Az sokulsam yanına, dokunsam şefkatle, kim bilir ne kadar yorgunsun, diye sorsam. Kaç vakittir yollardasın. Saysan sayılır mı? Ay gün yıl… Yaz kış. Kaç dönüm atlattın, allı pullu süslenip, bitmek tükenmek bilmeyen yollara koyulalı, pardon sürüleli beri?
Yollar eskimiyor değil mi? Ya sen..?
Peki kimler geçti direksyonuna. Kimler hangi duygularla evirip çevirdi seni de kendini de bir o yana bir bu yana. Kaç gün doğumu değdi sana umutla ya da kaç gün batımı aldı götürdü bilmem hangi yolun tam hangi yerinde hazana durmuş duygularını… Kaç gece, kaç sabah doğdu sürücünün bağrında, uykulu mahmur gözlerine… Kaç kaptan kişi yaş aldı, eli gönlü sende… Kaç can beslendi senin ocağından.En fazla aralıksız kaç saat döndü tekerleklerin. Beş, on… On iki..? Kimleri kavuşturdun, buluşturdun..? Kimleri ayırdın ya da… Kaç gelin kız taşıdın gurbetin puslu bağrına. Kaç ana babanın dualı, göz yaşlı nefesi üflendi ışıl ışıl otogarların peronlarında üzerine…
Ya da kaç asker taşıdın doğudan batıya, batıdan doğuya… Yoksa kuzey ile güneyin arasında savurdukların mıydı en çok içini acıtan… Kaç dede nene, torunlarını emanet ettiler sana uzak diyarlarda kök salacak olan. Kimler gitti de dönmedi. Kimlerin son uğurlanışı, son vedasıydı… Sahi o dilsiz amma canlı hâlinle bilir misin sen misafirlerinin yazgısını? Ne bileyim kaç şehit taşıdın mesela… Bilir miydin son kucaklaşması olduğunu anasının bağrından koparken, babasının elini minnetle öperken… Ya da senin misafirinken sende son nefesini veren oldu mu hiç. Binip de inemeyen hani. Oturduğu yerde, cam kenarında, kim bilir hangi yolun kaçıncı kilometresinde, başı camda Hakka eren…
Kaç çocuk uyudu yerlerinde, koridorlarında. Kaç muavin yetiştirdin mesela… Kaç muavin sende senin bağrında yetişip kaptan oldu… Kaç mola yerinde yolcunu unuttun. Nasıldır gece yarıları buz gibi sularla yıkanmak köpük köpük… Sahi selam ederler mi sana yolcuların binerken ya da helâllik isterler mi inerken… Neler neler unuttular peki koltuklarında. Ya midesi bulananlar… İçindekileri tutamayanlar. Koltuklarında tanış olup dost olanlar. Ya da iki lafa kanıp dolandırıcı kurbanı olanlar…
Dağlar dereler köprüler tanır mı seni taa uzaktan… İki laf eder misiniz gelip geçerken.
Ah… Kim demiş ki size cansız dilsiz diye…
Bir dokunmak bin ah eder de lisanı hâli bilene.
Yol yolcu vasıta yolculuk…
Dünya hâlinde hâllince elsiz dilsiz olanlar,
Asıl kahraman sizsiniz bence.
Asıl çilekeş.
Bilmem hakkınız ödenir mi?