulunan Fethi Gemuhluoğlu, son olarak kuruluşunu gerçekleştirdiği ve sekiz yıl ( ) emek verdiği Türk Petrol Vakfı nın Genel Sekreterliği görevini sürdürürken, 5 Ekim 1977 tarihinde İstanbul da vefat etti. Kabri, İstanbul Göztepe de Sahrayı Cedit mezarlığındadır. Yakın tarihimize bir gönül ve hizmet adamı olarak damgasını vuran Fethi Gemuhluoğlu, çok partili hayata geçildikten sonra siyasi fikir ve hareketlerin Türkiye nin tarihi geçmişi ve misyonuna uygun açılımlara yönelmesine gayret etti. Örneğin Gemuhluoğlu, Kıbrıs ile ilgili Türkiye deki ilk siyasi dernek olan Kıbrıs ı Koruma Cemiyeti nin (1950) kurucularından biriydi ve genel sekreterliğini yürütmüştü li yıllarda ortaya çıkan iktidar boşluklarında toparlayıcı kimliği ve parti liderleri nezdindeki saygınlığı ile hükümet oluşumları üzerinde etkili olan Fethi Gemuhluoğlu, siyasetin içinde olmasına rağmen aktif politikadan uzak durdu.1950 li, 1960 lı ve 1970 li yıllarda aydınların yanı sıra siyasi parti kadrolarıyla da şahsen temasta bulundu. İdeolojik söylemlerden sürekli sakındı ve Türkiye nin tarihi çizgisi ile birikimine dayanan bir bakış açısını gündeme getirdi. Ülkemizin kaynaklarını zenginliğe dönüştürecek geniş ufuklu, erdemli ve bilgili insanlara ihtiyaç olduğuna inanan ve hayatını bu insanları ortaya çıkaracak şartları oluşturmaya adayan Fethi Gemuhluoğlu, özellikle Türk Petrol Vakfı vasıtasıyla yakından ilgilendiği yüksek öğrenim gören gençlere destek olunmasını sağlamakla kalmadı, ayrıca kendilerinde bilgi, zeka ve sanat pırıltısı gördüğü yüzlerce genci yetenekleri doğrultusunda yüreklendirdi. Bir vakıf ve hizmet adamı olarak Fethi Gemuhluoğlu nun ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü bu çabalar akademik hayatın yanı sıra günümüz düşünce, sanat ve kültür hayatı üzerinde de etkili oldu. Zarif bir İstanbul Türkçesiyle yazan Fethi Gemuhluoğlu nun kendi yazdıkları ile vefatından sonra hakkında yazılanların bir kısmı, Dostluk Üzerine (İstanbul, 1978) adlı kitapta toplanmıştır.
Kendi yazılarıyla ilgili olarak 1958 yılında yapılan bir röportajda şöyle diyordu: Yazılarıma gelince. Bunlar bütün açıklığıyla meydanda. Günlük ve küçük oyunların tamamıyla dışında memleket meseleleri. Cezayir için yazdık. Tunus için yazdık. Keşmir ve Mısır için yazdık. Afrika uyanıyor, dedik. Asya uyanıp silkinecektir, diyoruz. Evet Asya silkinecek ve Rusya yı sırtından atacaktır. Devletler tek başlarına yaşayamıyorlar. Devletler arasında da birlikler, paktlar, federasyonlar mevcut. Biz de İslâm ın beynelmileline ittibaen şark milletlerinin, Müslüman halkların birlik ve beraberliklerine gitmeliyiz. Dünyanın her yerindeki istiklâl hareketleri bizi sevindirir. Biz Gana Devleti nin istiklâle kavuşmasını, sadece Altın Sahilleri halkının Müslüman olmaları dolayısıyla alkışlamamıştık. Bu küçük gazetede (Arapgir Postası), son Macar İhtilali için de kalbî ve samimî hislerimizi dile getirmeye çalıştığımı hatırlarsınız. İnancımız, İnsanlara hürriyet, milletlere istiklâl parolasında ifadesini bulabilir. İnsanları birbirine kaynaştırmanın, geçmişi geleceğe bağlamanın, geleceğe umutla bakmanın, insana karşılıksız hizmet etmenin en temel yolunun sevgi ve dostluk olduğunu söyleyen ve hayatında tatbik eden Fethi Gemuhluoğlu nun tarihi konuşması, Dostluk Üzerine kitaplaştırılmıştır.
Birbirinden kopuk çevrelerin ortak bir aşk ve hizmet zemininde buluşması yönünde yoğun çaba harcayan Fethi Gemuhluoğlu, toplumu ve insanlığı bir bütün olarak ele alıp ayrım gözetmeden herkese gönülden dostluk duyan ve karşılıksız hizmet eden yaklaşımından kaynaklanan birleştirici kişiliğiyle, sadece kendi nesli için değil, sonraki nesiller için de örnek şahsiyetlerden biri olmuştur. Fethi Gemuhluoğlu nu bizim için asıl değerli kılan şeyin, O ndaki medeniyet perspektifi ve ideali olduğu tartışılmazdır. Toynbee nin de belirttiği üzere, bizim son büyük medeniyetimiz, İslâm medeniyetinin bir versiyonu olan Osmanlı medeniyeti, fosilleşmiş, ölmüş, donmuş değil; durdurulmuş bir medeniyettir. Gemuhluoğlu bunun farkında idi.
Dostluk üzerine yaptığı konuşmada, yazılarında ve sohbetlerinde bunu sürekli vurgulamış, çabaları da, medeniyetimizin yeniden inşası yönünde olmuştur. Bu bağlamda, O nun, sanatın bütün alanlarına ilgi duyması, edebiyat, musiki, mimari, resim, sinema ve diğer iletişim ortamlarına dönük kışkırtıcı düşünceleri, yönlendirme ve özendirmeleri hep medeniyetimizin yeniden inşası içindir. Ankara ya geldiğinde, Rasim Özdenören’ in arkadaşlarına, “Rasim’ i görürseniz söyleyin, roman yazsın” deyişi bundandır. “Cebinizde kalan son parayla simit alıp da karnınızı doyurmayın, gidin onunla bir film yahut bir tiyatro seyredin!” deyişi de bundandır.
Gemuhluoğlu, sadece belli bir kesime seslenmiyor, medeniyetimizi ve geleneksel bilgeliğimizi oluşturan bütün unsurları, yapıları ve kişileri kuşatıyordu. Bu anlamda Yaşar Kemal den Asaf Halet Çelebi ye, Bedri Rahmi Eyüboğlu ndan Genco Erkal a, Cahit Zarifoğlu ndan Nuri Pakdil e, Neyzen Tevfik ten Cinuçen Tanrıkorur a, bu toprakların her kıymetine ayrı bir önem atfediyor, cem düzeyinden sesleniyor, birliyor, derliyor, toparlıyor, toplumu topyekûn bir kalkınmanın, bir dirilişin ve yeniden varoluşun deveranına çekiyordu. Cem düzeyi, birliği, birleştirmeyi, bir araya getirmeyi; ayrı ayrı, bireysel ve kişisel seviyede beliren her şeyi bir araya toplamayı öngörür. Cem, birlik demektir ve bir araya getirir, toplar. Gemuhluoğlu, baktığı her pencereden ayrı bir resim gören, renkleri fark edebilen, onların bir araya geldiğinde nasıl bir ahenk oluşturabileceğini hisseden muazzam bir bakışa, bir vizyona sahipti. Geleneksel ve kadim bilgeliğimizin modernleşme karşısında ne türden bir sorun yaşadığının farkındaydı. Pörsüyen, eskiyen ve çürüyen yanlarımızı temizlemenin, o soylu ve bereketli gövdeyi yeniden canlandırmanın derdindeydi. Nerede kim varsa, hangi değer, nereye, nasıl gizlenmişse, hemen onun peşine düşüyor, oluşturduğu burs havuzuna gelenleri sarraf gibi tartıyor, fark ettiği değerleri güçlendirmek, parlatmak, görünür kılmak, manevi bakımdan beslemek için çalışıyor, ülkeyi ve dünyayı kavrama, soru(n)ları belirleme ve muhtemel çözüm yollarını araştırma yönünde tükenmeyen bir çaba ile koşuşturuyordu. Kısa fakat bereketli ömrüne sığanlara bakılacak olursa, Gemuhluoğlu nun, bir irfan ve aşk adamı olarak, ülkesinin ve dünyanın geleceğine yönelik umutlarının, öngörülerinin ne kadar büyük ve bu büyüklüğün gerektirdiği çabaların ise ne denli yorucu olduğu görülecektir. Gemuhluoğlu, şehirli insan tipinin yeniden ortaya çıkması için de çaba sarf etmiştir. Bir ülkeyi çekip çevirenlerin, kültürel ve siyasal seçkinler olduğunu biliyordu. Bu seçkinlerin yetişmesi için aşk ve şevkle çalıştı. Sadakaların en büyüğü, insanın bizatihi kendini tasadduk etmesidir. Hekimoğlu İsmail’ in dediği gibi, Fethi Gemuhluoğlu kitap gibi bir adamdı ve onu okuyanlar devleşiyordu. Gemuhluoğlu, kendini adamış bir kahramandı. Nuri Pakdil in Bağlanma’ sında bu, içeriden bir dille, adım adım anlatılmıştır. Kendisinin doğrudan veya dolaylı temas kurduğu her seçkinde Gemuhluoğlu nun aziz bir hatırası, bir izi, bir katkısı ve hakkı bulunmaktadır. İnsanları güzelliğe, iyiliğe ve gerçekliğe yönelten bir uyarısı vardır. O, kelimenin tam anlamıyla bir hakikat nidacısı, bir gerçeklik uyarıcısıdır.
Gemuhluoğlu, Osmanlı ya, kutsal görevin Allah tarafından verilmiş olduğunu, bu görevin de ancak O nun tarafından kaldırılabileceğini söyler. Buna ilişkin bir belirtinin de olmadığını ekler. Osmanlı medeniyeti nasıl kendi iç şartları ile dünya şartları arasındaki uyumsuzluklar sonucu yavaşlamış ve durmuşsa, aynı şekilde yepyeni bir ruh hamlesiyle yeniden hareketlenecektir. Bunu sağlayacak olanlar ise, Gemuhluoğlu nun, özü mayalansın diye çaba gösterdiği ve yol evlâdı olarak nitelediği yeni aydınlardır. O nun tarifi ile bu yeni seçkinler, Anadolu’yu yüzyıllardır mayalamakta olan ve Kâmil İnsanın gönlünden gelen kelâm ile tekrar mayalanmalıdır.
Fethi Gemuhluoğlu, “İnsanlar hal-i cimadan doğmuyorlar. İnsanları gönül döllüyor, gönül çocukları onun için ayrı oluyor. Ve gönül çocuklarının çoğu onun için yol evladı oluyor, bel evladı olmuyor. Tasavvufta yol oğlu olmak, bel oğlu olmaktan; yol evladı olmak, bel evladı olmaktan onun için mukaddemdir” derken, Anadolu da kelâm ile mayalanan gönül erlerini kasteder. Merkezinde Zamanın Sahibinin olduğu, onun pek çok niteliğinin filizlendiği diğer erenlerle birlikte bir gönül erleri medeniyetini ima eder. Yola girmek, yolda olmak ve yolun esaslarıyla donanmış bir halde bulunmak, özü itibariyle, ilhamını cümle varlığın birliği ve kardeşliği ilkesinden alır. Bu kozmik birlik ilkesi, yol evladı olmayı öngörür. Cümle varlıktan geçen ve yokluğa, hiçliğe kanat açan bu yolcuların okuması, öğrenmesi, donanması için takatinin üstünde bir gayretle koşuşturmuştur Gemuhluoğlu. Onlar, yeni medeniyetimizin inşasını omuzlayacak olanlardır. Zamanın Sahibinin yağmura benzeyen hizmetçileridir. Medeniyeti oluşturan unsurların her birinde, edebiyatta, müzikte, sinemada, resimde, ebruda, tezhipte, mimaride, tekniğe ilişkin alanlarda, bilgelikle beslenerek varlık gösterecek olan öncülerdir. Gemuhluoğlu, böylesi bir kuşağın gürbüzleşmesinin peşinde idi. Bunu dava edinmiş, bu yolda toprak olmuş, o yeteneklere ön ayak olmayı onur bilmişti.