Evlâd-ı Fâtihân Üzerine Birkaç Söz

Yahyâ Kemâl, annesini yâd ettiği ve Üsküb’ü anlattığı “Kaybolan Şehir” başlıklı şiirine:

            “Üsküb ki, Yıldırım Bâyezîd Hân diyârıdır,

Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır.”

mısrâlarıyla başlar.

            Tamâmı fevkalâde bir edebî söz bahçesi olan bu şiirde sözü edilen “Evlâd-ı Fâtihân”ın içinde, Yahyâ Kemâl’in kendisi de vardır. Türk edebiyâtının en büyük şâirlerinden biri olan Yahyâ Kemâl, bir Evlâd-ı Fâtihân çocuğudur.

            Orhan Gâzî’nin kutlu saltanatında, Şehzâde Gâzî Süleyman Paşa’nın başbûğluğundaki Türk kuvvetleri, Rûmeli Yakası’na geçerler ve Gelibolu yalılarından başlayarak Avrupa kıt’asında fetih yürüyüşü başlatırlar. Tâlihsiz bir at kazâsında hayâtını kaybeden ve Türklüğü mâteme gark eden Gâzî Süleyman Paşa’nın bu Rûmeli fütûhâtı, kardeşi Şehzâde Murâd’a mîrâs kalır. Babası Orhan Gâzî’den sonra Osmanlı Tahtı’na oturan Murâd, şân ve zaferle dolu ömrüne, Kosova Sahrâsı’nda hâin bir Sırp askerinin hançeri ile ve dahî şehâdet şerbetini içerek nokta koyar.

            Yıldırım Bâyezîd, cenk meydânında kurulu Otâğ-ı Hümâyûn içinde yeni pâdişâh olur. Onun, dillere destân kahrâmanlığı ve cesâreti, hem babasından, hem de amcası Süleyman’dan beslenmiş bir şecâat pınarıdır. Yahyâ Kemâl’in Üsküb şehrinde gördüğü Yıldırım Bâyezîd yâdigârı izler, boşuna değildir. Gâzî Süleyman Paşa’nın Rûmeli’ne ayak bastığı ândan başlayarak, bu yeni diyâra, Anadolu’dan akın akın Türk âileleri getirilmiş, yeni vatanlarının her karışına özenle iskân edilmişlerdir. Bizim, bugün “Evlâd-ı Fâtihân” dediğimiz akıncı rûhlu Türkler, hep Gâzî Süleyman Paşa’dan, Murâd-ı Hudâvendigâr’dan ve Yıldırım Bâyezîd’den ruhsatlı, azîz cedlerimizdir.

            “Evlâd-ı Fâtihân”ın Anadolu’dan hicret edip Rûmeli ve Balkan Türkiyesi’ne ayak basması, hem Türk târîhinin, hem de Dünyâ târîhinin pek mühim gelişmelerimnden biridir. Zîrâ, “Evlâd-ı Fâtihân” tâbirinin içini dolduran Türk zümreleri, hem çiftine ve çubuğuna sâhip çıkmış, hem de o muazzez vatan toprağını, bizzat koruyup muhâfaza etmiştir. Yâni, bu Türkler, dâimî askerlik yapmışlardır. Onlar, bir tarafdan bulundukları beldeleri Türkleştirmiş, bir yandan da yeni fetihlere koşarak, akıncı türküleri söylemişlerdir. Bütün bu fedâkârlıkları dikkate alan Türk Cihân Devleti, “Evlâd-ı Fâtihân”a birtakım imtiyâzlar bahşetmiştir. Vergi muâfiyeti başta olmak üzere, bu Türklere sağlanan imkânlar, onların yapıp ettikleri yanında, bir hiç mesâbesinde kalmıştır.

            “Evlâd-ı Fâtihân”, Osmanlı askerî yapısının temel taşlarından birisidir. O, aynı zamânda Rûmeli ve Balkanlar’da görülen Türk sivil yaşayışının da çekirdeği olma şerefini taşır. Bunca zulüm, göç ve tâlihsizliğe rağmen, dışımızda kalan Rûmeli ve Balkan arâzisinde, bugün hâlâ Türk nüfûsdan bahsedilebiliyorsa, bunun sırrı, “Evlâd-ı Fâtihân”dadır.

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen