Türk Milleti…
Yazılı kaynakların en eskilerinden itibaren tarih sahnesinde..
Anadolu ve en genel adıyla Batı Türklüğü ne Doğu ne de Kuzey Türklüğü’nün tarihine yeterince vâkıf değiliz.
Evet, töre, gelenekler, değerler manzûmesi benzer özellikler taşıyor. Ancak baktığınızda 1000 yıllık bir fizîkî ayrılık söz konusu…
Hamdolsun ki bu ayrılık kopukluğa dönüşmemiş…
Türk Tarihçiler “Tarih yapmaktan yazmaya zaman bulamadık.” diyorlar. Bu tam da tembel mâzereti.
Bu gün tüm Türk Halkları ortak bir tarih bilinci oluşturamazlar ve kendi boy ve topluluklarına Milli Tarih yapmaya çalışırlarsa Komünist SSCB’nin bile yapamadığı kötülüğü yaparlar Türk Halklarına…
Düşünün birbirinden kopuk Özbek Tarihi, Kazak Tarihi, Kırgız Tarihi..
Hayır!..
Buna müsâade edilmemelidir.
Dünya’da tarih bilgisinin gelişimine bakın. “Objektif Tarih” yoktur. Tarih Bilimi, Devlet ve Milletlerin Milli Güvenlik ve Gelecek kaygıları içinde gelişmiştir.
Türk Tarihi 12. Yüzyıldan itibaren genel olarak Hazar ve Karadeniz doğal sınırlarının kuzey ve doğusunda bir Medeniyet ve Tarih Alanı, batısı ve güneyinde bir medeniyet Alanı olarak gelişmiştir.
Selçuklu’dan sonra Batı Türkleri ile Doğu Türkleri’nin organik münasebeti kalmamıştır. Kırım Hanlığı ve Kafkasya’nın Ruslar tarafından işgalinden sonra da Kuzey Türkleri ile Güney Türkleri’nin organik bağı kalmamıştır.
Rusya Başkanı Putin’in “Tarihte Kazak Devleti olmadı.” türünden söylediği sözleri SSCB döneminde bile kimse söylememiştir. Cevap Olarak Kazak Eli’nin yiğit öncüsü “Bizim Tarihimiz Hunlar ile başlar, Göktürk ve AltınOrda ile devam eder, akabinde Kazak Hanlığı kurulur.” şeklinde olmuştur. Buradaki Hunlar ve AltınOrdu vurgusu çok önemlidir.
Benzer Medeniyet Sorunlarını Doğu ve Kuzey Türklüğü’nden çok önce Milli Devlet Süreci’ne giren Batı Türklüğü yaşamıştır. Büyük Hükümdar Abdulhamid Han’ın 1. Dünya Savaşı öncesi, Hindistan, Malezya, Endonezya gibi Uzakdoğu İslam Limanlarına halife sancağı ile gönderdiği geminin adını ERTUĞRUL koyması anlamlıdır.
Cengiz soyundan gelen beylerin yönettiği Kırım Hanlığı Osmanlı himâyesine girdikten sonra Fatih Sultan Mehmet’in “HÂN” unvanını kullanması önemlidir. Çünkü “HÂN” Cengiz soylu Hükümdarların kullandığı bir unvandır. Ya da Cengiz’in mirâsını ve kanunlarını, töresinde benimsemiş Türk Devletleri kullanmışlardır. Bunlar Osmanlı’da Milli Devletin durduğu yer anlamında değerlidir.
20. yüzyılın karmaşası içinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu gün kardeş cumhuriyetlerle, Medeniyet ve Değer Oluşturma çabalarına girmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, belirlediği 16 Büyük Türk Devleti’nin mirası üzerine kurulduğunu kabul etmiş ve Milli Tarihi’ni buna göre yazmıştır.
Batı Türkleri’nin en büyük avantajı gerçek bir dış düşmanla karşı karşıya olmalarıydı. Avrupalı Haçlı sürekli üzerlerine sefer düzenlemiştir. Doğu Türkleri’ne göre nüfuslarının daha çok ve yoğun olması dirençlerini artırmıştır. Ayrıca günümüze kadar Türkistan dediğimiz bölgeden Anadolu’ya göçler devam etmiştir.
Ortaasya Türk Tarihi maalesef Türk Toplulukları’nın kardeş kavgaları ile doludur. Doğudaki düşmanları Çin, Batı’daki düşmanları Ruslar’a karşı Milli bir birlik oluşturamamışlar, özellikle Kazan merkezli Tatar Türk Tarihi, Rus yanlıları ile Milli Unsurlar arasında çekişmelere sahne olmuş, bu da yıkılışı hızlandırmıştır.
Timur-Beyâzıt Ankara Savaşı, Osmanlı’ya 37 yıl kaybettirmiştir.
Rus Prensleri Türklere karşı birleşip güçlenirken Türk Topluluklarının birbiri ile savaşması akıl ve iman ölçüleri içinde açıklanamaz.
Türkiye’nin Milli Şairlerinden M. Akif;
“KISSADAN HİSSE şiirinde,
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor. Biz bilinen 10.000 yıllık tarihimizden ders almalıyız.
Kazak Hanlığı’nın Ortaasya Türkleri’ni cüzlerle birleştirmesi ciddi bir çözüm olmuştur. Bu gün Kazakistan’da “Ruğun kim?” sorusuna “Ne ruğu ben Kazağım ya da Kazak Türkü’yüm.” diye cevap veren gençlerin artması memnuniyet vericidir.
Bu yıl AltınOrda’nın 750. Kuruluş Yıldönümü.
Dörtnala geldik Moğolistan ve Kazakistan Ovaları’ndan Anadolu’ya, Balkanlara, Dest-i Kıpçak’a, Avrupa’ya…
Kazakistan Topraklarında kalan Yesi (Yassı) (Türkistan) şehrinde Atamız Hoca Ahmed Yesevi Ocağı’nda piştik, olduk. Batı’ya İmân ve Medeniyet Nurlarımızı getirdik.
Mete Hân, Türk Milleti’ni Ordu olarak yapılandırdı. Bu teşkilatlı devleti durdurabilmek için Çin meşhur Çin Setti’ni yaptı.
Mete Hân’dan sonra teşkilâtlı birlikler ve devlet Cengiz Hân ile güncellenerek sağlandı. Cengiz Yasaları ile pekişti.
Bu gün Türk Milleti’nin gelecek tasavvurundaki en büyük sorunlardan biri mefkûremizin İslamcı-Milliyetçi diye kamplaştırılmaya çalışılmasıdır. Bu yersizdir ve ihanet kokmaktadır.
Türk Halkları İslam ile töre ve terbiyesini koruyup geliştirdiğinin farkındadır. Ayrıca İslâm olmayan Türk Toplulukları da Milletimizin %90 Müslüman olduğunun ve Türk Milleti’nin İslâm ile bir anıldığının farkında olup, İslâm’a hürmetkârdırlar.
Çıkartılan bu zararlı İslamcı-Milliyetçi çekişmesini gündemde tutanlar, tarafı olanlara bakın. Hiçbiri masum değildir.
Bu gün bilinen tarihleri, savaş, katliam ve tecavüzlerle dolu olan Avrupa’yı düşünün. Sadece 75 yıl önceki 2. Dünya Savaşı’nda 40 milyon insan öldürdüler karşılıklı olarak. Sonra bunca düşmanlığın üzerine Avrupa Birliği’ni kurdular. Düşünüp ders alalım.
Cengiz Hân’ın evlatları arasındaki paylaşım, sonraki Türk Tarihi’ne de tutamak oluşturmuştur. Cengiz Hân’ı İslam Düşmanı olarak gösterenler maksatlı ve art niyetlidir. Otrar (Farab) Şehri’ni yıkmasının, Harzemşâh’ın üzerine gitmesinin sebeplerine bakın.
Gülümüz (SAV)’in Medine’deki örnek tatbikât ve sünneti ile övünüp, sonra da Cengiz Hân’ı Batı Seferi ile ayıplamak sahici bir husûmettir. Adalet duygusu ile bağdaşmaz. Cengiz’in Evlâtları, Altın Orda ile Doğu ve Kuzey Türk Eli şekillenirken İlhanlılar ile Batı ve Güney Türkeli şekillenmiştir. Her iki taraftaki devletlerimiz eşzamanlı olarak Müslüman oldular. Kuzey’de Altın Orda Kartalı yükselirken, Güneyde Selçuklu Kartalı semâlardaydı.
Altın Orda’nın toprakları Deşt-i Kıpçak diye adlandırılan Kıpçak Türk Topluluklarının yaşadığı bölgededir.
Altın Orda’nın bu gün temsilcisi kimdir?
Altın Orda’nın Temsilcisi elbette Türk Halklı bağımsız bir Türk Devleti olmalıdır. Altın Orda’nın devamı olmalıdır. Altın Orda’dan sonra kurulan devlet ve medeniyetlerimizi benimsemiş, Altın Orda Türk Devleti’nin değerleri ile bu günlere gelmiş olmalıdır.
Rusya, Altın Orda’nın mirasçısı olduğunu iddia etmiş. Güldüm… Bu Türkiye’nin Bizans’ın mirasçısı olduğunu iddia etmesi gibi köksüz bir iddiadır. Türk Milleti Bizans’ı yıkarak bu topraklarda var oldu.
Rusya İmparatorluğu, Altın Ordu’yu tüm medeniyet değerleri ile yok ederek, farklı zamanlarda Türk Halklarına katliamlar, sürgünler yaşatarak, Türk Topraklarına Rusları göçmen getirip, Ruslaştırma programları ile bu günlere geldi. Emrindeki Türk Topluluklarını asimile etmeye devam etmektedir. Bu iddia insanlığı sadece güldürür.
Bu gün Altın Orda’nın mirâsı kimde peki?
Türkiye bu kutlu mirası yeğen olması ve soy birliği yönü ile kabul etmiştir. Asıl bir Türk Devleti’nin oğul olarak bunu omuzlaması gerekir.
Altın Orda’nın kurucusu Cengiz Han’ın büyük oğlu Coşu Han’ın oğlu Batu Han’dır. Uzun dönem bu bölgedeki Türk Halkları Coşu Hân Oğulları olarak da anılmışlardır. Peki, Coşu Hân’ın mezarı nerede? Kazakistan’ımızın Ulutau (Uludağ) şehrinde. Peki, Altın Orda’nın (Kara Şanırak) Atayurduna kim sahip? Kazakeli’nin yiğit Balaları.. Yani Kazak Türkleri..
Hazar’ın Batısı ve güneyinde gelişen Medeniyet ve Türk Tarihi’ne Türkiye sahip çıkmalı ve öncü olmalıdır. Hazar’ın Doğusu ve Kuzeyindeki Medeniyet ve Türk Tarihi’ne ise Kazakistan sahip çıkmalı ve öncülük etmelidir.
Nursultan NAZARBAYEV’in “Tarihin Akışında” kitabı ve “Ulu Bozkır Öğütleri” esasında bir bakış ve duruştur.
Bu gün Türk Dünyası, Hazar, Kafkasya Dağları ve Karadeniz’in coğrafi dayatmaları sonucu iki merkezli oluşmak durumundadır.
Doğudaki güç merkezi, konumu, istikrarlı ve uluslararası siyasetteki yeri, Doğu Türk Halkları’na komşuluğu, vatandaşlarının içinde Ortaasya ve Altay Türkleri’nin hepsinden unsurların oluşu ile Kazakistan olmalıdır.
Coğrafya ve tarih toplumlara ve devletlere bazı sorumluluklar yükler. Tıpkı Altın Orda’nın Mirası’nı sırtlamak gibi. Tıpkı Selçuklu ve Osmanlı’nın yükünü sırtlamak gibi..
Türkiye Ordusu Kuruluş yılına M.Ö.209 demiştir. Yani Büyük Hun İmparatoru Mete (Möde) Han’ın Ordusunu kurduğu tarih. Bu gün tüm Türk Devletleri (Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan) ile Moğolistan, Macaristan hatta Babür’ün mirasını yüklenen Pakistan dâhil Ordularının Kuruluşunu aynı yıl, kuruluş gününü aynı gün yapmalıdır.
Büyük Türk Şairi Ziya Gökalp;
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan” demiş 100 yıl önce.
Geçmişin kusurlarından ve yaşananlardan ders alıp geleceği şekillendirmek her çağdaki her neslin görevidir.
Kaçtığımız her sorumluluk bilin ki, gelecek nesillerimizin karşısına büyük felaketler olarak çıkacaktır. Günümüzün küresel aldatma ve göz boyamaları bizi gevşetmemeli, mücadele azmimizi zayıflatmamalıdır.
Bilin ki dostlarımız, atalarımızın fedakârlığından dolayı dost, düşmanlarımız ise atalarımızın yiğitliğinden düşman bize.
Biz Büyük Türk Milleti’yiz. Üstünlük iddiasında değiliz. Ancak kendi büyük Medeniyetimize sahip çıkmaktır gayretimiz. Geleceğe ve evlâtlarımıza geçmişten aldığımız güç ve terbiye ile yön vermektir amacımız.
Biz Hoca Ahmet Yesevi Atamızın İmân ve terbiyesine, Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’nin kutlu bir çınar gibi büyüyen rüyasına, Altın Orda’nın kurucusu Batu Han Atamızın iki kıtayı bir araya getiren büyük düşüncesine talibiz. Bunun içinde Kırım’lı düşünür Gaspıralı İsmail Bey gibi “Dilde Birlik, Fikirde Birlik, İşte Birlik.” duygusu ile hareket etmeliyiz.
Strateji ve Yönetim Uzmanı
Emekli Yarbay Halil MERT