Prof.Dr. Münir KOŞTAŞ[i]
Günümüzün Sosyoloji biliminin önderleri arasında zirvedeki yeri dolayısıyla üzerinde sık sık durulan şahsiyetlerde biri Max Weber (1864-1920) dir. Fakat bu şöhret daha çok A.B.D’de 1950’lerde adeta yeniden keşfedildikten soma ortaya çıkmıştır. Daha 1930’lann sonunda Talcott Parsons “The Structure of Social section” başhğı ile çağdaş sosyolojinin ortak paydaları konusunda yazdığı kitapla bu yeni gelişmenin bayraktarlığını yapmış sayılabilirz. Zamanla Max Weber’in eserlerinin almanca’dan başka dillere çevrildikçe Weber “renasansı”nın alanı genişledi[1]. Raymond Aron, “Les Etaps de la Pensee Sociologique” – Sosyolojik Düşüncenin Evreleri adlı eserinde Weber’i/ Emile Durkheim ve Wilfredo Pareto ile birlikte, zamanın dönem noktasının zirvesini oluşturan sosyolog olarak belirtir[2].
Weber, Alman siyasî ve fikrî hayatının odak noktası olan köklü bir ailede doğmuştu. Babası politika ile yalandan iligili bir kişi, aile dostları Alman fikir hayatının mümtaz şahsiyetleri, akrabaları ise beşerî ilimlerde şöhret sahibi kişilerdir. (Kardeşi Alfred Weber de sosyoloji alanında oldukça meşhur bir kişidir). Max Weber, Hedielberg, Berlin ve Göftingen’de Hukuk ve İktisat tahsil etmiş, baştan itibaren çalışmalarım sosyal kurumlar üzerinde toplamıştır. Daha 1899’da yazmış olduğu doktora tezi ” Orta çağlarda Ticaret Kurumlarının Tarihi” bunu açıkça göstermektedir.
“Roma’nın Ziraat Tarihi ve Kamu ve Özel Hukukla ilgisi” adındaki Doçentlik çalışması aynı temalar üzerinde durmaktadır.
Weber, dindar bir kişiliğe sahip olmamakla birlikte, araştırıcı enerjisinin önemli bir bölümünü dinin insan davranışları ve hayaü üstündeki etkilerini incelemeye ayırdı. Protestan Ahlâkı ve Kapitalizm’in Ruhu adlı çalışmasının ilk kısmım 1904’de yayınladı. Dünyaca meşhur olan bu eser ancak 1986’da dilimize tercüme edilerek yayınlanabildi [3].
Weber hakkında ülkemizdeki ilk yayınlara Sabri Ülgener’in yazılanda rastlanır[4]. Weber ülkemizdeki yaygın olan bir görüşe göre “idealist” bir düşünürdür. ‘ Fakat Şerif Mardin’e göre Weber’in “idealizminden toplumsal, ampirik hadiselerle ilgilenmediği anlatılmak isteniyorsa bu yargıya tamamen yanlış diyebiliriz. We- ber’in tarihsel verileri toplayan bir kişi olması bir yana 1890’larda çok ince bir biçimde hazırlanmış bir iş ve işçi anketinin yazandır. Ampirik gerçek Weber’in daima üzerinde çalıştığı maddedir”, demektedir. Weber’in “idealizminden felsefî temelini Kant’a ve Yeni Kantçı’lara dayandırması anlaşılıyorsa bunu kabul edebiliriz” diyor[5]. Bilgi teorisi (epistemologie) konusunda bazı 19. yüzyıl kaba “maddeci” görüşlerinin Weber tarafından kabul edilmeyişi idealizm olarak tanımlanırsa Weber tarafından kabu edilmeyişi idealizm olarak tanımlanırsa Weber idealisttir, zira Weber “eşyanın” beyin üzerine bir ” damga” bastığını şiddetle reddeder. Weber’e göre dış dünyanın algılanması bir damga ile değil fenomenlerin içinden bazılarının seçilmesi ile olur. Bu seçim bir örüntü meydana getirir. Toplum hakkmda- ki bilgilerimizde sosyal olaylardan bazılarım seçmemiz, bazılarım gözardı etmemiz yoluyla oluşur.
Weber’e atfedilen idealistliğin bir diğer yönü de değerlere verdiği önemden ileri gelir.
Weber’in sosyoloji ilmine en önemli katkıları kapitalizm sosyolojisi, siyaset sosyolojisi, örgüt sosyolojisi ve özellikle din sosyolojisi alanlarında olmuştur, ancak bu konularda ileri sürdüğü görüşler birbirinden ayrı incelemeler değildirler. Meselâ Weber’in en önde gelen kavramlarından biri olan “rasyonellik” bütün çalışmalarında kullanılmış olan bir kriterdir. Kapitalizm, dünyaya bağlı” Kalvinist zühd” ün insanlara hesaph bir hayat önermesi açısından her ne kadar bir hazırlık safhasından geçmişse de “rasyonellik” yolu ile bilmen çağdaş birikimci kapitalizm şeklim almıştır[6].
Max Weber’in din sosyolojisine dair çalışmalarından biri de onun “Dünya Dinlerinin İktisadî Ahlâkı” başlığı altındaki eseridir [7].
Weber’in dünya dinleri diye kastetmiş olduğu, etrafına milyonlarca inanan insanları toplayabilmiş olan beş büyük dini ya da bu dine bağlı hayat düzenleri anlaşılmaktadır. İfade, burada tamamen değer yargısından ayrı olarak kullanılmıştır. Weber’in dünya dinleri diye ele aldığı dinere Konfüçyen, Hinduist, Budist, Hıristiyan ve İslâm din ve ahlâk sistemleri girer. Weber, Yahudilik’le de ayrıca ilgileneceğini söyler. Zira onda Hıristiyanlık ve İslamiyet’i anlamak için gerekli önşartlar ile Baü’run modem İktisadî ahlâkının gelişmesindeki tarihî ön şartların mevcud olduğunu ileri sürer.
Weber’in din sosyolojisi çalışmalarında özellikle Protestan ahlâkı ve Kapitalizm’in Ruhu’nda da yeralmış bulunan ” İktisadî Ahlâk” terimi, dinlerin psikolojik ve pragmatik temellerindeki” eylem içgüdüsü”ne işaret eder [8].
Weber’e göre “bir İktisadî ahlâk sistemi”, bir ekonomik örgütlenme şeklinin basit bir “fonksiyon”u değildir. Hatta tersi, yani İktisadî ahlâk prensipleri hiç de belirsiz olmayan bir şekilde İktisadî ahlâk sistemini yalnız din belirlemez, insanoğlunun dünyaya karşı tutum alışında ve davranışlarında – dini ya da W eber’in örneğinde yer alan “iç” faktörlerce belirlenen herhangi bir İktisadî ahlâk sistemi büyük ölçüde bağımsızdır. Bu bağımsızlığın derecesini de W eber’e göre ekonomik coğrafya ve tarih verileri etkileyecektir. Hayat tarzının dinî etkeni ise İktisadî ahlâkın belirleyecilerinden sadece biridir. Weber bu konu üzerinde ısrarla durur. Marksizmin aksine, çoğunun zannettikleri ve iddia ettikleri gibi Weber’in tezi “ekonomik zihniyeti yalnızca din’in tayin etmiş olduğu” keyfiyeti değildir. Yukarıda da bahsedilmiş olduğu gibi hayat tarzının dinî etkeni ise İktisadî ahlâkın belirleyicilerinde “sadece biri” dir [9] . Bu arada şunu da ifade etmek gerekirse, dinin belirlemiş olduğu hayat tarzı da, belli coğrafî, politik, sosyal ve ulusal sınırlar dâhilinde geçerli olan İktisadî ve siyasî faktörlerden etkilenir.
Weber, bu etkilerin tek tek ele alınmaması gerektiği üzerinde ısrarla durur. Eğer bu şekilde davranılmazsa asıl konunun kaybolma tehlikesi vardır. Yine asla tek bir tabaka üzerinde de durmamak gerekir. Zira İktisadî ahlâk sistemlerine en belirli özelliklerini veren sosyal tabakalar tarihî süreç içinde değişebilirler. Buna göre tek bir tabakanın etkisi hiçbir vakit yeterli değildir. Yine de kural olarak, belli dinlerde hangi tabakanın hayat tarzlarının en azından büyük ölçüde belirleyici olduğu tesbit edilebilir.
Weber’e göre konfüçyenizm, devletten maaş alan, geleneksel değil, örgütlenmiş bir eğitim kuruntunda eğitim görmüş dünyevî akılcılıkla hareket eden adamların statü ahlâkı idi. Bu kültürlü tabakadan olmayanlar adamdan bile sayılmıyordu. Bu tabakanın dinî statü ahlâkı, Çin hayat tarzını yalnızca bu tabakadan olanlar için değil, onların çok ötesinde de belirlemişti.
İlk Hinduizm, resmî görevleri olmayan, kişisel ve topluluklar için manevî ve protokoler danışman fonksiyonu gören kültürlü aydınlar kastı tarafından babadan oğula intikal ettirilmiştir. Bunlar statü tabakalaşmasının yönlenmesinde istikrarlı bir merkez oluşturmuşlar ve sosyal düzene damgalarım vurmuşlardı. Yalnızca “Veda” öğrenimi görmüş olan Brahmanlar, geleneğin temsilcileri olarak, itibarlı bir statü grubu oluşturmuşlardır. Ancak daha sonraları, Brahmanlarla alâkası olmayan bir statü grubu olarak ortaya çıkmış olan asetikler Brahmanlarla rekabet etmişlerdir.
Budizm ise, dünyayı reddeden ve evleri yurtları olmadığı için devamlı göç eden, başkalarının sadakaları ile geçirip düşünceye dalan “kesiş”lerce yayıldı. Yalnız bu saydığımız gruba dâhil olanlar dinî topluluğun üyeleri idiler. Geri kalanlar ise, dindarlığın özneleri değil, nesneleri olan müridlerdi.
Weber’e göre ilk devirlerinde İslâmiyet, dünya fatihi savaşçıların dini ve disiplinli mücahidlerin şövalye teşkilatıydı[10] [11].
Büyük sürgünden beri Yahudilik, bir ” parya halklar” dini idi. Hıristiyanlık ise, yolculuğuna bir gezginci zanaatkâr doktrini olarak başladı. Güçlü dış ve iç gelişme ile daha soma belirgin bir şekilde şehirli ve herşeyden önce medenî bir din oldu. Bu durum Eskiçağ’da olduğu kadar Ortaçağ’da ve Püritenizm’de hep böy- leydi. Batı kenti (Dünyanın bütün kentlerinden farklı olarak) ve yurddaşlık (yalnız Batıdaki anlamıyla) Hıristiyanlığın başlıca hareket alanları oldu. Aym şey, Eskiçağ’ın dinî topluluklarının spiritüalizmi, Ortaçağ’ın dilenen keşiş tarikatları, Pietizm’den Metodizm’e kadar reformasyonun (protestan) mezhepleri içinde doğruydu.
Bir dinin özünün, onu ayakta tutan tabakanın sosyal durumunun basit bir “fonksiyon” u olduğu veya o tabakanın “ideolojisi” ni temsil ettiği, ya da o tabakalım maddî ve manevî çıkar konumunu yansıttığı Weber’in tezi değildir. Weber’e göre İktisadî ve politik nedenlere dayanan sosyal baskıların ahlâk üzerinde belli şartlardaki etkisi ne kadar ağır olursa olsun, asıl ve en önemli baskı, yine de dinî kaynaklardan, en başta da o dinin açıklanan amaçlarından ve vaadettiklerinden kaynaklanır. Çoğu defa bir somaki nesil, bu amaç ve vaadleri herşeyin temeli olarak yeniden yorumlar. Yeni yorumlar, başlangıçta söylenmiş olanları, o dinî topluluğum ihtiyaçlarına uydurur.
Sosyal ağırlığı olan tabakalardaki değişikliklerin genellikle her dinde çok önemli sonuçlara yolaçtığı görülür. Diğer taraftan, herhangi bir din, bir defa kabul edilmekle, çok farklı tabakaların hayat tarzları üstünde uzun vadeli etkiler meydana getirir. Çok değişik yollardan, dinî ahlâk ile çıkar konumları arasındaki münasebeti, çok kişi, birincinin, İkincinin bir fonksiyonundan ibaret olduğu şeklinde yorumlamaya çalışmış olduklarına şahit oluyoruz. Böyle bir yorum, tarihî maddecilik denen yaklaşımda, salt bir psikolojik anlamda kullanılmıştır[12]
Dipnotlar:
[1] Max Weber, Sosyoloji Yazıları, (Çev. Taha Parla), Hürriyet vakfı Yayınları, İstanbul 1986. (Şerif Mardin’in Max Weber Üzerine Yazdığı Giriş Yazısı, S. Xm)
[2] Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, İş Bankası Yayınlan, Ankara 1966
[3] Max Weber, Protestan Ahlâkı ve Kapitalizm’in Ruhu, (Çev. Nezahat Anoba), İstanbul 1986
[4] Sabri Ülgener, “Din ve Zihniyet” – İslâm, Tasavvuf ve çözülme Devri İktisat Ahlâkı, İstanbul 1987
[5] Şerif Mardin, a.g.e., s. XIV
[6] Şerif Mardin, a.g.e., s. XVI, Ayrıca bkz. Raymond Aron, a.g.e.
[7] Bu çalışma makaleler halinde ” Die Wirtschaftsetnik der Wertereligionen” Geseusmelte Aufsaetze- nur Religionssoziologie (Tubingen 1922-23), C.I, ss. 237 – 268 yayınlanmıştır.
8; Max VVeber, Sosyoloji Yazıları, s. 227
[9] Max VVeber, Sosyoloji Yazıları, s. 228
[10] max Weber, Sosyoloji Yazılan, s. 229; ayrıca Bkz. Bryon s. Tumer, Weber ve İslâm
[11] Max Weber, a.g.e., s. 229
[12] Max Weber, a.g.e., s. 230. Daha geniş bilgi içi Bkz. H. Freyer, Din Sosyolojisi, (Çev. T. Kalpsüz), Ankara Üniversitesi îlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1964, s. 64 vd.
—————————————————————-
[i] Ankara Üniversitesinde Sosyoloji Bölümü
Kaynak: Felsefe Dünyası Dergisi, Sayı: 10, Aralık-1993