Türk millîyetçiliğinin zirvesi, Tûrancılıktır. Tûrancı olmayan her türlü millîyetçi anlayış sakattır. Türklerin birleşmesini istemeyen ya da inanmayan biri, Türk soyundan olsa bile millîyetçi olamaz. Olduğunu sanıyorsa, kendisini aldatıyordur.
Bununla birlikte millîyetçi devlet adamları, dönemlik olarak, bu konudaki fikirlerini açıkça ortaya koyamazlar. Ama bunu eylemleriyle gösterirler.
40 yıl sonra Kars ve çevresini, 100 yıl sonra Iğdır ve çevresini, asırlar sonra Âzerbaycan’ı kurtaran Kafkas İslâm Ordusu, elbette Tûrancıdır. Atatürk’ün 20 yıl sonra Hatay’ı kurtaran harekâtı, elbette Tûrancıdır. 96 yıl sonra Kıbrıs’ın bir kısmını kurtaran, Kıbrıs Barış Harekâtı, elbette Tûrancıdır. Eğer Tûrancılığa karşıysan, KKTC’yi anmayacak, Âzerbaycan’dan söz etmeyeceksin…
Türkiye bir kaledir. Diğer Türkler ise bu kalenin dışına serpilmiş, irili ufaklı kaleler ve evlerdir. Sen, kalenin içinde kalır, onlarla bir araya gelmek istemezsen, onlar tek tek düşmânın eline geçtiğinde bir şey yapamazsın. Sonunda ise sıra sana gelir ve “Bana bu kale yeter. Önce bu kalenin sorunlarını çözeyim” deyip, çok güvendiğin o kale, bir gün yıkılır. Bu yıkımın sebebi de sen olursun.
Dün Sovyetler, gücünün zirvesinde yıkıldı. Bugün Rusya’nın kâğıttan kaplan olduğu görüldü. Yarın ne olacağı ise bilinmez. Türk, Tûran ülküsüne sonuna kadar inanmak ve buna göre hazırlanmakla yükümlüdür. Benim Tûran’a olan îmânım, her şeyin üzerindedir. Adımın Kutlu Altay olduğuna ne kadar inanıyorsam, o kadar Tûran’a inanıyorum. Çünkü biliyorum ki, bir gün Tûran kurulamazsa, Türkiye de kalmaz.”