Mahir Nakip’in IŞİD üzerine yazdığı makaleyi okuyarak bu konuya açıklık getirelim:
“IŞİD’ın Musul’u ele geçirmesiyle başlayan yeni süreç, bizleri artık yeni bir Irak’la karşı karşıya getirmiştir. IŞİD bir terör örgütü olmasına rağmen Sünni Arap bölgelerinde hızlı bir şekilde yayılması tesadüfi değildir. Bu hızlı genişlemenin arkasında Sünni Arap halkının ve uyanan Baas hücrelerinin desteği olduğu kadar, global güçler de vardır. Nitekim David Icke gibi bazı Amerikan yazarları IŞİD’in Irak ve Suriye’deki başarılarını 3. Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul etmektedirler. Her ne kadar bazı Sünni Araplar IŞİD’i tasvip etmese de ama Maliki’ye karşı koymanın tek yolunun IŞİD gibi güçlü bir örgütle işbirliği ile ancak mümkün olabileceği düşünüldüğü için bu destek kerhen de olsa devam edecektir[1].
Ayrıca IŞİD’ın fazla yayılması, mesela Diyala ve Bağdat gibi şehirlere nüfuz etmesi, İran’ın şimdikinden daha fazla Irak’a müdahalesini gündeme getirebilir ki bu da Icke’nin tezini güçlendirmektedir. Nitekim Irak’ta Hükümet kurulması konusunda İran’ın Maliki’den yana olduğu açıkça ve resmi biçimde telaffuz edilmektedir. Irak Cumhurbaşkanlığı’na yeni seçilen Kürt kökenli Fuad Masum gibi Türkmen olmayan Iraklı siyasetçiler bile IŞİD’den en çok zarar gören topluluğun Türkmenler olduğunu söylemektedir. Demek ki ‘’IŞİD’in niye ilk hedefi Türkmenlerdir’’ sorusunun cevabını bulmak kolaydır. Çünkü Türkmenler silahsız, güçsüz ve sahipsiz bir topluluktur. Nitekim Türkmenlerden sonra, Hıristiyanlara ve arkasından da Yezidilere saldırdılar. Böylece Türkmenler bir asırlık yalnızlık tarihleri boyunca ilk defa böyle bir toplu göç, katliam ve imha programıyla karşı karşıya gelmişlerdir. Kısacası bu haliyle yeni Irak, Türkmenler için parlak bir gelecek vadetmiyor.
Ne Olacak Irak’ın Hali?
Yıllardır yazıp çiziyoruz ve Irak’ta oynan demokrasi oyununun bir maskara olduğunu vurguluyoruz. Seçimlerle Irak Parlamentosunun etnik ve mezhepsel aritmetiği değişmeyeceğine göre, ne kadar seçim yapılırsa yapılsın, çözüm üreten bir hükümet hiç bir zaman kurulamayacak ve hepsi paylaşım esasına göre oluşacaktır. Yani koalisyonsuz hükümet hiç kurulamayacaktır. Bu da istikrarsızlığın devamı ve IŞİD’in daha fazla güç kazanması ya da en azından Sünni bölgelerinde nüfuz kazanması demek olacaktır. Zayıf bir ihtimal olmakla beraber, eğer Irak’ta yeni hükümet Maliki dışında bir Şii tarafından kurulursa, Sünni Araplarla Şii Araplar arasında asgari müştereklerde birleşme ihtimali artar. Bu da Türkmenler için birliklerini sürdürme imkânını sağlar. Eğer hükümeti Maliki kurarsa, o zaman en azından bir Sünni Arap federasyonu kaçınılmaz olacaktır. Belki de Irak üç konfederasyona bölünecektir. Bu da Türkmenlerin yeni ve daha etkin bir politika izlemelerini gerekli kılacaktır[2].
ABD Saldırısı Neyi Değiştirecek?
IŞİD’in birer Sünni şehri olan Musul, Enbar ve Selahattin’i ele geçireli bir ay oldu ve ABD hiç sesini çıkarmadı. Ama ne zaman ki Peşmergeler IŞİD’in önünden kaçarak IŞİD Erbil’e yaklaşmaya başladı, ABD müdahaleyi gündeme getirdi. Bu da Kürt yönetiminin ABD için önemli bir müttefik olduğunu göstermektedir. Demek ki Maliki’nin kurduğu ordu ne kadar beceriksiz çıktıysa Peşmerge güçleri de ondan daha becerikli değilmiş. Obama’nın açıklamasına göre müdahale sadece havadan olacak ve kara harekatı olmayacakmış. Bu da demektir ki ABD sadece IŞİD’in Kürt bölgesine girmesini önlemeye çalışacaktır. Büyük bir ihtimalle ABD, IŞİD’in diğer Sünni bölgelerinden çıkması için bir gayret göstermeyecektir. Demek ki herkes bilsin ki ABD için İsrail neyse, ‘’Kürdistan’’ da odur. Amerikan saldırısının başladığı gün ve bir sonraki gün sürekli Amerikan CNN kanalını seyrettim. Kanal, Yezidi’lerin dağlara kaçtıklarından ve Hristiyanların da Erbil’e yöneldiğinden sık sık söz etti ama bir kere dahi olsun Türkmenlerden söz etmedi. İsyan etmemek elde değil. Kısacası Türkmenler ignore yani görmezlikten ya da göz ardı edildi. Hatta Türkiye kanalları da aynı yolu izleyerek Yezidilerin göç dramını verirken Telaferli Türkmenlerden artık söz çıkaramayacağına göre ve ABD bir kara harekatı yapmayacağına göre bir Sünni federatif ya da konfederatif kurulması ihtimal dâhilindedir. O zaman Türkmen siyasetçi ve aydınları börklerini önlerine koyup yeniden düşünmelidirler[3].
Türkmenler Ne Yapmalı?
Şu üç faraziyeyi öncelikle tespit etmeliyiz:
1. Seksen yıl bizi yöneten Sünni Araplar bizi asimile etmeye çalıştı ve bizi asli unsur olarak görmedi. Hele bir de IŞİD’le iç içe olduktan sonra Şii Türkmenlerimizi kabul etmeleri asla söz konusu olmayacaktır. Telafer’den Türkmenlerin sürülmesi ve daha önceden Tuzhurmatu katliamları bunun en bariz delilleridir. Demek ki Sünni Araplarla birlikte olmamız mümkün değildir. ‘’Bir mümin bir yerinden iki defa sokulmaz’’.
2. Şii Araplar coğrafya olarak bizlerden uzaktır. Onlar da Telafer sorununa çözüm olarak Şii Türkmenlerin Necef ve Kerbela’ya göçmelerini ön görmüşlerdir. Yani onlar için Türkmenlerin kendi coğrafyalarında yaşamaları ve dillerini muhafaza etmeleri pek önemsenmemektedir. Kaldı ki Arap Şiiler gerçekten de İran’ın güdümüne iyice girmişlerdir. Demek ki Türkmenlerin Şiilerle de işbirliğine girmeleri pratik ve makul görünmemektedir.
3. Coğrafi bölgelerimiz daha çok Kürtlerle birçok noktada kesişmektedir. İhtilaflı bölgeler de zaten bu sebepten ortaya çıkmıştır. Son on yıl zarfında aramızda çok tatsızlıklar olmasına rağmen Erbil, Kerkük, Tuzhurmatu, Diyale hatta Telafer gibi bölgelerde yan yana yaşamaktayız. Kürtlerin arkasında ABD var ve Türkiye ile münasebetleri istenilenin üstündedir. O zaman elimiz mahkûm Kürt yönetimi ile gerçeklerimizi konuşmalıyız. Ama nasıl? Şurası bir gerçek ki İran dâhil, Arap ülkelerinin bir bölümü ve dünyanın birçok ülkesi Irak’ta Kürt varlığını resmen kabul etmiş ve Erbil’de konsolosluk açmıştır. Yani Irak’ın diğer bölgelerine nazaran Kürt bölgesi daha emniyetli, daha çok kabul görmüş, daha medeni, mezhepsel hassasiyetin olmadığı ve Türkiye’ye sınırdaş bir bölgedir. Bu realiteyi kabul ederek başta Irak Türkmen Cephesi yöneticileri başta olmak üzere bütün siyasetçiler bir araya gelerek geniş tabanlı bir heyet kurmalılar ve KDP, KYB, Goran ve İslami Kürt Partisi ile eşit şartlarda ön görüşmelere başlamalıdırlar. Bu görüşmelere katılmak istemeyen ya da karşı olan Türkmen siyasetçi ya da teşekkülleri varsa çekimser kalabilirler[4].
Türkiye Ne Yapmalı?
ABD’nin Kürtler için nasıl davrandığını gördük. Türkiye de Türkmenler için aynı minval üzere davranmalıdır. Yani Türkmenlere yaptığı insani yardımların ötesine geçerek siyasi ve güvenlik konusunda da söylemler geliştirmelidir. IŞİD’ten sadece Hristiyan ve Yezidilerin değil, Türkmenlerin de zarar gördüğünü dünyaya duyurmalı ve onların sahibi olduğunu dile getirmelidir. Bu konuda Birleşmiş Milletlerde gereken adımlar neyse onu cesurca atmalı, Türkmenlerin mağduriyet ve mazlumiyetleri dile getirilmelidir. Türkmenlerin Kürtlerle olan görüşmelerinin ikinci aşamasında Türkiye ev sahipliği yapmalıdır. Aslında buna benzer bir uygulama Mart 2003 Amerikan’ın Irak harekâtından önce de yapılmıştı. Eğer Irak hükümetinin kurulmasında İran’ın izni Parlamentoda açıkça telaffuz edilebiliyorsa, Türkiye’nin de Türkmenler arkasında olduğunu bütün dünya bilmelidir[5].
Burada IŞİD (DAEŞ) terör örgütünün arka planının, istihbarat örgütleri ile ilişkisini hatta okuyucuya şaşırtıcı gelebilir BARZANİ ile direk bağlantısını anlayabilmek için “Abdullah Ağar[6]”ın araştırmalarından önemli bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Aksi halde hiçbir zaman terör örgütlerinin arkasındaki karanlık güçleri fark edemeyiz. Yoksa nasıl olur? İslâm’la terör bir araya gelir mi diye tartışılır durulur. Küresel veya karanlık odaklar “önce terör örgütleri” kurmaya karar verirler. Sonra istedikleri sonuçlara ulaşmak için; ona bir isim ve görev vereceklerdir. Üstelik bir taşla bin bir kuş vuracaklardır. İşte DAEŞ böyle bir terör örgütüdür. İslam ümmetine zarar vermiş, Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne döndürmüş, Müslümanlara karşı dünyada ön yargı oluşturmuştur. Sürekli hunharca müslüman öldürmüş ve müslüman olduğunu iddia etmiştir. “İŞİD’İ KİM KURDU” sorusu ile Abdullah Ağar buna cevap aramakta ve önemli ipuçlarına ulaşmaktadır.
“DAİŞ-1ŞİD ya da adı ne herze olursa olsun, Sünni İslâm kisveli bu çakma örgüt; Amerika-Iran ve Suudi Arabistan-İsrail menfaatlerine ve bölgedeki aparatlarına hizmet etmek üzere, ikiyüzlülüğün ve düşmanca ayrılığın dizayn Irak’tan çıkarılmış, hiç de sürpriz olmayan bir hilkat garibesidir. Yakın Tarihle Kısa Bir Gezinti; 11 Şubat 1979’da ABD karşıtı gözüken Humeyni İran’da devrim yaptı. Tarihe damgasına vuracak bu kırılma nasıl gerçekleşti? Doğal bir sonuç mudur? Yoksa bir proje midir? Humeyni’nin Fransa’dan İran’a hangi inisiyatifle geldiği bugün dahi net olarak bilinemiyor. Saddam Hüseyin ise, bu dönemde. 16 Temmuz 1979’da İrak Devrim Komuta Konseyi nin (DKK) başkanı oldu. ABD’nin Tahran Büyükelçiliği 4 Kasım 1979’da “Bir grup öğrenci tarafından” işgal edildi. Amerikalılar rehin alındı. 24 Nisan 1980’de rehineleri kurtarmayı amaçlayan Kartal Pençesi operasyonu fiyaskoyla sonuçlandı. Düşen uçak ve helikopterler, ölen Amerikalılar, tam bir kurtarma rezaleti… Başkan Carter’ın gümlemesi… Artık, 1981-1989, Iran-Irak savaş yılları… Savaşın görünen karakteri: ABD’nin Irak’ı desteklemesi… Savaşın görünmeyen karakteri: ABD’nin İran’ı desteklemesi… Irak-İran savaşının bitiminden bir yıl sonra ABD’nin Saddam’ı Kuveyt’in işgali için cesaretlendirmesi, hatta açık çek vermesi… Saddam, “Basra vilayetinin bir parçası olarak gördugu” Kuveyt’i ele geçirerek, hem Arap Birliği’nin ilk adımını atacak, hem de zengin petrol yataklarına el koyup, Iran savaşının açığını kapatacaktı. Tam ele geçirecekken, ABD Çöl Fırtınası adını verdiği harekâtla duruma müdahale etti ve Saddam’ı Kuveyt’ten kovdu. ABD Bağdat’ı alabilirdi, ama almadı. 1991’den itibaren ABD, kuzeyde Kürtlere, güneyde Şiilere yaklaştı. Bu ambargo yıllarında, 36. paralelin kuzeyi ve 32. paralelin güneyi, BM kararı ile uçuşa yasak bölge ilan edildi. 1992’de Irak Kürdistan Parlamentosu kurularak, bölge, fiilen Irak’tan koptu. Aynı yıl Irak muhalefeti, Irak Ulusal Konseyi (INC) çatısı altında, ABD ve İngiltere desteği ve Fransa katkısı ile örgütlendi. 2003’e kadar federatif bir Irak için mutabakatlar imzalandı. 1991-2003 arasındaki bu dönemde Irak muhalefetindeki sıra; Şii Araplar, Kürtler, Sünni-Araplar ve diğerleri şeklinde bir öncelikle, Amerikan ve İngiliz ajandası olarak tespit edildi. Irak’ın kuzeyindeki Kürt gruplarla ilgili çalışmalar 1991-1998 yılları arasında ABD, İngiltere ve Türkiye üçlüsü tarafından yürütülürken, 17 Eylül 1998 Washington mutabakatı ile Türkiye devreden çıkarıldı, inisiyatif tamamen ABD ve İngiltere’ye geçti. 2003, 1 Mart Tezkeresi’nin geçmemesinden iki hafta sonra, “BM Güvenlik Konseyi ‘ret’ kararı verse de” ABD ve İngiltere güneyden, Kürtler ise 200 bin peşmergeyle kuzeyden Irak’a girdi. ABD ordusu, Bağdat’ta sadece savunma ve maliye bakanlıklarını kontrol altına alarak, Irak halkını koskoca bir kaosla baş başa bıraktı. Irak Başkanlık Konseyi ve Geçici Yönetim “aynı sıralamada olduğu gibi” tezahür etti. Yapılan genel seçimlerle, nüfusları üçüncü sırada olmasına rağmen, Kürtler, Irak parlamentosunda kilit konuma geldiler. İşgalin, işgalcilerin, işgalin payandalarının Irak’ı sağacağı ve yeni yeni kaos ve karmaşaların üretileceği yıllar başladı. Türkiye ise, Amerikalıların Independence Day etkinliklerinin yeni bir sürümüyle tanıştı. Artık Amerikalılar, bağımsızlık günlerini Türk askerinin başına çuval geçirerek kutluyorlardı. Türkiye’nin tüm saha etkinlikleriyle birlikte bölgeden itelenmesi ve küresel güçlerin koltuk altında konuşan ağızların, “Türk ordusu Irak’a girerse kan gölünde boğarız, bir Kürt kedisini bile Türkiye’ye teslim etmeyiz…” tarzı cümleler kurmaları bu yıllara rastlar. Şiiler ise, 1920’lerde İngilizlerin verdiği “yönetim vaadine” tam 84 yıl sonra kavuştular. Kürtler müttefikliklerinin mükâfatı olarak, “Kürdistan’ın kalbi ve kâbesi dedikleri” Kerkük’ün demografik yapısını değiştirmeye, 2003’te Türkmen-Arap-Kürt olan demografik sıralamayı Kürt-Türkmen-Arap şekline dönüştürmeye başladılar. Başardılar[7]…
Tartışmalı bölgeler denilen, kahir ekseriyeti Türkmen olan, fakat kitlesel Kürt gözleriyle demografisi bozulan bölgelerde referandum yapılmasına dair maddeyi 2005 anayasasına dahil ettirdiler. İşle meşhur 140. maddenin konusu budur. Müttefiklerinin yedeğindeki Kürtler, Kerkük toplam nüfusunun yansından fazlasını teşkil ederek. Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhakı için yapılacak referandumun sonuçlarını böylece garanti altına aldılar. İşte o günlerden bugünlere. Türkmenlerin maruz kaldığı baskılar, ayrıştırmalar, asimilasyonlar, katliamlar ile artık adı silikleşmeye başlayan Türkmeneli bölgesi, bu coğrafyanın ve yakın zamanın temel gerçeğidir. Göçler ve kaçışlar da öyle… Bugün bu coğrafyada demografik yapı Kürtler lehine değişmiştir. Kürtler Irak parlamentosundaki kilit oranlarını, elde ettikleri nüfuzu ve ekonomik inisiyatifleri ustaca değerlendirip, Şii ve Sünni-Arapları ve konjonktürü, menfaatleri doğrultusunda çok iyi kullanmışlardır. İranlı bir grup öğrencinin, büyükelçiliği basarak başlattıkları domino etkisi buralara kadar uzanmıştır. Batı emperyalizmi ve Iran hegemonyası adına Irak’ta yaşanan vekâlet savaşlarına, güç, rekabet ve imtiyaz mücadelelerine, artık doğrudan müdahale edilmiştir. IŞİD üzerinden Gordion düğümüne kılıcını yapıştıran ABD’nin olağanüstü bir kazanım ürettiğini ifade etmek gerek… ABD’nin altına da İran’ı, İsrail’i. Batı Avrupa’yı ve bazı yerel aparatları da yazmak gerekiyor. Sonuçta: İŞİD, Amerika’nın, İran’ın, İsrail’in ve Batı Avrupa’nın Ortadoğu’daki mücadeleci tavrına yeni bir ivme kazandırdı. IŞİD üzerinden bölgedeki kırılgan ittifaklarla nikâhlar tazelendi. Bu ittifaklara kimlerin dahil edileceği ve kimlere karşı tavır alınacağı tespit edilmiş oldu. IŞİD sayesinde, Arap Baharı’nın asıl kaybedenleri yeni egemenlere dönüştü. Savaşların, işgal ve istilaların, hava saldırılarının, asimetrik mudahalelerin bahanesi olarak “toprak kazanımlı” IŞİD, “toprak kazanımsız” El-Kaide’nin yerini aldı. IŞİD’ın kaptığı ve IŞİD sayesinde kapılan (!) topraklara, artık yeni bir dizayn gerek! Barzani başta olmak üzere, inisiyatif üretme sevdasında olan yerel aktörlere iyi bir ayar verildi. Barzani’ye “devletin öyle kurulamayacağı, böyle kurulacağı” gösterildi. Bağımsız Kürt devletinin kurulmasının altyapısı oluşmuyordu, artık oluştu. Başta Kerkük olmak üzere, pek çok stratejik bölge Kürtlerin eline geçti. Tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğu “tartışmasız bölgeler”e dönüştü. IKYY bölgesine gönderilen taktik zırhlı araçlar, silahlar ve sistemler, normal koşullarda verilemezdi. Peşmergeye başta ABD ve Batı Avrupa olmak üzere, dünyanın pek çok yerinden silah yağdı ve yağacak. Bu kadarıyla bile, IKYY hiç de fena olmayan bir yığınak ve caydırıcılık üretmeye başladı. Peşmergenin elinde artık, Türkiye’nin ve merkezi Irak hükümetin elinde bile olmayan silahlar, zırhlı araçlar, hatta Chinook tipi yüksek yük ve personel taşıma kabiliyetli helikopterler var. Kerkük’ün neredeyse tamamının ve Ninova’nın (Musul) önemli bir kısmının iki Kürt oyuncu arasında pay edilmesi öngörülüyor. KDP Kerkük’e hevesli, KYB de Musul’a… Irak ve Suriye ortak paydasında Kerkük-Musul-Kuzey Suriye ekseninden Kürtlerin, petrolün, doğal gazın ve madenlerin Akdeniz’e çıkışıyla, hatta Hayfa ile temasın sağlanmasıyla ilgili çok önemli bir adım atıldı. Türkmen nüfusun homojen olduğu ve Büyük Kürdistan’ın böğrüne saplanmış hançer konumundaki Telafer kaosa sürüklendi, büyük bir demografik akış oldu. Telafer’de kalan ve IŞİD’e biat etmek zorunda kalan Sünni Türkmenler için ise, artık “arkası yarın”! Kürtlerden ısrarla uzak duran Türkmenler, Kürtlere yakınlaşmaya başladı. Türkmenler artık ya IŞİD’in, ya Kürtlerin, ya da İran’ın (Şii orijinli siyasi ve askeri güçlerin) kucağına düşmek gibi, 40 satır mı, 40 katır mı, gibi bir çaresizliğin içindeler… Kerkük merkezli Arap milliyetçiliği neredeyse yok oldu. Irak’taki Sünni (özellikle Sünni-Arap) inisiyatif, güç ve haklılık yerle bir, hak ile yeksan oldu. IŞİD bölgesel savaş kışkırtıcılarının her türlü vahşet için bir gerekçe oldu[8]. Ağır aksak yürüyen dönüşümler, savaş sayesinde büyük bir ivme kazandı. Göçler, baskı, ayrıştırma, yönetme ve yönlendirme, yeni yeni asimilasyon metotları gırla… Yeni yeni düşmanlıklar, ayrılıklar, kırılma ve yarılmalar da öyle… Uluslararası hukuk ve ülkelerin kendi iç hukukları bir köşeye çekilirken, intikam saldırıları Irak’ın ve Ortadoğu’nun yeni gerçeği oldu. Güdümlü ya da güdümsüz rejimler, bölgede kullanılan aparat güçler ve taşeronlar, geniş kapsamlı baskı ve cinayetlerini açıklamak için terör tehdidini kullandı. Maliki gönderildi. Yeni bir kabine dizayn edildi. Amerikan Merkez Bankası’nda (FED) biriken Irak’ın parasını artık daha uslu kişiler harcayacak. İran’la muhabbetin nerelere gittiğini ise kimse bilmiyor. Arap olmayan güçler, strateji ve ilişkilerini yeniden şekillendirmek ve haritaları yeniden çizmek için IŞİD’i kullanmaya başladılar. The New York Times bu konuya dair şöyle diyor: “ABD ve İran… İkisi de IŞİD’e saldırıyor ama müttefik gibi görünmemeye çalışıyorlar.” İran, Irak’ın Şiiliğe dair mezhepsel inisiyatifini tamamen körletti. Kutsallarıyla Şiiliğin kalpgâhı olan Irak, bırakın liderliği, İran ve Amerika yardımıyla, canımı kurtarayım derdinde… Kara suratlı, kötü bakışlı, pis ve eli kanlı kişiler üzerinden Batı toplumunda İslam’a dair üremesi istenen “imaj” güçlendirildi, İslam ile Batı toplumu arasındaki fay hattı derinleştirildi. Teolojik kazanım peşinde koşanlar, perdelerin arkasında… İSRAİL’İN ARTIK ÖYLE BÜYÜK BİR GÜVENLİK SORUNU YOK. İsrail, dünyada peydah oluveren (!) IŞİD korkusunu Gazze Şeridi’ne saldırmak, daha fazla Filistin toprağını ele geçirmek ve “yaşama hakkı” başta olmak üzere Filistinlilerin temel haklarını yok saymak için kullandı. ABD başta Batı dünyası, Rusya ile girdikleri nüfuz mücadelesinde, petrol fiyatları üzerinden Rusya’ya iyi bir kazık attılar. Rusya’nın şu ana kadarki zararı yaklaşık 300 milyar dolar. ABD’nin ve Batı Avrupa’nın depolarındaki miadı dolmuş ya da dolmak üzere olan silah ve mühimmat stokları erimeye başladı. Kuyruklu impala döneminden kalan silahlar, sahadaki yerel aktörlere silah yardımı olarak kakışlandı. Yeni silah sistemlerinin, gerçek muharebe ortamlarında denenme imkânları üredi. ABD silah sanayi, başta Körfez ülkeleri olmak üzere bazı ülkelerle cömert ihaleler imzaladı. Bölgenin petrolüyle ilgili daha şimdiden onlarca yıllık ihaleler, anlaşmalar kotarıldı. Komisyonlar ve hamutuyla götürülecek develer karara bağlandı. Irak ordusunun yeniden yapılanması için harcanması öngörülen 75 milyar doların kimin cebine gireceğini anlamak için çok akıllı olmak gerekmiyor. Birbirinden uzak duran ve aralarında pek çok sorun üreten Kürtler, birbirlerine yakınlaştırıldı. KDP ve KYB terör listelerinden çıkarıldı. PKK’ya büyük sempati ve meşruiyet kazandırıldı. PKK’nın elinde artık zırhlı ve tırtıllı silah sistemleri bile var. Hatta son dönemde yeni nesil güdümlü tanksavar ve uçaksavar füze sistemlerine eriştiği söyleniyor. Artık bunları da kimseye karşı kullanmaz! PKK’lılar Sokak çatışması ve meskûn mahallerde muharebe konularında artık hiç de fena değiller… Canım ülkem bir şey avuçladı, ama daha ne avuçladığından haberi bile yok[9].
DAEŞ-IŞİD’i Kimin Kurduğuna Dair Görüşler:
Burada da ortalık toz duman! Görüşlere bakılırsa, IŞİD’in arkasında olmayan devlet, IŞİD’i kurmayan istihbarat servisi yok gibi! Okların çoğu Amerika’yı, İran’ı, İsrail’i, Batı dünyasını ve Arap ülkelerini gösteriyor. Görüşlerin bir kısmını sıralayalım: Gizli belgeleri sızdırdığı için Rusya’ya sığınan C1A ve NSA eski çalışanı Edward Snowden, “İŞİ D’in ajan devlet olduğunu; arkasında ABD, İngiltere ve israil istihbaratlarının bulunduğunu; Ortadoğu’da denge ve tehdit unsuru olarak ABD, İngiltere ve İsrail’e hizmet etmesinin planlandığını” ileri sürüyor. Snovvden’c göre: “ABD, ingiltere ve israil istihbaratları, dünyadaki bütiın terörü “eşek arısı yuvası’ adlı bir stratejiyle bir araya getirmeye çalışıyor. Bu üç ülke. böylelikle dünyanın herhangi bir noktasında ajanları tarafından yönetilen bir terör örgütü sayesinde hem enerji kaynaklarına ulaşmayı, hem de bölgelerdeki siyasi boşlukları doldurmayı hedefliyor. Maksat, karışıklık çıkarmak ve İsrail’i korumak… İsrail’e karşı olan gruplar kendi içlerinde savaştırılıyor.” İran’ın ilk kadın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume Ebtekar, “ABD ve CIA’yi, IŞlD’i ortaya çıkaran güç olmak”la suçluyor. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir, Euronews’eŞubat 2015’te verdiği bir demeçte, “IŞİD ve Boko Haram’ın arkasında CIA ve MOSSAD’ın olduğunu… Bu tür vahşetleri bir Müslüman’ın işleyemeyeceğini…” söylüyor. Fidel Castro da benzer görüşte… “IŞİD’in arkasında İsrail ve bazı Amerikan unsurlarının olduğunu” düşünüyor. İran’ın istihbarat eski bakanı Haydar Müslihi ise yelpazeyi biraz daha genişletiyor. Ona göre: “IŞİD’i, CIA ile birlikte MOSSAD ve MI-6 kurdu.” Diğer bir görüşe bakarsak; “IŞİD, ABD başta olmak üzere Batı’nın Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek amacıyla kurduğu bir terör örgütü… IŞlD’i yönlendirerek, manivela olarak kullanarak, bahane ederek, Ortadoğu’daki ülkeleri parçalamaya ve başta Büyük Kürdistan olmak üzere, güdümlü yeni devletler kurmaya çalışıyor. Amerikalı emekli General Wesley Clark, durumu sürmekte olan stratejik bir çatışmanın parçası olarak görüyor: “Müttefiklerimiz Hizbullah’ı yok etmek için IŞİD’i destekliyor.” Clark’a göre sorun, tek başına radikal İslam değil. Radikal İslam stratejik amaçlarla kullanılıyor. “ABD, Afganistan’da Sovyetlere karşı savaşırken radikal İslam’ı kullandı. Suudilere para koymaları için yalvardık. Onlar da koydular,” diyor. Cihat’ın Dönüşü: IŞİD ve Yeni Sünni Ayaklanması (The jihadis Return: ISIS and the New Sunni Uprising) kitabının yazarı ve deneyimli gazeteci Patrick Cockburn, “Suudi Arabistan’ın Kuzey Irak’ı kontrolüne alması için IŞİD’e yardım ettiğini” iddia ediyor. Cockburn iddiasına, İngiliz istihbarat kaynaklarını referans gösteriyor ve Suudi planının on yıl öncesine dayandığını söylüyor[10].
Maliki de benzer görüşte… Irak Başbakanı iken verdiği bir demeçte, “Suudilerin IŞİD’i desteklediğini ve soykırım işlediklerini…” iddia ediyor. Obama ise IŞİD’in yükselişiyle ilgili, “Diktatörlük, mezhepçilik, Arap ve Müslümanların yabancılaştırılması ve marjinalleştirilmesi…” fikrini üretiyor. Suriye Ulusal Koalisyonu eski başkanı Ahmet Carba, “IŞİD’in yükselişinin arkasında iran’ın olduğu…” noktasında ısrarcı… Bazı gözlemci ve analistler, “IŞİD’in arkasında İran Devrim Muha-fızları’na bağlı Kudüs Tugaylarının olabileceğini…” ifade ediyor. Siyasi analist Prof. Dr. Abdulaziz Fevzan, “IŞİD’in, Iran ve Suriye istihbaratı tarafından kurdurulduğunu” öne sürerek, “IŞİD, Suriye devrimini başarısız kılmak için, bu iki ülke tarafından özellikle desteklendiğini; İrak’ta da Maliki karşıtı direnişte, kendilerini medya aracılığıyla ön plana çıkararak, Maliki’nin elini güçlendirdiğini…” söylüyor. Bazıları ise, “IŞİD, Amerikan işgaliyle ve sonrasında kurulan Maliki hükümetleri döneminde devlet tarafından sistemden dışlanan ve ezilen Sünni-Arapların tepkisini dile getiren Selefı-Vehhabi çizgide bir örgüt…” fikrini dillendiriyor. BM diplomatı Lakhdar Brahimi” Şubat sonlarında yaptığı açıklamada şunları söyledi: “IŞİD’in ortaya çıkışının asıl nedeninin Irak’ın Amerika önderliğindeki işgali olduğuna hiç şüphe yok. Irak Savaşfnı haklı göstermek mümkün değil ve şu an çektiğimiz, bu savaşın sonucu…” Brahimi “yanlış anlaşılabileceğini düşünmüş olmalı ki” (!) daha sonra bir açıklama daha yapma gereği duydu: “IŞİD’i ABD’nin kurduğunu kastetmedim. Ama işgal sonrası koşullar El-Kaide’nin Irak’a girmesine ve IŞİD’in güç kazanmasına yol açtı.”IŞİD çizgisine yakın bazı görüşlere göre: “IŞlD, Çeçenistan, Bosna-Hersek ve Afganistan savaşlarıyla ortaya çıkan profesyonel ve sınır aşırı cihatçı Selefi savaşçıların bel kemiğini oluşturduğu, amacı gerçekten islam devletini kurmak olan bir örgüt…” Bir başka görüşe göre, “IŞİD sayesinde cihatçı, selefi, tekfiri, harici radikaller Irak-Suriye havzasına toplanarak, bu bölgede imhaları” amaçlanıyor[11].
İSRAİLLİ BİR HAHAM; “IŞİD’İN, İSRAİL’İN MUHALİFLERİNİ YOK ETMESİ İÇİN GÖNDERİLEN İLAHİ BİR HEDİYE…” OLDUĞUNU SÖYLÜYOR.
Toyota
Malum, IŞİD’in kullandığı arabaların kahir ekseriyeti Toyota. Hemen hepsi dört çeker “çift ve tek kabin” Toyota Hilux pikap. Siz de seyretmiş olmalısınız ki, bu Hilux’ların hemen hepsi gıcır gıcır. Aslında gıcır gıcırdı demek gerekiyor. Çünkü çatışmaların yıkıcı etkisi, her yerde olduğu gibi, o araçlar üzerinde de etkisini gösterdi. Çoğunluğu çöl rengi ve beyaz, rengârenk Hilux’lara doluşmuş IŞİD’cilerin açtıkları âlemleri, kasalarına monte ettikleri silahlarla yaptıkları hava atışlarını, geçit törenlerini, çatışma sahnelerini hatırlayın. Peki, nereden geldi bu Hiluxlar[12]?
Kerkük’ten Erbil’e giderken, Erbil’e yaklaştığınızda dağ taşın sıfır arabalarla dolu olduğunu görürsünüz. Bu arabaların büyük çoğunluğu Toyota’dır. Burası, Irak’ın en büyük araç satış şirketlerinden birine aittir. Şirketin sahibi Kürt, şirketin adı da Serdar Group’tur. Bildiğim kadarıyla bu şirkete, Neçirvan Barzani de ortaktır. Sahadan gelen bilgilere göre: “Petrol karşılığında 15-20 bin araba satmışlar.” Tabii bu araçların, doğrudan doğruya ve/veya hepsinin IŞİD’e satıldığını söylemek doğru olmaz. Ama IŞİD’in araçları ortada… Bu araçları Irak’ta kimin sattığı da… Sonuçta arada birileri olsun ya da olmasın, bu araçların bir şekilde IŞlD’e gittiğini, gidebileceğini İrak’ın sokaklarında gezen çocuklar bile bilir. Serdar Group, bilememiş midir? Onu da artık Serdar Group’a sormak gerekir. Bir başka soruyu da, IŞİD iki Japon rehineyi infaz ettiğinde ayağa kalkan Japonya’ya sormak gerekiyor. Hiç mi aklınıza gelmedi, hiç mi sormadınız, hiç mi uyanmadınız bre Japon arkadaşlar, bu kadar çok aracı nereye satıyorsunuz diye[13]…
“IŞİD,” “Kerkük’e girmiyor!” Gerçekten! IŞİD, hiçbir zaman Kerkük’e girme gereği duymadı. Girebilirdi pekâlâ… Kimse de önünde duramazdı. Ta ki, Ocak 2015 sonlarında yaşanan ve kimin menfaatlerine hizmet ettiği pek anlaşılmayan (!) alengirli Kerkük baskınına kadar… IŞİD, Musul’da yaşandığını iddia ettiği; çoğunluğu Türkmen kadın ve çocuk 1.300 kişinin öldüğünü ilan ettiği kimyasal saldırının intikamını (!) almak için Kerkük’e saldırmıştı. Tir tir titremişti Kerkük… Peşmerge de bir nazlanmıştı ki, sormayın. “Bak, Kerkük için ölüyorum!” “Bak, ölmem bak!” “IŞİD’in insafına kalırsınız bak!” Arada hangi kliklerin yaşandığı bilinemiyor. Araları mı bozuldu, yeni bir oyun mu kuruldu, o da bilinemiyor. Kimin kimi güttüğü de… Ne yapalım, bu da sahanın dili işte! Yaşananlara bakarak; ne oyunların döndüğünü, Türkmenlerin kırk satıra mı yoksa kırk katıra mı, nasıl razı edilmek istendiklerini, peşmergenin hangi ihtiraslara ve oyunlara kurban edildiğini rahatlıkla görebilirsiniz[14].
DAEŞ-IŞİD’i Gerçekten Kim Kurdu?
IŞİD’in Irak ve Suriye’nin içine düştüğü kaostan beslenerek, hatta kaosu derinleştirerek elde ettiği ve sağladığı güçle hu hale geldiğini söylemek mümkün… Ancak bu örgütün bir sahibi ve o sahiplerin de sahipleri var. Bu örgütü kimlerin, nasıl ve ne şekilde kurduğu, bu zamana kadar gizemini korudu. Hiçbir şekilde bir belge veya doküman ortaya çıkmadı. Belki de hiç çıkmayacak… Çıksa bile kabul etmeyecek, kimse üzerine de alınmayacak… Ancak bir belge var! Irak’ta yaşadığım dört yıl boyunca, ben de IŞİD’i kimlerin kurduğuna dair bir ispat aradım (Abdullah Ağar): Sonunda da bir belge buldum. Tam üç ay peşinde gezdikten sonra ama… Göbeğimi çatlattın be arkadaş!Bu işe kafasını yoran herkes gibi, ben de bu çakma örgütü kimin kurduğunu araştırıp dururken, konuştuğum arkadaşlardan biri, bir gün, “Bir belge var!” dedi. İstedim elbette! “Bende yok ki!” dedi. “Bul öyleyse…” dedim. Bulamadı tabii… Ancak ve ancak, üç ay gibi ısrarlı bir başının etini yemenin sonucunda ve artık… Tam umudu kesmişken… Onu gördüm karşımda… Movi movi masmavi… Gözleri boncuk mavi… Gelmişti ve getirmişti! Fotoğrafını çekmiş, telefonuna kaydetmişti.Bundan sonra saatlerimi, hatta günlerimi alan bir uğraş başladı. Uğraştıkça da, “Sırrı Şahsi – Şahsa Özel Çok Gizli” ibaresi taşıyan bu belgenin, aslında gözlerimizin önünde durduğunu gördüm. Bu belge, taş madendeki koca taşlar arasına sıkışmış küçük bir taş gibi, gözlerden uzak bir forumda[15] internette yayınlanmıştı. Belge Arapça, forum İngilizceydi. Bu belge Saddam dönemine ait… IŞİD-DAEŞ adında bir örgütün esa-mesi bile ortada yokken Saddam dönemi istihbarat aygıtı, IŞİD’in kimler tarafından kurulmasına karar verildiğini yakalamış, bunu da başkanlık makamına raporlandırmıştı[16].
Belgeyi daha iyi anlamak için IŞİD’in geçtigi süreçleri ve isim değişikliklerini hatırlatmakta fayda var. İlk kurulduğu ve eylem yapmaya başladığı 2001-2003 yıllarında ismi Cemaat el-Tevhid vel-Cihad… Ekim 2004’te Mezopotamya El-Kaidesi ya da Irak El-Kaidesi… Ocak 2006’da birkaç küçük grupla birleşerek Mücahidin Şûra Konseyi… Ekim 2006’da Irak İslam Devleti… Nisan 2013’tc Irak ve Şam islam Devleti… 2012’nin ortalarından itibaren özellikle bağlıları ve sempatizanları arasında El-Devle… Suriye’de ve Irak’taki toprak kazanımlarıyla birlikte bağlıları ve sempatizanları arasındaki son adı ise İslami Devle… Arka sayfada orijinalini göreceğiniz ve tercümesini okuyacağınız belge 2001 yılına ait… Unutmadan… Bu belgenin sahte olma olasılığı var mı? Elbet var… Asimetrik savaşın tam gaz gittiği Irak gibi bir ülkede, bu tür belgelerin ortaya çıkması gayet normal… Ancak, böyle bir belgenin “çakma” olarak hazırlanabilmesi için Saddam dönemi resmi ve askeri yazışma kuralları ile tarz ve karakterin iyi bilinmesi gerekiyor. Bu dönemde görev almış, askeri ve resmi yazışmaları bilen kişilerle belge üzerinde yaptığımız tartışma ve incelemeler sonucunda ortaya çıkan ortak kanaat, “belgenin gerçek olduğu” doğrultusunda… Belgenin işgal sonrası ortalığa dökülen Saddam döneminin gizli arşivlerinden çıktığı tahmin ediliyor. Bu noktadan sonra takdir, siz okuyuculara ait…[17]
Resim. 74: Siyonist Yahudi “Bernard-Henry Levy” ile “Mesud Barzani’nin mutabakatı ile Dinî görünümlü Terör örgütünün kurulduğunu belgeleyen Irak Cumhuriyeti Başkanlık Sekreterliği Sayı: K/7582 Tarih 18/9/2001’li İstihabarat Raporu
Bismillahirrahmanirrahim “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla”
Irak Cumhuriyeti
Başkanlık Sekreterliği
Sayı: K/7582
Tarih Hicri: 1/4/1422
Miladi: 18/9/2001
Amblem “Irak Kartalı”
Gizlilik Derecesi “Sırrı Şahsi”
“Şahsa Özel Çok Gizli”
(“Sırrı Şahsi” gizlilik derecesi, Saddam döneminde “Sırrı lil Gaye” ile en yüksek iki gizlilik derecesinden biri…)
Selam…
İstihbarat servisimizin unsurları, (bulunduğu toprakları) gaspçı siyonist rejimin başbakan adayı Yahudi “Bernard-Henry Levy” ile “Mesud Barzani’nin aralarında yaptıkları bir görüşmeyi izleme ve takip etme başarısı göstermiştir. Bu görüşmede adı “El Tevhid vel Cihad” olacak, El-Kaide’ye bağlı bir örgütün Irak’ta kurulmasına ve bu örgütün Irak içinde terör eylemleri yapmasına dair karar alınmıştır.
Bilgilerinize Saygılarımızla
İmza mühür (1) “Gördüm onayladım” ibaresi
İmza (2)
“Gördüm onayladım” ibaresi
ONAY
“Rütbe-İsim-İmza-Mühür-Tarih”
El Ferik
Abid Himut El Mahmut (Abdülhamit el Mahmut)
Başkanlık Özel Sekreteri
18/9/2001
(Saddam Irakı’nda “dönemin” en etkili adamlarından biri olduğu ifade ediliyor. Maliki Hükümeti döneminde 2013’te idam edildi.)
Dağıtım: Muhaberat Özel Ofisi Takdir Ediyorum[19].
Belgede sadece IŞİD-DAEŞ yok! 11 Eylül 2001 tarihinde New York takı ikiz kulelere ve Pentagon’a yaptığı saldırılarla ABD’nin intikam duygularını galeyana getiren, öfke, kin ve acımasızlığını tetikleyen, küresel terörle mücadele konseptini hayata geçiren, Irak ve Afganistan işgallerine yol açan. BOP ve Arap baharıyla filin zücaciye dükkânına daldığı gibi ABD’nin Ortadoğu’ya dalmasına neden olan El-Kaide’nin arkasında da, kimlerin olduğuna dair bazı emareler var. Yoksa adı geçen şahıslar, hangi yetki ve cüretle. Irak’ta El-Kaide’ye bağlı bir örgütün kurulmasına karar vermeye kalksınlar? Belgenin üzerindeki tarih ise belgenin en ilginç taraflarından birisi. 18 Eylül 2001… Yani 11 Eylül saldırısından tam bir hafta sonra. Saddam muhaberatı, tarihin en büyükk kırılmalarından birine neden olacak WTC (Dünya Ticaret Merkezi) ve Pentagon saldırılarından hemen sonra bir istihbarat raporu yazıyor ve Saddam’ın önüne koyuyor. Bize de “ilginç, hem de çok ilginç!” demekten başka bir şey kalmıyor. Zaman içerisinde isim değişiklikleri ile günümüze ulaşan DAEŞ-IŞİD’in nasıl ve kimler tarafından kurulduğuna dair pek çok yorum yapılmış ve yapılacak olsa da… Sahte ya da gerçek pek çok bilgi ve belge ortaya dökülmüş ve dökülecek olsa da… Her şeye rağmen bu örgütün kimler tarafından kurulduğu ve kimlerin hedef ve menfaatlerine hizmet ettiği çok anlaşılmayacak. Yalanlar gerçek, gerçekler yalan olsun istenecek… Çatışmalarla birlikte, “tam gaz” asimetrik bir psikolojik harekât, kamu diplomasisi, kültür mühendisliği ve algı operasyonları yaşanacak. Gri, kara ve beyaz propagandalar havalarda uçuşacak. Artık bundan sonra IŞİD’in neden olduğu toz bulutu dağıldığında ve kan denizi durulduğunda kim ne kazanmış, kimin elinde ne kalmış, ona bakılacak. Ancak bugün bu bile bir ölçü değil… Çünkü kontrollü kaosla kontrolsüz kaos arasındaki ince çizginin iyice belirsizleşeceği DAEŞ-İŞİD döneminde, kazananlarla kaybedenler arasındaki çizginin de iyice belirsizleşeceği anlaşılıyor[20].
Çünkü ortada dizayn etme ve aparat kullanma konusunda uzman olduğunu zannedenlere dair de büyük bir çuvallama durumu var. “Pardon…” deyip duruyorlar. Ancak ürettikleri inisiyatif, pardonların ve çuvallamaların izini silme gücüne de sahip… IŞİD’in neden olduğu kaos, artık ülkelerin milli güç unsurlarını kendi bekaları adına nasıl kullanacaklarının maharet testine dönüşmüş durumda… Ve bu kendi bekası adına, kendi milli güç unsurlarını kullanma işinde de, vıpla saman birbirine karışacak. Kendi bekama hizmet edeyim derken, IŞİD ya da bir başka mezhepsel ya da etnik gücün, devlet ve devletler grubunun menfaatlerine, teolojik paydalara ve beka çıkarlarının özdeşliklerine hizmetler üretilecek. Bundan bölgedeki yerel oyuncular ve aparatlar da fazlasıyla payını ve dersini alacak. Bedeller ödenecek! Ancak ister IŞİD bitsin, ister bitmesin, bölgedeki kaos bölgenin ve insanlığın hayrını düşünen bir iradenin, iradesini ortaya koyuncaya kadar kesinlikle bitmeyecek[21].
Bernard-Henry Levy
Saddam muhaberatın izlediği görüşmede adı geçen Bernard-Henry Levy’nin kim olduğuna bakmakta fayda var. Levy, 5 Kasım 194H’de doğmuş. Cezayirli Yahudi bir ailenin çocuğu… Ailesi, doğumundan sonra Paris’e taşınmış, babası kereste ticareti yaparak milyarder olmuş. Levy, İslam ve terörizm üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. 2010 yılında The Jerusalem Post/İsrail tarafından dünyanın en etkili 50 Yahudisi listesinde 45. sırada yer almış… Fransız yazar ve entelektüeli. Fransa’da 1976’da başlayan yeni filozoflar akımının liderlerinden… İyi okullarda okuyan Levy, dönemin ünlü Fransız entelektüel ve filozofları olan Jacques Derrida ve Louis Althusser den ders almış. Gazeteciliğe Combatgazetesinde muhabir olarak başlamış… Bu dönemde Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’te çalışmış ve 1973’te Bangladeş özgürlük Savaşı adında ilk kitabını yazmış. Paris’e döndükten sonra yeni filozoflar okulunun genç kurucusu olarak tanınmış ve Strasbourg Üniversitesi nde felsefe dersi vermiş. 1977’de yayınladığı Barbarism with a Human Face kitabında Marksizm’in doğası gereği yozlaştığını ifade etmiş… 1981’de ise en etkili kitabı olacak The French Ideology yayınlanmış. Bu kitapta, Fransız tarihine dengesiz yaklaşımı nedeniyle sert eleştirilere uğramış. 1990’larda ABD ve Avrupa’nın Bosna’ya müdahale etmesi gerektiğini söyleyen ilk Fransız entelektüeli olmuş. Uluslararası camiayı Bosna’da yaşanan soykırım nedeniyle eleştirmiş. Yahudi soykırımından örnekler vererek. Sırp toplama kamplarının görmezden gelinmemesi gerektiğini söylemiş. Mart 2006’da Danimarka karikatür krizi ile protestolara karşı yayınlanan manifestoyu imzalamış. 1997 yılında Batman ve Robin ile beraber yılın en kötü filmi seçilen Day and Sight filmini yönetmiş. 2000 yılından bu yana Darfur krizine dünyanın daha çok ilgi göstermesi için çalışmış. 2003’te kafası kesilerek öldürülen Wall Street muhabiri Daniel Pearl’ün katilinin kim olduğunu araştırdığı Who Killed Daniel Pearl?adlı kitabını yazmış, lacques Chirac in özel temsilcisi olarak Afganistan’a gitmiş. Konuyla ilgili olarak Pakistan, Hindistan, Avrupa ve ABD’de araştırmalar yapmış. Levy, sorunlu bölgelere dikkat çekmek için Fransa ve yurtdışında çalışmış. Bu kapsamda 2008 yılında Güney Osetya ve Gürcistan’a giderek Mihail Saakaşvili ile görüşmüş. Levy 2008’de Belçika merkezli bir İslami örgüt tarafından Avrupa’da hedef alınması gereken altı önemli Yahudi figür arasında gösterilmiş. 2010 yılında Tel Aviv’de düzenlenen “Democracy and its Challenges” konferansında, İsrail ordusunun daha önce hiç görmediği kadar demokratik olduğunu söylemiş. Mart 2011 de Libyalı isyancılarla Bingazi’de görüşmüş ve Ulusal Geçiş Hükümeti nin tanınmasına çalışmış. 2011 yılında Nicolas Sarkozy’nin Libya müdahalesi için ABD’yi ikna çalışmalarım desteklemiş. Mayıs 2011 de Suriye’ye askeri müdahalede bulunulmasını istemiş. Eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ı yaşadığı seks skandalı sonrasında desteklemiş. Nisan 2013’te gazeteci Bernard Cassel’e iftira suçundan mahkûm edilmiş. 1983 yılından beri Nicolas Sarkozy’nin arkadaşı olan Levy, Yahudilerin toplum ve siyasete benzersiz ahlaki bir destek saklayabileceğini söyleyen bir Yahudi’dir[22].
“IŞİD’in 10 Haziran da Musul’u ele geçirmesiyle ilgili planlamanın” 1 Haziran 2014 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da yapıldığına dair bazı iddialar ve bir doküman mevcut… En baştan, bu dokuman ve iddiaların Mesut Barzani’nin çok sert tepkisine neden olduğunu söylemek gerekiyor. Bu iddiaları ortaya atan ise, Mesut Barzani ve KDP ile hayli sert ve ciddi şekilde, “Liderlik, hükümranlık, ilgi-etki alanlarının kontrolü ve menfaat – senden daha iyi vekâlet savaşçısıyım ve daha kahramanım – Batı dünyasına ben daha şirin gözükmeliyim. meşhur olmalı ve meşruiyet kazanmalıyım…” çekişmesi yaşayan PKK’ya yakınlığıyla bilinen ANF-Fırat Haber Ajansı ve Özgür Gündem gazetesi… Bu haberden sonra PKK-Kandil hattıyla ve Barzani-KDP arasında, medya üzerinden çok sert atışmalar oldu. Kapalı kapıların ardında neler konuşulduğu hakkında ise bilgimiz yok! Gazete, haber-yorumu 4 Temmuz 2014’te yayınladı. Kaynağı ise, uzun yıllar Ortadoğu’da çalışan, deneyimli bir Ortadoğu uzmanı olarak tanımladığı bir diplomat. Gazete sahada diplomatik faaliyetlerine devam ettiği için adının açıklanmasını istemediği gerekçesiyle diplomatın ismini vermemiş. Bir de ortada fotoğrafı çekilerek gazeteye basılmış bir belge var. Zaten önemli olan da o[23]!
Haberde ise, haberi hazırlayan gazetecinin kendi yorum ve süslemeleriyle, okuyucuyu istediği yöne kanalize etmeye çalıştığı görülüyor. O nedenle, benim açımdan çok anlam taşımıyor. Belgedeki veri, bilgi ve isimler ise, yakın geçmişte sahada olan olayları ve figürleri fazlasıyla teyit eder nitelikte. Hatta isimler, roller ve görevler neredeyse birebir ön üşüyor. Ya ortada dehşet bir kafadan çıkmış, müthiş bir kurgu var. Ya da belge gerçek! Ben ise belgenin, büyük bir olasılıkla, “bir haber kaynağından alınan bilgilerden birebir derlenen, bir bilgi notu olduğu” kanaatindeyim. Bu belgenin kes-yapıştır şekli aşağıdaki gibi: Okuma zorluğunun önüne geçmek ve yanlış anlaşılmaya neden olmamak için, belgenin birebir yazılımını da tüm imla, kelime ve anlam hatalarını koruyarak veriyorum. Ancak dipnotlarda küçük bazı düzeltmeler, hatırlatmalar ve kısa değerlendirmeler yaptım (Abdullah Ağar). Bundan sonrası için?…
Takdir yine size ait.
l-Irak ve Musul’da DAİŞ’in başlattığı saldırının planlaması daha önce Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan bir toplantıda kararlaştırıldığını belirtti. ” Söz konusu bu toplantı 01.06.2014 tarihinde gerçekleştirilmiş. Bu toplantıya katılan bir şahıs 4 milyon dolar karşılığında Iraklılara bu bilgi ve belgeleri vermiştir.
Toplantıya katılanlar
1. Ürdün istihbarat sorumlusu ve Kral Abdullah’ın temsilcisi Salih Kelobi (daha önce Ürdün basın başkanlığı yapmış)
2. KDP adına Azad Berwari (IŞİD’in Kobani kuşatması sırasında Şam ‘a giderek Beşar Esat ile görüştü) ve İstihbarat sorumlusu Mesrur Barzani’nin yardımcısı Cuma adında bir kişidir.
3. Baas partisinin birçok seksiyon örgütler
4. Nakşibendi Hareketi adına İzzettin El Duri (Saddam’ın ikinci adamı)
5. Cayş El Mücahiddin adına Amid Rukun ve Ebu Mahir
6. Mele Kerakar’ın başında bulunduğu Ensar El İslam Örgütü adına Seyfettin adında bir şahıs
7. Ceyş Ensar el Sünne
8. Cayş El Tayfa El Mansura (bu örgüt ağırlıklı olarak Cezayir ve Mağribilerden oluşuyor)
9. Ketayıp Sewra El işrin (Şu anda Hewler’de büroları var)
10. Ceyş El İslamî
11. Şoraya Ensar el Tewhit
12. İsmi bilinmeyen Libyalı bir şahıs, şu anda Musul’da olduğu söyleniyor[24].
Irak’ta başlatılan bu harekâtın kararı bu toplantıda alındığı söyleniyor. Bu toplantıdan 4gün önce Mesut Barzani’nin Amman’da olduğu ve bu toplantının yapılması için önayak olduğu belirtiliyor.Son süreçlerde İranlılar Ahmet Çelebi’yi (ABD’nin Irak işgali sırasında ABD’ye Irak’ta kimyasal silahlar olduğu istihbaratı veren kişi) Mesut Barzani’nin yanına göndermişler. Kendisine DAİŞ ve Yanlılarından desteğini çekmesini belirtmiş, aksi halde pişman olacaklarını belirtmiş İranlılar Maliki’ye “Senin ABD’den silah ve cephane istemene gerek yok. İhtiyaç duyduğunuz silahları biz temin edeceğiz” dedikleri söyleniyor. Bu temelde İran uçaklarının son sürat Irak’ta bazı bombalamalar yaptığı söyleniyor.A.Rezalan bu ziyarete ilişkin kendilerini haberdar etmediğini ve A. Rezalan karşı rahatsızlığını belirtmiş.Musul saldırısından sonra KDP, Irak’ın 12. Kolordusu Kerkük’e bir baskın düzenlemiş bu kolordunun bütün silah ve cephanelerine el konulmuş. Bu duruma YNK peşmerge sorumlusu Şex Caferi’nin göz yumduğu söyleniyor.Bu baskın Kerkük’ü YNK’den almak istedikleri belirtiliyor[25].
Belge böyle…Belge, kaleme alan kişinin bölgeye ve konuya dair, bilgileri derlediği kişi/ kişilerden kaynaklanan bazı yanlış ve eksikliklere rağmen, “bu haliyle bile” dehşet bilgiler içeriyor. Bu bilgilerin gerçek olup olmadığına inanmak ise siz okuyucuların takdirine kalmış…Sonuçta bu bir iddia. İspat üretebilecek geçerli veriler, kaynaklar, hatta iddia sahibine ait bir isim bile yok. Ancak bölgeyi, ortaya çıkan durumu ve olası sonuçlarını muhakeme etmemize yarayacak pek çok önemli detaya, bilinmeyenlere, asimetrik bağlantılara, aktörlere ve KYB-KDP çekişmesine dair pek çok veriyi içinde barındırıyor. Farklı bakış açıları geliştirmemize ve muhakeme alanları üretmeye dair fırsatlar sunuyor. Haberin diğer içeriğinde ise iddiayı ortaya attığı iddia edilen isimsiz diplomata ve haberi kaleme alan muhabire ait pek çok yorum ve muhakeme cümlesi var[26].
Karşılıklı İthamlar
Bu haberden sonra Mesud Barzani nın liderliğini yaptığı KDF’nin resmi sitesinden yapılan zehir zemberek açıklama ise hayli dikkat çekici. “Senaryonun basit, sıradan, rezilce ve pespaye iddialar içerdiği” vurgulanan açıklamada, bu yalan haberin baştan sona reddedildiği, peşmergeleri şehit eden IŞlD terör örgütüyle ne buğun ne de yarın ittifaklarının olmayacağı, bu iddiaların Kurdistan bölgesinin kazanımlarını hedef aldığı, Cemil Bayık liderliğindeki PKK’nın Mesud Barzani ve KDP’yi hedef alan istihbarat servislerinin yürüttükleri planın bir parçası oldukları… ifade ediliyor. Açıklamanın devamında, “PKK ve Cemil Bayık, Kürdistan düşmanlarını ikna etmek için iftiralar atıyor. Acaba siz hangi ülke istihbaratının emriyle Barzani ve KDP’ye düşmanlık yapıyorsunuz? Barzani ve KDP kutsal milli sorumluluğu üzerine almış ve bunun mücadelesini yürütürken siz kime hizmet ediyorsunuz? Barzani’nin, Kürdistan’ın, Irak’taki kaderini belirlemek için referandum yapmaya hazırlandığı bir dönemde atılan bu iftiralar manidardır,” deniliyor. PKK ve yöneticilerinin, KDP’ye düşmanlık siyasetinden vazgeçmeleri isteniyor. Açıklamaya, “Kürdistan milli ve ulusal özgürlük mücadelesinin önüne engeller çıkarmayın. İstihbarat örgütlerinin, Kürtleri hedef alan planlarına fırsat vermeyin. Kürdistan halkının birliğine dinamit koyma siyasetinden uzak durun. Kürdistan siyasi partilerinin arasına fitne sokmayın,” görüşü ekleniyor. İran’ın gizli özne olduğu bu sert açıklama ve ithamlar üzerine, KCK’da hiç de altta kalmayacağı, “KDP Kürt düşmanlarını sevindirmiştir…” başlığı altında bir açıklama yaptı. KCK açıklamasında, “KDP her fırsatta ve kendine uygun bulduğu zamanda PKK ve yönetimine düşmanlığını dışavurdugu… Kürtlerin birliğinin ve siyasi güçlerinin ortak davranması gerektiği bir dönemde KDP’nin bu düzeyde saldırgan bir dil kullanmasının anlaşılır olmadığı… KDP tam da açıklamasında söylediği şeyi kendisinin yaptığını… KDP’nin Kürt düşmanlarını sevindiren ve dış istihbarat güçlerinin yapmak istediği, ama yapamadığını yapan anlayış ve tutumla hareket ettiğini… PKK için Amed (Diyarbakır) ne ise Kerkük’ün de o olduğunu… Kürtlerin bulundukları her yeri yönetmeye ve savunmaya hakları olduğunu… Buna Musul ve çevresi, Kerkük, Xanekin ve diğer Kürt bölgelerin de dahil olduğunu…” vurgulayacak, yazının devamına “fırsattan istifade ile” bildik propaganda cümlelerini sıralayacaktı[27].
Abdullah Ağar’ın eserinden aldığımız bu bilgilerden sonra 24 Haziran 2014 tarihli “Ya Muhammed Ya Mahmud” “MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN” isimli şiirimizi sizlerle paylaşmak istiyorum:
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN[28]
İnsan kasapları, medeniyet düşmanları, ırz ve haya tasallutçuları IŞİD canilerinin, İslâm’ın ışığı altında değerlendirilmesi halinde İSRAİL, ABD ve DİĞER EMPERYALİST DEVLETLERİN (!) (Her zaman Halkları tenzih ederiz) taşaron kanlı terör örgütü olduğu anlaşılır. Siyah zemin üstüne Kelime-i Tevhid’i ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (S A V) efendimizin mührünü basarak insanları aldatmaya çalışmaları hain yüzlerini gizleyemez. I. Dünya savaşı öncesi ve sırasında İngiltere ve bazı Avrupa Devletlerinin sahte İslâm din adamı görüntüsünde binlerce ajanla ORTA DOĞU’yu kana bulayıp Muhteşem Devletimiz “Devlet-i Âl-i Osmanî’yi” param parça ettiği hepimizin malumudur. Bu günün jeo- politiğini ve uluslar arası kanlı oyunlarını da iyi okumak ve anlamak için KUR’AN’I AZİMÜŞAN’I, RESULLER RESULU FAHRİ KAİNAT EFENDİMİZİ, ASHAB-I GÜZİNİ, EHL-İ BEYTÎ, İMAM-I CAFERİ, İMAM AZAM EBU HANİFEYİ, İMAM MATURİDİ’Yİ, MEVLANA’YI, YUNUS EMRE’Yİ kısaca “RABBİNİ HAKKIYLA BİLEN İNSANLARI VE ESERLERİNİ” rehber edinmeliyiz. Onlar NUH’UN gemileridir. Bunlarla “istikbalde en gür seda İslâm’ın olabilir”, İslâm Medeniyeti inşa edilebilir. Aşağıdaki şiir ve dipnotlar IŞİD’in insanlık ayıbı olan yüzünü bir kez daha vurgulamak için kaleme alınmıştır.
Saygı ve dostlukla
hilmi özden
Ya Muhammed Ya Mahmud[29]
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
Ya Süleyman[30] Ya Davud
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
Ya Meryem’in İsa’sı[31]
Ya İmran’ın Musa’sı[32]
Elindeki asası
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
İslâm’ın Resulleri
İnsanlık Rehberleri
Muhammed öncüleri
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
Yedi kıta kan gölü
Her yerde onca ölü
Bekler Muhammed gülü
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
Sahte doldu her yere
İnsanlık yara bere
Cümle kul Hakk’a ere
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
özden Ahmed’e kurban
Daim dilde Tevhid[33] an
Muhammed’dir tek Sultan[34]
MÜHRÜN ÇALINDI BUGÜN
DİPNOTLAR
[1] Mahir Nakip, Yeni Irak’ta IŞİD ve Türkmenlerin Geleceği, Kardaşlık 63, 2014, s.12-13.
[2] Mahir Nakip, a. g. m., s. 12-13.
[3] Mahir Nakip, a. g. m., s. 12-13.
[4] Mahir Nakip, a. g. m., s. 12-13.
[5] Mahir Nakip, a. g. m., s. 12-13.
[6] Abdullah Ağar, Işid ve Irak, Remzi Kitapevi, 2015, İstanbul.
[7] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 418-419.
[8] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 419-421.
[9] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 421-423.
[10] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 423-424.
[11] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 425.
[12] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 426.
[13] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 427.
[14] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 428-429.
[15] Belgenin orijinal linki için: http://beforeitsnews.com/war-and-conflict/2013/05/ leaked-document-terrorist-organization-linked-to-al-qaeda-2446798.html
[16] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 430-431.
[17] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 431.
[18] Abdullah ağar, a. g. e., s.432.
[19] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 433.
[20] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 434.
[21] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 435.
[22] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 435-436.
[23] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 436.
[24] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 438-439.
[25] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 440.
[26] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 440.
[27] Abdullah Ağar, a. g. e., s. 441.
[28] İnsanlığın aldatıldığı gün veya günler, İnsanlığı aldatan iki yüzlülerin inşa ettiği olaylar ve günler.
[29] İnsanlardan inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahret gününe inandık” diyenler de vardır. (Bakara/8.ayet) Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. (Bakara/9.ayet) Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. (Bakara/10.ayet) Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz sadece ıslah edicileriz!” derler. (Bakara/11.ayet) İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. (Bakara/12.ayet) Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim? Derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. (Bakara/13.ayet) Bakınız: diğer münafıklarla ilgili ayetler.
[30] Bir gün Hz. Süleyman’ın mührünü bir ifrit çalar. Türlü kötülükler yapar. Hz. Süleyman balıkçı kılığında gizlenir. Daha sonra Hz. Süleyman ifriti öldürür ve mührünü tekrar parmağına takar, saltanatını yeniden kurar. (Mevlâna, Mesnevî, (Tercüme: Şefik Can), Cilt I (I-II), Ötüken Yayınevi, İstanbul, 2001.)
[31] “Rahman çocuk edindi” dediler. Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir iddiada bulundunuz. Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek; (Meryem Suresi/ 88-89-90.ayet)
[32] Musa’nın kavmi, onun Allah’la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler.( A’râf/ 148. ayet)
[33] لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ Lâ ilâhe illellâh, Muhammedün resûlüllah
[34] (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik (Enbiya/107.ayet)